Necip Fazıl'ın büyük yankı uyandıran tiyatroları
30 yaşındayken her şeyi bırakıp, sıfırdan yepyeni bir hayata başlayan mücadele adamı Necip Fazıl Kısakürek, Yunus Emre'den, Fuzuli'den, Yahya Kemal Beyatlı'dan miras aldığı edebiyata yeni bir boyut kazandırdı. Bir edebiyat çilekeşi Necip Fazıl Kısakürek, fikirleri ve eserleriyle düşünce dünyamıza derin izler bıraktı. Tiyatroyu "hayatın değersiz ve geçici yüzünü değil, kalite gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapt eden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden tıpkısı fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna" olarak gören usta kalemin büyük yankı uyandıran tiyatrolarını sizler için derledik.
BİR ADAM YARATMAK
"Bir Adam Yaratmak" eseri geçirdiği büyük ruh çilesinin sahne destanıdır. Eser 1937 yılında bir perşembe gece yarısında tamamlandı. İstanbul Şehir Tiyatrosunun 1937–38 sezonunda Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenip temsil edilen eser, ilk temsil gecesinden itibaren çok büyük yankı uyandırdı. Daha sonra 1977 yılında sinemaya da aktarıldı.Olay meçhul bir tarihte İstanbul'da geçer.
Bir Adam Yaratmak cemiyet-fert ilişkisinin enine boyuna ele alındığı, bireyin varoluş buhranı içerisinde cemiyete sarkan tarafıyla duyduğu acılar ve kendi başına bırakılan cemiyetin varoluş kaygısıyla bir nevi kusmasının hikâye edilişidir. Piyesin başkahramanı Hüsrev, varoluş kaygısının en derinini duyduğu için kendisine Sokrat gibi fikirlerinden ötürü cephe almış bir cemiyette yaşamak yerine tımarhanede ölmeyi yeğ tutar.
"Husrev - Bir adam yaratmağa kalkıştım. Ona bir surat ve kader bulmak... Nerede bulayım? Kendimi buldum. Suratsız ve kadersiz adam şahlandı. Zincirini kırdı. Elimden kaçtı. Ben insanım. Beni arkamdan vurdu. Suratsız ve kadersiz adam benim suratımı takındı. Kalıbımı giyindi. Kaderimin içine yattı. (Bir an sükut) Benim de kaderim buymuş."