İslam sanatlarında eskimeyen gelenek: İcazetnameler
Öğrenim hayatınızın sonunda eğitmen olabilmek, öğrendiklerinizi başkalarına aktarabilmek için hocalarınızdan izin alma şartı olsaydı ne yapardınız? Osmanlı'da böyle bir sistem vardı: İcazetname… Günümüzdeki adlandırılış şekliyle "mezuniyet belgelerinin kökeni" olan icazetnameler, ilmin bir şekilde akıtılması anlamını taşıyan bir tanımlamayı ihtiva eder. Tarihi bir derinliğe sahip olan icazetnameler; medreselerde eğitim ve öğrenimlerini tamamlayanlara, üstadlarının verdiği yazılı belgelerdi. İlk olarak hadis alanında daha sonra ise diğer ilimlerde kullanılmaya başlandı.
İcazet nedir?
C-v-z kökünden türeyen icazet "su akıtmak, izin vermek, müsaade etmek, onaylamak" gibi anlamlar taşır. İbn Fâris'e göre su akıtmak, "bir âlimin ilmini talebesine aktarması"; Hatîb el-Bağdâdî'ye göre ise âlimin, hadis veya haberi rivayet etmeyi, öğrencisine helal kılması demektir. Istılâhî manasına hadis ilmiyle kavuşmuştur.
İcazetnamelerin en önemli görevi, ilmin kimden ve hangi kaynaktan olduğunu muallakta bırakmayacak şekilde bildirmesidir. İcazeti veren hocaya mücîz, icâzet isteyene müstecîz veya kendisine icâzet verilene mücâzün leh denir. İcazete konu olan ve rivayetine izin verilen hadis, sahife veya kitaba mücâzün bih denir.
Kullanıldıkları alana ve konularına göre icazetlerin başlıcaları; ilmî icazet, hadis icazeti, feraiz icazeti, Sahîh-i Buhârî icâzeti, Şemâil-i şerif icazetidir. Bütün ilimlerin bir âlimden veya medreseden tahsilini tamamlayanlara verilen icazet ise umumi icazettir.