Fatih’in İstanbul’u ‘ilim yuvası’ haline getirdiği 3 medrese
Fatih, İstanbul'u fethinin ardından şehri ihya etme konusuna eğilmiş; şehri bilim, kültür ve sanat merkezi yapma çalışmalarına hızlı bir şekilde başlamıştı. İlk olarak medreselerin kurulması gerekiyordu. Bu uğurda büyük çaba gösteren Fatih, emellerini gerçekleştirme imkanı bulmuş ve ardından Ayasofya Medresesinde, kendisi için bir oda istemişti. Ancak Cihan Sultanı, "öğrenci ya da müderris olmadığı" gerekçesiyle reddedilmiş; onun bu isteği, müderrisler önünde başarılı bir sınavdan geçtikten sonra yerine getirilmişti… Doğumunun 587'nci yılında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u "ilim yuvası" haline getirdiği 3 medreseyi sizlerle buluşturuyoruz.
FATİH'İN ŞEHRİ İLİM YUVASINA DÖNÜŞÜYOR
Fatih Sultan Mehmet, fethin hemen ardından, İstanbul'daki 8 kiliseyi medreseye çevirmiş, bunlara Bursa Muradiye müderrisi Mevlânâ Alâettin Tûsî'yi, Bursalı Hocazâde'yi, Mevlâna Abdülkerim'i ve daha birçok âlimi atamıştı.
Tusî'nin medresesi, bugünkü Zeyrek Camii olan Pantakrator Manastırı'ydı. 40 talebenin olduğu bu manastırda, düzenli bir eğitim ve öğretim yapmak ise, mümkün değildi. Ayrıca, bilimsever bir hükümdar olan Fatih, Osmanlı Devletine yakışır, önemli ve ciddi öğretim kurumları yapmak istiyordu.
Aynı zamanda, büyüyen ve gelişen devletin iyi öğrenim görmüş kimselere olan ihtiyacı da artıyordu.
Böylece, 1463-1471 arasında bir cami ve iki yanında medreselerle, bir muallimhane, ilkokul, kütüphane, imaret ve aşevi, iki hamam, darüşşifanın da içinde olduğu bir Fatih Külliyesi inşa edildi.