The Family ve FETÖ ile benzerlikleri

Netflix'in Amerikan gücünün kalbindeki gizli örgüt olarak anlattığı belgesel dizisi The Family, FETÖ benzeri bir örgütün Amerika'da varlığını nasıl sürdürdüğünü tanıklar üzerinden anlatıyor. Gazeteci Jeff Sharlet tarafından yazılan kitabın belgesel versiyonu olan mini dizi, kendilerine 'The Family (Aile)' ve 'The Fellowship (Kardeşlik)' adlarını veren Amerika'nın en güçlü Evanjelist Hıristiyan örgütünün nasıl yapılandığından bahsediyor. Örgütün lideri Doug Coe. Grubun kurucusu Abraham Vereide. Belgesel dizi, yazar Jeff Sharlet'ın yakın bir arkadaşının tavsiyesiyle dahil olduğu 'Aile' ve 'Kardeşler' olarak isimlendirilen örgüte girme hikayesi ile başlıyor. FETÖ'nün tek elden çıkmış bir Amerikan kültü olduğunu, nasıl dönüştüğünü ve nasıl dönüştürdüğünü anlamak için iyi bir önek. Dizide gördüğümüz, Uganda'dan Rusya'ya, ABD'nin seçkin senatörlerinden bakanlarına kadar birçok farklı ismin dahil olduğu örgüt, liderlik modeli ve yönetim hassasiyetleriyle FETÖ'nün birebir aynısı diyebiliriz. Netflix'te yayınlanan mini dizi formatındaki belgesel, 5 bölümden oluşuyor: Batış, Seçilmiş, Yeni Dünya Düzeni, Diktatörler, Katiller ve Hırsızlar, son olarak da Kurt Kral. Belgesel, FETÖ ile birebir özellikleri nedeniyle Türkiye kamuoyunda ses getirdi. Mini belgesel dizisi, Amerika Birleşik Devletlerindeki gizli şekilde ilerlemek isteyen örgütün güçlü 'Aile' yapılanmasını konu alıyor. 'Örgütünüz ne kadar gizli olursa o kadar nüfuzu olur!' ABD'nin 'kirli defteri' olarak adlandırılabilecek örgüt, dinden bağımsız bir Hz. İsa algısı ve ışık evlerini fazlasıyla andıran evleriyle din ve siyaset bağlamında 'global bir' FETÖ imajı oluşturuyor. Aile ve kardeşlik üzerinden gençleri kullanan örgüt, FETÖ'nün bahsettiği 'mesihiyetin' birebir kopyası. Aile isimli örgüt, gençleri ücretsiz barındırma ve maneviyat duygusuyla her şeyin yasak olduğu evlerde topluyor. Bu evlerde kızlar ve erkekler ayrı yaşıyor. Örgüt içinde fişleme yöntemleri var. Telefon yasak, kız arkadaş yasak… Gençler arasında örgütlü olan Aile, siyasetçi yetiştiriyor. İncil'i kırpıp kendilerince gereksiz yerleri atıp, sade bir İncil'den başka bir şey okumuyorlar. Belgeselin ilk bölümünde gazeteci Jeff Sharlet, Aile'nin Hz. İsa'ya ve güce olan sadakatini keşfettiği yer olan erkeklere özel Ivanwald adlı evde geçirdiği günleri ayrıntılarıyla anlatıyor. Seçilmişte, destekçiler ve şüpheciler, Washington'daki politikacılara özel gizli bir ev olan C Street'i ve bu evin gündeme damgasını vuran seks skandallarındaki rolü tartışılıyor. Yeni Dünya Düzeni'nde Aile'nin lideri Doug Coe'nun, perde arkasında gerçekleşen küresel nüfuz ticaretinin merkezi olan Ulusal Dua Kahvaltısı'nın organizasyonunda grubun oynadığı rolü nasıl gizlediği anlatılıyor. Diktatörler bölümünde bazı Amerikalı siyasetçiler, Aile'nin görüşlerini yabancı liderlere yaymak için nüfuzlarını kullanıyor ve bu kişiler arasında tarihin en kötü şöhretli yöneticileri de var. Son bölüm Kurt Kral'da, kökleri erkeklere özel yerel gruplara uzanan Aile'nin teoloji, ideoloji ve dünyevi gücü bir araya getirmesi ve grubun etkisinin ABD başkanlığına kadar uzanmasını izliyoruz. Kendilerine Aile ve Kardeşlik adlarını veren Amerika'nın belki de en güçlü Evanjelist Hıristiyan örgütünün lideri Doug Coe (Douglas Evans Coe), 2004'te Time dergisi tarafından ABD'deki en nüfuzlu 25 Evanjelik Hristiyan'dan biri olarak seçildi. Grubun kurucusu Abraham Vereide ise Amerika'ya Norveç'ten gelmiş bir göçmen. Vereide, ilk olarak Seattle'da iş adamlarını komünizm tehlikesine karşı dua etmek için bir araya topluyor. 'Dua seansları' ile dinden bağımsız gibi görünen siyaset arenasında hızlıca yükseliyor. 1953'ten günümüze her yıl bir gelenek halinde düzenlenen dua etkinliği, Aile'nin sponsorluğunda devam ediyor. Doug Coe 1969'da görevi devralmıştı. Oregonlu garip bir delikanlıydı ve pek tanınmıyordu. Aile'nin gizli bir örgüt olmasına karar veren oydu. Time dergisi en güçlü ilk 25 Protestan listesini yayınladığında Coe için atılan başlık 'Gizli İkna Edici'ydi. Siyaset camiasında kendi inancını paylaşan kişileri bulup rehberlik ediyordu. Camp David'de başarılı olunmasını sağlayan da oydu. Herkes onu dinliyor, onun dediklerini yerine getiriyordu. Ona göre asıl gücün ufak gruplarda olduğuydu. Herkes her şey değişse de Doug 50 yıldır oradaydı. 'Örgütünüz ne kadar gizli olursa o kadar nüfuzu olur!' mottosu ile yapılanan örgütün, ulusa açık tek etkinliği 'Ulusal dua kahvaltıları.' 1953'te gerçekleşen ilk dua kahvaltısı, önemli bir dönüm noktasıydı. Bu etkinliğe her yıl tüm ABD başkanları, senatörleri, işadamları ve çeşitli ülke temsilcileri katılıyor. Dua kahvaltılarının perde arkasında ise ABD siyasetine yön vermek amacı yatıyor. Aktif olarak 'dua kahvaltılarına' katılan Rusya vatandaşı Maria Butina'ya, ABD siyasetini Moskova lehine çevirmeye çalıştığı suçlamasıyla 18 ay hapis cezası verilmesi bunun bir örneğiydi. Maria'dan sonra kahvaltılarda kişisel, siyasi veya finansal kazanç için yapılacak her türlü faaliyet yasaklandı ancak bunun nasıl uygulandığı bilinmiyor. Hatırlayalım: Maria Butina, eski bir Rus hükümet yetkilisinin idaresi altında, 'Amerikan politikası üzerinde güç ve etki sahibi Amerikalılarla gayri resmi irtibat hattı kurma' suçlamasını kabul etmişti. Butina, Ulusal Silah Derneği'ne (NRA) girmeye çalıştığını da itiraf etmişti. Butina, karar duruşmasında 'Kendi hayatımı mahvettim.' dedi. Nisan 2019'da 18 ay hapis cezasına çarptırıldı. FETÖ'nün de dua kahvaltıları gibi sözde dua listeleri vardı. Yürütülen operasyonlarda örgütün sözde 'dua listesi'nde adı geçen kişiler gözaltına alındı. Gülen'in birinci sırada yer aldığı listenin, örgütsel motivasyon sağlamaya yönelik bir araç olarak kullanıldığı açıklandı. Söz konusu listede kimlik bilgileri belirlenen kişiler arasında örgüt liderinin akrabası olan, örgütün Bylock adlı haberleşme ağını kullanan, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimine fiilen katılan, örgüt faaliyeti kapsamında kurulan çeşitli sivil toplum örgütlerine mensup olan ve yine örgüte ait ticari firmalarda çalışan kişiler vardı. Tutuklu sanıkların ifadelerinde de kahvaltılardan bahsediliyordu. İfadelerde, eğitim sürecinde olanlar çarşı iznine gittiklerinde kahvaltıya götürüldüklerini ve cemaatten kişilerin ev tutmalarına yardım ederek, 'Dünyanın çeşitli yerlerinde çocuklar okutuyoruz, gönlünüzden kopanı verin.' dedikleri belirtiliyordu. Sohbet toplantılarına katılanlara, o günün konusuyla ilgili ders anlatılıyordu ve Gülen'in kitapları okutuluyordu. Örgüt faaliyetlerini yürütmek için iki merkez kullanıyordu. İlki Virginia'da bir ev, diğeri ise Washington DC'de. (C Street) İkinci evde üst düzey Amerikalı siyasetçiler birlikte yaşıyor. Bu ikinci evin yasal statüsü ise 'kilise' olarak geçiyor. Dışarıdan hiçbir insanın alınmadığı kapısında 'kilise' ibaresi dahi bulunmayan bu yer neden kilise statüsünde sorusunun cevabı ise çok basit: Vergi muafiyetleri sağlamak. C Street'le ilgili daha fazla araştırmanın sonucunda, kongre üyelerinin yaşam giderlerinin yüksek bir kısmını sağlamak için oluşturulduğu anlaşılıyordu. Burada yaşayanlar ayda 600 dolar kira veriyordu. Seks skandalları ve Clergy Voice'un resmi şikâyeti üzerine C Street'in vergi muafiyeti 2009'da kısmen kaldırıldı. Kardeşlik, burayla ilgili herhangi bir alakası olmadığını belirtti. Vergi kayıtları tam tersini gösteriyordu. Binanın şu anki sakinlerinin kimliği ise bilinmiyor. 'Aile' dini, kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için bir kalkan olarak kullandı ve bu durum alıştığımız bir FETÖ taktiği anlamına geliyor. FETÖ elde ettiği yurt içi ve yurt dışı yardımlarını, ticari faaliyet gelirlerini, devlet desteklerini dini bir kılıfla, kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için kullandı. Bağış ve yardımları, her türlü amaç için faaliyette bulunan çeşitli dernekler ve vakıflar kurarak sağladı. Dershaneler, ilköğretim ve üniversiteler kurarak temel amacı eğitim olan ama kazanç da sağlayan iktisadi faaliyetlere girişti. Ekonomik havuzun en büyük destekçisi de ABD derin devleti ve diğer uluslararası işbirlikçilerdi. Soruşturmalarda elde edilen deliller, yargılama süreçlerindeki tanık beyanlarına göre, FETÖ üyelerinin bir araya geldiği toplantılarda 'sohbet abisi' olarak adlandırılan örgüt mensuplarının, 'kör bilgisayar' adı verilen, hiçbir şekilde internetle bağlantı kurulmamış bilgisayarlar kullanıyordu. Böylece örgüt toplantılarında yer tespiti yapılması ve konuşmaların dinlenmesinin önüne geçilmesi hedeflendi. Aile'ye katılanlar şekilsiz örgütü şöyle tanımlıyor: 'Onlar Hristiyan değil. Biz İsa'nın takipçileriyiz ve sadece hizmet ediyoruz. Liderlik için Tanrı tarafından seçilmişlere ve politikacılara. Örgüt yok. Kilise, papa, kural ve ritüeller yok. Daha çok çalışıyoruz. Bahçe ve tuvalet temizliyoruz, basketbol oynuyoruz. Sadece birlikte yaşayan bir grup adamız.' Örgüte sadece referans ile girilebiliyor. FETÖ'nün ışık evleri de birebir aynı yolu izledi. FETÖ ilk ışık evini 1967'de İzmir'de açtı. İkincisi Buca Dokuz Çeşmeler Köyü'nde, üçüncüsü ise Yaylacık semtinde. 1970'e gelindiğinde ev sayısı 12'ye çıktı. İlk yurt inşaatı İzmir Çalıkuşu sokakta 1977'de tamamlanarak faaliyete başladı. Yurt 5 katlıydı ve burada Kestanepazarı Kur'an Kursu Derneği'nden sonra ilk dernek de kuruldu. Bu bilgiler bize, örgütleşmenin 1967'de başladığı, ilk talebelerin yani devşirmelerin 1965'lerde başlayıp, 1967'de müşahhaslaştığını (soyut olanı somut hale getirmek) gösteriyor. Gruba dahil olmadan önce birtakım mülakatlardan geçiliyor. Kız arkadaşınız var mı? Varsa Hristiyan mı? Bırakmaya meyilli misin değil misin öğrenmeye çalışıyorlar. Kira alıyorlar. İzin çıktığı takdirde onların deyimiyle kardeşlerden biri olmaya hak kazanılıyor. Evin ismi Ivanwald. Toplumdan soyutlanmış bu yer, normal hayattan izne çıkmak gibi. Her sınıftan isim var. Ivanwald'da yaşama kriterleri ise sağlıklı olmak, dinç bir yaşam sürmek, madde kullanmamak… Yaşam kuralları çok kesin. Küfür yok, alkol yok, bencillik yok, TV yok, gazete yok. Et ye, İncilleri incele ve basketbol oyna. Ezik olmak için dua et! Kendilerince İncil kırpılıp okutulmaya çalışılıyor. Sadece İsa konuşuluyor. Çünkü onlar yeni 'seçilmişlerdi.' Hristiyan sağın değişen doğasına baktığınızda Aile bunun nasıl olduğunu iyi şekilde açıklıyor. Uzun vadeye oynuyorlar. 2017'de 88 yaşında hayatını kaybeden Doug Coe'un ölümünü takip eden 2018 yılının ulusal dua kahvaltısında Trump, Doug'un yokluğundan şu şekilde bahsediyor: 'Geçen yıl vefat eden herkesin çok sevdiği bu muhteşem kahvaltının eş kurucusu Doug Coe'nun yokluğunda kalplerimiz hüzünle dolu. Doug'ın eşi Jan ve iki oğlu David ve Tim aramızda olduğu için onur duyuyoruz. Onun muazzam mirasını sürdüren sizlersiniz.' Vefatının ardından örgüt üyeleri ebediyen kardeşliğin devam edeceğinin vurgusunu yapıyor. Her grup Doug'ın olduğu zamanlardaki gibi aynı şekilde Doug'sız devam ediyor. Doug Coe'un vefatından sonra Aile'yi Doug'un oğulları ile damadı Doug Burleigh yönetiyor. Siyasi lobi gibi hareket eden ancak lobi gibi kayıt altında olmayan, dini örgüt gibi hareket edip siyaseti dizayn etmeye çalışan Amerika'nın 'The Family'si bize hemen her açıdan FETÖ'yü hatırlatıyor. Faşist liderlerden ilham alınan 'çıkarlar için yapılması gerekenler' başlıklı bir öğretiyi esas alan örgüt, 'Ailemizin çıkarları anne babamızdan, canımızdan ve tüm sevdiklerimizden daha önemlidir' düşüncesiyle hareket ediyor. FETÖ'den aşina olduğumuz 'Gizlilik ne kadar fazlaysa organizasyon o kadar güçlü olur' şiarını da güçlü şekilde hatırlatıyor. Kısaca hikâyeler çok tanıdık!