Vahdet-i Vücûd anlayışının Şeyh-i Kebir'i Sadreddin Konevi
İslami düşünceye dair kaleme aldığı metinler ve gerçekleştirdiği çevirilerle tanıdığımız Prof. Dr. Ekrem Demirli düşünce hayatımızı beslemeyi sürdürüyor. Demirli'nin Fikriyat Yayınları'ndan neşredilen Sadreddin Konevi tercümeleri ülkemizdeki düşünce vadisine önemli katkılar sunduğu gibi aynı zamanda içinde tüm entelektüeller için de bir okuma daveti barındırıyor. İşte, Mustafa Akar'ın Ekrem Demirli ile metafiziğin kurucularından Sadreddin Konevi üzerine gerçekleştirdiği röportaj.
Mustafa Akar: Konevi Anadolu'da gelişmiş metafizik düşünce dediğimizde aklımıza gelen birkaç isimden birisi. Hatta sistem kurması dolayısıyla çok büyük bir öneme haiz ama Mevlâna, Yunus Emre ve İbn Arabi etrafında oluşmuş literatürü aklımıza getirdiğimizde sanki okunması ve anlaşılmasındaki zorluklar dolayısıyla biraz ihmal edilmiş gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
Ekrem Demirli:
◾ Konevi, Cumhuriyet döneminde özellikle 2020'den sonra çevirilerim, makalelerim, yazdığım kitaplar ve tebliğler dolayısıyla biraz okundu ama önceki dönemlerde ilgi daha azdı, çok elit ve dar bir alanda kaldı. Öte yandan Sadreddin Konevi, ulemanın bildiği ve çok büyük bir hürmetle yad ettiği önemli bir isimdir. "Şeyh-i Kebir" derler kendisine. Bu unvanları tercüme ederken çok dikkat etmek lazım. İbn Arabi'ye "Şeyh-i Ekber" diyoruz. Yani bir sistemi kuran anlamında kullanıyoruz. Şeyh-i Kebir ise o sistemin içini inşa eden anlamında kullanılır. Yani kurucu düşünür. Buradaki "şeyh" adlandırmasını tarikatlardaki şeyhle karıştırmayalım.