Hattatları yetiştiren Medresetü’l-Hattatin’in hüzünlü hikayesi
Bir kamışın şekillenmesiyle başlar tüm hikâye... Kamış şekillenir, kağıdın üzerinde mürekkebini yayar. Oluşan her bir harf, meleklerin dualarıyla korunur. Hat sanatı da böylece ortaya çıkar. Eğitim sisteminde çocukların güzel yazabilmesinde kullanılırken Batı'nın güzel sanat anlayışı içerisinde eriyip yitmeye yüz tutar. Kendi bünyesinde hat sanatçısı yetiştirecek Medresetü'l-Hattâtîn de zamanla büyük bir parçalanmayla oradan oraya savrulur. Öyle ki akademide hocaları aşağılanır, metruk binalarda ayakta kalmaya çalışır, hocaları maaşlarından vazgeçer. Sanatlarımız içerisinden dualara nail olmuş hat sanatı ve okulunun hüzünlü hikâyesini sizler için derledik.
HÜSN-İ HAT, SÜBYAN MEKTEPLERİNDE VERİLMEYE BAŞLANIRDI
Osmanlı eğitim sisteminde hüsn-i hattın bazı çeşitleri sübyan mektebinden itibaren çocuklara öğretilmeye başlanır, böylece talebenin gözü ve eli çok erken yaşlarda güzel yazıya alıştırılırdı. Rüştiye ve idadilerin programlarında da yer alan hüsn-i hat ayrıca Enderûn-ı Hümâyun, Hasbahçe, Eski Saray, Galata Sarayı ve Muzıka-yi Hümâyun gibi kuruluşlarda devrin tanınmış üstatları tarafından öğretilirdi.
Medreselerde hattathâne adıyla bir yazı odası ve burada yazı meşk eden seçkin bir hocanın bulunduğu vakfiyelerden öğrenilmektedir. Dîvân-ı Hümâyun ve Menşe-i Küttâb-ı Askerî'de de bu kuruluşlarla ilgili yazı nevileri meşk edilirdi.