Bir İttihatçı’nın Abdülhamid itirafı: Kara Kemal
İttihat ve Terakki’ye büyük hizmetlerde bulunmuş etkili bir isimdi Kara Kemal. Adının herhangi bir kanıt olmadan Mustafa Kemal’e yapılması planlanan İzmir Suikastına karışması, onu yolun sonuna getirecekti. İstiklal Mahkemesince gıyabında çıkarılan idam kararı sonrası, saklandığı tavuk kümesinde şüpheli bir şekilde intihar etti. Osmanlı’yı yıkma ve hilafeti kaldırma faaliyetleri konusundaki pişmanlığı “Bu anda, yüzüme vuran darağacı gölgesi, suikast suçlusu olduğumdan değildir: Büyük suçun gölgesidir bu” sözleriyle dile getirilecek; Abdülhamid konusunda yaşadığı vicdan azabını yakın akrabası Necip Fazıl kaleme alacaktı…
Osmanlı Devletinin son günlerine yaklaşılmış; İttihat ve Terakki Cemiyeti, yönetimi her alanda ele geçirmeye başlamıştı.
İttihat ve Terakkinin eski yöneticilerinden olan Ahmet Kemal Bey, teşkilatta "Küçük Efendi" ve "Kara Kemal" lakabıyla biliniyordu. Cemiyette iki Kemal olduğundan dolayı, lakabı zamanla Kara Kemal oldu. Diğer Kemal ise, "Sarı Kemal" olarak bilinen Mustafa Kemal'di.
Teşkilatta Talat Paşa'ya "Büyük Efendi" dendiğinden Kara Kemal'e de "Küçük Efendi" deniyordu. Kara Kemal, İttihat ve Terakki'nin ve Talat Paşa'nın kara kutusuydu.
KARA KEMAL KİMDİR?
Soyu Dulkadiroğullarına bağlı Kısakürekler soyuna dayanan Kara Kemal'in 1919'da Divan-ı Harbi Örfi mahkemesine verdiği ifadesinde, 40 yaşında olduğunu beyan etmesinden doğum tarihinin 1878/79 olduğu çıkarılır.
Cavid Bey'in Ankara İstiklal Mahkemesine verdiği ifadede 1925 yılında Büyük Adaya ziyaretine gelen Kemal Bey'in, 50 yaşına gelmiş olmasına karşın ilk kez adaya geldiğini bildirmesinden ise, 1875 doğumlu olabileceği tahmin edilir.
Necip Fazıl Kısakürek'in babası Fazıl Bey ile Kara Kemal'in babası Arif Bey amca çocukları; yani kuzendirler.
POSTA MEMURLUĞUNDAN BAKANLIĞA
Kara Kemal, İttihat ve Terakki'nin son döneminde öne çıkan şahsiyetlerinden biriydi. Kemal Bey, İttihat ve Terakki örgütüne, henüz gizli bir oluşum iken katıldı.
Kara Kemal, II. Meşrutiyet öncesinde posta idaresinde müsevvit olarak çalıştı, II. Meşrutiyetten önce ve sonra İstanbul, Edirne, Serez, Kastamonu ve İzmir posta idarelerinde memurluk yaptı. Serez postanesinde çalışırken, kendisi gibi posta memuru olan Talat Bey'le tanıştı.
Posta memuru olarak çalıştığı için, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizliden gizliye ülkeye getirdiği dergi ve yayınların dağıtımına yardım etti.
GİZLİ YAYINLARI ÜLKEYE SIZDIRIYORDU
Yusuf Hikmet Bayur tarafından "Nargileci" olarak da tanımlanan Kara Kemal, nargile içmeyi çok sevdiği için kahvehaneleri sık sık ziyaret ederdi ve kendisi için gelmiş olan dergilerin dağıtımını bu kahvehaneler aracılığıyla sağlardı.
Bu sayede, kahvehaneleri ziyaret eden vatandaşlar Kara Kemal'in Avrupa'dan yurda sızdırdığı Türkçe ve Fransızca yazılarını okudu. II. Meşrutiyetten sonra parti faaliyetleri nedeniyle posta idaresine devamsızlığı çoğalan Kemal Bey, hakkında şikâyetler çoğalınca posta nazırı olan Talat Bey tarafından nazırlık Memurin Kalem-i Mümeyyizliğine atandı; ancak Kara Kemal, 1911'de bu görevinden istifa etti.
İttihat ve Terakki Partisi'nin 1909 yılında Selanik'te yapılan kongresine İstanbul delegesi olarak katılan Kemal Bey, bu kongrede Ziya Gökalp ve Mustafa Kemal'le birlikte yıldızı parlayan delegelerden olmuştu.
TEŞKİLATIN MEŞHUR 'İKİ KEMAL'İNDEN BİRİ
Teşkilatta meşhur iki Kemal'den biri Kara Kemal Bey, diğeri ise Sarı Kemal lakaplı Mustafa Kemal'di. Aynı zamanda partinin İstanbul il sorumlusu da olan Kemal Bey, çevresinde Zülüflü Kemal ya da Kara Kemal, parti içinde ise, "küçük efendi" olarak tanındı.
Örgütçülükteki tecrübesi ve Cemiyet'teki mühim mevkii Kara Kemal'in Teşkilat-ı Mahsusa'nın kuruluş aşamasında yer almasını da sağladı. Kemal Bey ilerleyen süreçte bakan bile oldu; ama mebus olamadı.
ESNAF TARAFINDAN DESTEKLENEN BİR İSİMDİ
İttihat ve Terakki başa geçince Talat Bey, İstanbul'da hazır ekonomik destek bulamayınca İstanbul esnafını hedef kitle olarak belirledi. Esnafı politize ederek kitle haline getirme görevine ise, Kara Kemal getirildi.
Kara Kemal, İstanbul esnafından ekmekçi, manav, hamal gibi meslekleri örgütlerken onlardan belediye ile sorunu olan esnafın sorununu partinin gücünü kullanarak kolayca çözüp esnafa menfaat sağladı. Bu durum esnaf tarafından sevilmesini ve desteklenmesini sağladı.
Özellikle Rum mallarının boykotu ve yerli malı kampanyaları dolayısıyla yeni açılan Türklere ait dükkânların sahiplerine, partinin İstanbul teşkilatı kol kanat gerdi.
İSTANBUL'DA EKMEK SIKINTISI ARTTIĞI GÜNLERDİ
Kara Kemal, parti içinde etkinliği bulunmasına ve parti tabanını oluşturan İstanbul esnafını istediği yer ve zamanda toplayabilmesine rağmen, geri planda kalmaya hep özen gösterdi.
İstanbul'daki un, buğday ve ekmek sıkıntısının gün geçtikçe arttığı dönemlerdi. Ekmek karne ile satılmaya başlamıştı. Kemal Bey bu durumu hem çözmek, hem de yerli sermayeyi güçlendirmek adına girişimlere başladı.
Onun öncülüğünde, millî şirketlerin ilki olan Millî Mahsulat Osmanlı Anonim Şirketi kuruldu. Bu şirket, toplam 200 bin liralık sermaye ile kurulmuş ve sermayenin yarısı Anadolu tüccarına ödetilmişti.
Şirketin temel işlevi tahıl, tarım, koyun, yün gibi ürünlerin alımı ve satımı ile ilgilenmekti. Kara Kemal'in kurmuş olduğu bu şirketin diğer bir vazifesi ise, Konya-Ankara-Bağdat hatları arasında ihraç edilen hububat, tiftik, yapağı, yün, deri ve afyon gibi ürünlerin alım satımını sağlamaktı. Tıpkı bir hücre çekirdeği gibi oluşturulan bu şirketlerin kârları ile diğer şirketler meydana getirildi.
Kemal Bey ikinci şirket olan Millî İthalat Kantariye Anonim Şirketi'ni, şeker, yağ, pirinç, kahve benzeri ürünlerin ihtiyacını karşılamak için kurmuştu. Bu şirketler hem iktisadi altyapıyı oluşturmuş, hem de Kara Kemal'in siyasi gücünü artırmıştı.
İKTİSADIN MİLLİLEŞMESİNDE ROL OYNADI
1913 yılında parti önderliğinde ve Kara Kemal yönetiminde olmak üzere ve yerli malı kullanmayı teşvik etmek amacıyla İstihlak-i Milli Cemiyeti kuruldu.
Bugünkü anlamıyla milli tüketim derneği olan bu örgüt, Türk ve Müslüman üreticilerin mallarının satın alınmasını teşvik etmek ve gelişmeye elverişli zanaat ve sanayi dallarına Türk ve Müslüman yurttaşların yönelmesini sağlamak gibi milli iktisada hizmet etmeye yönelik girişimler başlattı.
CUMHURİYETİN İKTİSAT VE TEŞKİLAT ALANINDAKİ BÜYÜK KAYBI
Birinci Dünya Savaşı sonrası Ankara İstiklal Mahkemesi, aldığı kararla Kemal Bey'in kurduğu vakıfları feshetti ve hükümetin banka ve şirketleri de feshetmesi için karar aldı. Kara Kemal'in yerli sanayinin, ticaretin ve milli burjuvazinin oluşması için meydana getirdiği şirketlerin tasfiyesi ile o zamana kadar meydana getirilen ekonomik kazanımlar kaybedildi.
Cumhuriyet yönetimi teşkilatçı, esnafı ve ticareti iyi bilen ve tecrübeli bir yönetici olan Kara Kemal'den ve kurduğu ekonomik teşkilattan faydalanamadı. Kara Kemal'in yerli sanayinin, ticaretin ve milli burjuvazinin oluşması için meydana getirdiği şirketlerin tasfiyesi ile o zamana kadar meydana getirilen ekonomik kazanımlar kaybedildi.
Cumhuriyetin yönetiminde bu dönemde Kara Kemal ayarında bir teşkilatçının ve iktisadi teşekkülcünün olmaması da kaybın boyutunu göstermesi açısından manidardır.
OSMANLININ TÜM İLETİŞİMİ ONDAYDI
Kemal Bey, örgütçü kişiliği ve İttihat Terakki Partisi'nin lideri Talat Bey'e bağlılığı nedeniyle, 1912 kongresinde Talat Bey tarafından partinin en önemli karar ve yürütme organı olan merkezi umumi üyeliğine seçildi.
Kara Kemal, bu tarihten sonra Talat Bey'in her siyasi kararında ve uygulamasında başrolü oynadı. Babıâli baskınının tartışıldığı Zeyrekte, Emin Bey'in evindeki iki toplantıya da katıldı. Babıâli baskınında Sirkeci posta idaresini ele geçirip, Osmanlı Hükümeti'nin tüm ülke ve yurtdışı iletişimini kontrol altına aldı.
Talat Bey, partinin asker kanadına karşı kendi gücünü kaybetmemek için olayların gerisinde kalabilme ve örgütleme yeteneği olan Kara Kemal'den yararlandı. 1913 parti kongresinde Talat Beyin istediği kişilerin parti genel merkezine seçilmesi Kara Kemal aracılığıyla gerçekleşti.
"KATİYEN 'MUHALEFET' YOLUNDA YÜRÜMEYİNİZ!"
Kara Kemal, 1922 sonlarında siyasi davranış bakımından uzlaşmacı ve birlik beraberlikten yana bir tavır sergiledi.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Ocak 1923'te İzmit'te gazetecilerle görüştükten sonra ayrı ayrı ve gizli olarak çağrılan İstanbul'daki siyasi kuruluşlardan üç temsilci ile görüştü. Bunlar; Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin İstanbul şubesini kurmakla görevlendirilmişti), Velid Ebuzziya (1920-22 yıllarında İstanbul'da gizli faaliyette bulunan İstihbarat Teşkilatı Mim-Mim grubunun temsilcisi) ve Kara Kemal (o sırada İttihatçıların lideri)dir.
Yakup Kadri'ye göre, Mustafa Kemal, İstanbul'dan çağrılan bu üç temsilci ile yaptığı görüşmelerde memlekette artık tek bir teşkilat olduğunu, onun da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olduğu, herkesin bunun çatısı altında toplanması gerektiğini dile getirdi. Kara Kemal bu sözleri onayladı, Velid ise surat asarak tepki gösterdi.
Gazi ayrıca, Kara Kemal'e İttihatçıları son bir kez toplayıp, hepsinin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında toplanmaya ikna etmesini söyledi. Bunun üzerine Kara Kemal, 12-13 Nisan 1923'te son İttihat ve Terakki Kongresini İstanbul'da toplatarak, Temmuz 1923'te yapılacak seçimlere katılmama, Mustafa Kemal'in adaylarını destekleme kararı aldırdı.
Eski İttihat ve Terakki partisi üyesi olan Doktor Rusuhi Bey'in Ağustos 1926'da Ankara İstiklal Mahkemesinde verdiği ifadeye göre, Kara Kemal eski ittihatçılardan Cavit Bey'in evinde yapılan bir toplantıda eski İttihat ve Terakki üyelerine hitaben "Gazi Paşa Hazretlerine söz verdim ve sözümde duracağım. Sizler de katiyen muhalefet yolunda yürümeyiniz ve müctemain toplanıp da şüpheyi davet etmeyiniz" dedi.
TUTUKLU BULUNDUĞU MALTA'DAN FİRAR ETTİ
Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra İstanbul'u fiilî olarak işgal eden İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti'nden, Ermenilerin sevk ve iskânında görev alan ve bu sırada onların sözde öldürülmelerine yol açan İttihatçıların cezalandırılmalarını istedi.
İşgal altında bulunan Osmanlı Devleti de, iç ve dış baskılar sonucu 16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul'da bir Divân-ı Harb-i Örfî mahkemesini kurdu. Bu mahkemede yargılamalar ilk olarak 6 Şubat 1919 tarihinde Yozgat Tehciri davası ile başladı. 30 Ocak 1919 gecesi ani bir baskınla içinde Kara Kemal Bey'in de olduğu eski nazırlardan ve önde gelen İttihatçılardan 34 kişi tutuklandı.
Yargılama devam derken 28 Mayıs 1919 günü İtilâf Devletleri, Bekirağa Bölüğü'nde Kara Kemal Bey'in de bulunduğu eski bakan, sadrazam ve önde gelen İttihatçılardan, Malta'ya götürülmek üzere 67 kişinin teslimini talep etti.
Kara Kemal Bey, bir süre sonra yaptığı firar planıyla Malta'dan 17 kişiyle birlikte kaçmayı başardı. Bu grubun kaçışı Sakarya Savaşı günlerine tesadüf eder. Firar planının mimarı sabık İaşe Nazırı Kara Kemal Bey'di. Ali İhsan Paşa hatıralarında "İttihatçı nazırlardan Kara Kemal'in komiteci ruhu ve kafası imdadımıza yetişti" der.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE KARA KEMAL
Mütareke sonrası kurulan ilk istihbarat teşkilâtı olan Karakol Cemiyeti, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir devamı niteliğindeydi ve Enver ve Talat Paşaların direktifleri ile kuruldu.
Önceleri İttihat ve Terakki Fırkası'nın başsız kalan mensupları arasında gizli bir korunma ve direniş grubu halinde oluşan bu cemiyet, daha sonra Anadolu'da başlatılan Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nı destekleyen gizli bir kuruluşa dönüştü. Eski ittihatçılardan Kurmay Albay Kara Vasıf Bey ve eski İaşe Nazırı Kara Kemal Bey tarafından (K. G) rumuzu ile faaliyete geçecek olan bu gizli cemiyet, 1918 yılının Kasım ayında kuruldu.
İstanbul'da işgal kuvvet mensupları da dâhil olmak üzere, her çevreden insanla temas ederek, ülke için bir çıkış yolunun arandığı dönemde bir ara ihtilalci metotlarla iktidarı elde etmek meselesi ciddî bir şekilde bahis konusu olmuştu.
Hatta Karakol Cemiyeti kurucularından Kara Kemal ve arkadaşları, Sadrazam Tevfik Paşa'yı kaçırmak, yerine tarafsız birinin sadarete gelmesini temin etmek için, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına teklifte bulunmuşlardı. Fakat bunun ne derece başarılı olacağı konusunda fikir birliğine varılamadı.
16 Mart 1920'de İstanbul'un resmen işgali, Karakol Cemiyeti'nin sonu oldu. İşgalden sonra Kara Kemal ve Kara Vasıf, Malta'ya sürüldü ve Cemiyet Merkez Heyeti üyeleri Anadolu'ya geçti.
İKTİDARI ELE GEÇİRMEYE KARAR VERDİLER
1925 Şubatında başlayan Şeyh Sait İsyanı sonrasında yapılan mahkemelerde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası görevlilerinden bazılarının ceza alması ve bu arada ünlü İttihatçılardan Kara Vasıf Bey'in "Mustafa Kemal Paşa'yı istiyorsanız Halk Fırkasına gidiniz, Halife'yi istiyorsanız bizim Fırkamıza geliniz" şeklinde propaganda yaptığı için yargılanması, parti üzerindeki kuşkuları artırdı.
Daha sonra 5 Haziran 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Takrir-i Sükûn Kanunu'na dayanılarak parti kapatıldı. Kurdukları yeni partinin de kapatılmasıyla İttihatçılar yine ortada kaldılar.
"Bu memlekette iktidar yalnız bizim hakkımızdır. Biz ayrıldıktan sonra gelenler işlerini bitirmişlerdir, artık çekilsinler" dediği iddia edilen komitacı İttihatçılar, İkinci Grup liderlerinden Ali Şükrü Bey'in öldürülmesinden sonra artık kendi bildikleri yoldan iktidarı ele geçirmeye karar verdiler.
MUSTAFA KEMAL'E 'SUİKAST'
Mustafa Kemal'in suikast yapılarak etkisiz hale getirilmesi fikri oluştu ve bu fikrin gerçekleşmesinde en etkili ismin de Kara Kemal olduğu iddia edildi. Mahkemede kendinden en çok söz edilenlerden biri olan Eski İaşe Nazırı Küçük Efendi Kara Kemal'in büyük bir komitacı olduğu ve tek başına bir hükümeti devirebilecek zekâ ve kabiliyete sahip olduğu dile getirildi.
Mayıs 1926'da Güney ve Batı Anadolu illerine geziye çıkan Mustafa Kemal Paşa, Balıkesir'den İzmir'e hareket etmek üzere iken İzmir'de kendisine bir suikast hazırlandığı ihbarı yapıldı. Suikastçıları kaçırmak için anlaşma yapılan Giritli Şevki adlı bir motorcunun isimlerini verdiği kişiler, İzmir'de yakalanarak gözaltına alındı.
Haber Ankara'ya ulaşınca İsmet Paşa durumu mahkemeye bildirdi, mahkeme heyeti Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na mensup milletvekillerinin ve diğer ileri gelenlerin tutuklanmasını, evlerinin aranmasını ve bunların elde edilecek belgelerle birlikte İzmir'e sevk edilmesini kararlaştırdı ve ardından İzmir'e hareket etti.
KANIT OLMADAN İDAMA MAHKÛM
Yurt dışında bulunan Rauf Orbay ve Adnan Adıvar Bey hariç, kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın liderlerinin tamamı tutuklanarak İzmir'e götürüldü.
Yakalanamadığından dolayı gıyaben yargılanan Osmanlı Devleti'nin eski İaşe Nazırı Kara Kemal Bey de, idama mahkûm edildi. Görünürde İzmir suikastı konusunda Kara Kemal'e isnat edilecek bir suç bulunmamıştı.
Bu konuda yalnızca Kör Ali İhsan Bey adlı bir kişinin ifadesi vardı. Ali İhsan Bey'in ifadesine göre, Kara Kemal, Hafız Mehmet ve Ziya Hurşit'in de dâhil olduğu bazı doğu mebusları ile İstanbul'da gizli bir toplantı yapmış, bu toplantıya kendisi alınmayınca bunun bir suikast planı olabileceğinden şüphelendiğini dile getirmişti. Bu da şüpheden öteye geçemedi.
KARA KEMAL'İ İHBAR EDENE ÖDÜL!
Hükümet, suikast haberinin kamuoyuna duyurulmasından itibaren, Ziya Hurşit, İzmit Mebusu Şükrü ve Sarı Edip Efe'nin ifadelerine dayanarak, İzmir Suikastı tertipçilerinden olduğunu açıkladığı kaçak olan Kara Kemal'i ihbar edenlere 10 bin liralık bir ödül koydu.
Ankara İstiklal Mahkemesi'nde sorgulanan İttihat ve Terakki'nin mesul kâtiplerinden ve Kara Kemal'in yakın adamlarından Hüsnü Bey, Kara Kemal'in "Artık siyasi işlerle uğraşmayacağız, kendi ticari işlerimize bakacağız" dediğini söylemişti.
Hüsnü Bey'in ifadesine göre, Kara Kemal muhalefetteki Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ile alakadar olmamıştı. Kara Kemal bu konudaki bir soruya "Biz kendi işimize bakacağız, muhalif fırka ile bir işimiz yoktur" şeklinde cevap vermişti.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi başta olmayı ve yönetmeyi seven Kara Kemal Bey, iktidarda olan Cumhuriyet Halk Fırkası'nda Mustafa Kemal'le birlikte yer almak istemişti. Muhalefette olan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası'nda siyaset yapmaya sıcak bakmamıştı. Mustafa Kemal'den olur alamayan Kara Kemal, Cumhuriyet Halk Fırkası'na giremeyince ticaretle uğraşmayı tercih ederek siyasetten uzak durmuştu.
SAKLANDIĞI EVİN KÜMESİNDE İNTİHAR ETTİ
Polis raporlarına göre Milli Kantariye Şirketi araziye memuru Niyazi, İstanbul İthalat Gümrüğü dört numaralı ambar memuru Mazhar Efendi ile birlikte ambar memuru olması dolayısıyla, Kara Kemal'i bir şahsa ait sandığa koyarak ya da gümrük memuru kıyafetine sokarak yabancı vapurlardan biri ile kaçmasına yardım edecekti.
Gümrükçü Mazhar'ın ihbarı sonucu, polisin bu plandan haberdar olmasıyla Kara Kemal'in kaldığı evin, 27 Temmuz 1926 günü etrafı sarıldı. Saklandığı evin bahçesindeki kümese gizlenen Kara Kemal, yakalanacağını anlayınca tabancası ile intihar etti.
Kara Kemal'i yakalama başarısı İstanbul Polisinin olmuş; on bin lira ödül ise, yakalamada yararı dokunan polis memurlarına yararlılık ölçüsüne göre dağıtılmıştı.
SUİKAST KONUSU ONUN ÖLÜMÜYLE BİR 'SIR' OLDU
Bu suikast girişiminde en büyük fail olarak Kara Kemal ön plana çıktı. Ancak bu konuda ortaya konmuş somut bir veri bulunmuyor. Yargılama esnasında mahkemede olmadığından ifadesi alınamadı. Kemal Bey, polis tarafından sıkıştırıldığı evin kümesinde 27 Temmuz 1926'da tabanca ile intihar edince, İzmir Suikastına dahli konusu, kendisiyle birlikte sır oldu.
Kemal Bey'i İzmir Suikastı konusunda suçlayabilecek tek etken, İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmamak için firar etmiş olmasıydı.
Kara Kemal'in vefatından sonra Ankara İstiklal Mahkemesi'nde devam eden eski ittihatçılarla ilgili yargılamada da, Kemal Bey'i suçlayacak herhangi bir somut unsura rastlanmamıştı.
ÖLDÜ MÜ, ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
Kara Kemal, Kemal Tahir'in Kurt Kanunu isimli romanına esin kaynağı olmuş önemli bir şahsiyetti. Eski bir istihbarat teşkilatı üyesi olduğundan kendini kamufle edebilen gizemli bir insandı.
Partinin ve Talat Paşa'nın kara kutusu olarak bilinen Kemal Bey, çok güçlü bir kişi olmasına rağmen olayları perde arkasından yöneten ve ön plana çıkmayı sevmeyen bir kişiydi.
Yargılamalar esnasında polis tarafından sıkıştırılan Kemal Bey'in saklandığı evin kümesinde intihar ettiği iddiası ise, günümüzde dahi çözülememiş bir tartışma konusudur. Bazı iddialara göre Kemal Bey, polis tarafından öldürülmüştür. Cesedinde pek çok kurşun yarası olduğu da söylenir.
KURT KANUNU VE "BÜYÜK SUÇ"UN GÖLGESİ
Kemal Tahir, İttihatçı-Kemalist kapışmasının son çekişmesini ele aldığı Kurt Kanunu romanında Kara Kemal'in ağzından şu cümleleri yazar:
"Halifeyi İngilizler alıp gittiler de halifeliğini neden sürdürmediler?… Bu halifeliğin kaldırılması işi, görünürde, bizden çok Müslüman sömürgeleri olan büyük devletlerin işine gelse gerek… Halifelik sürüp çıkarılırken, Fener Patrikhanesi'nin İstanbul'da bırakılmasına akıl erdirmek zordur."
Kemal Tahir, içinden geçenleri Kara Kemal'e cesaretle söyletmeye devam eder:
"Hakkımızda karar çoktan verilmiş… Yani Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma, halifeliği ortadan kaldırma kararı… Ama ne olursa olsun, bir dünya imparatorluğu bizim (İttihatçıların) elimizde parçalandı. 400 milyon İslamlığın halifeliği kaldırıldı ortadan… Sorumlusu biziz. Suç ne kadar büyükse çekilecek cezanın da o kadar büyük olması gerekir… Bu anda, yüzüme vuran darağacı gölgesi, suikast suçlusu olduğumdan değildir Emincim… Büyük suçun gölgesidir bu…"
Kemal Tahir'in "büyük suç" dediği, Osmanlı Devletine son verilmesi ve hilafetin kaldırılmasıdır. Kara Kemal, farkına varmadan buna hizmet ettiğini itiraf ederek vicdan azabı çeker.
'ABDÜLHAMİD' PİŞMANLIĞINI NECİP FAZIL KALEME ALDI
Kara Kemal'in baba tarafından yakın akrabası olan Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan İkinci Abdülhamid Han adlı kitabında, İttihatçıların Abdülhamid konusunda yaşadıkları pişmanlığa değiniyor.
Kara Kemal'in de içinde bulunduğu İttihat ve Terakki'nin, geri dönüşü olmayan faaliyetlerinden dolayı yaşadıkları vicdan azabını, Kara Kemal'in ağzından şu sözlerle anlatıyor:
"İstikbaldeki gerçek Türk Tarihçisinin kulağına fısıldadığımız bu vak'a hakikîdir ve babam Fazıl Beyin amca oğullarından ve Kısakürek'lerden, İttihatçıların İaşe Nâzırı Kara Kemal tarafından, dayım ve yine eski İttihatçı Kerim Milâr'a anlatılmıştır. İttihatçıların polis teşkilâtında yüksek dereceli bir memur ve birçok yerde Emniyet Müdürlüğü yapmış olan dayım, Kara Kemal'den naklen derdi ki:
-İttihat ve Terakki'nin Türk ve milliyetçi kadrosu, Abdülhamid'in ne büyük, hatta emsalsiz bir padişah olduğunu biliyor, fakat onu makamına iade etmek ve tutulan istikameti değiştirmek için vaktin geçmiş olduğunu esefle görüyordu. İttihatçılık hareketinde eser müessiri aşmış ve gizli tesir (Yahudi ve Mason tesiri) artık istikamet değiştirmeyi imkânsız hale getirmişti. Nitekim Abdülhamid'in cenaze namazında hüngür hüngür ağlamaktan kendisini alamayan Talat Paşa bu ince ruh ukdesinin ilancısı olmuştur."
Fikriyat