Korsanlığın tarihi: Korsanlıktan yetişen Osmanlı denizcileri
Korsanlar, denizlerde gerçekleştirdikleri yağma faaliyetleri ve bunlara ilişkin hikâyelerle zihinlerimizde yer ettiler. Günümüzde olumsuz bir çağrışımda bulunsa da korsanlık, geçmiş dönemlerde denizlere hâkim olmanın, sahil ve deniz ticaretini korumanın önemli bir mihenk taşıydı. Nitekim korsanlar, İslam dünyasında cihad ve gaza anlayışının bir parçası olarak kabul görmüş; Osmanlı deniz donanmasının kuruluşunda ise korsanlıktan yetişen denizciler etkili olmuştu.
KORSANLIK NEDİR?
Korsan kelimesinin kökeni Latinceden gelen İtalyanca "corsaro" sözcüğünden Batı dillerine ve Arapçaya geçmiş; Türkçeye de Arapça yoluyla geldiği anlaşılmıştır.
🔸 Korsanlık, denizlere hâkim olmak, sahil ve deniz ticaretini korumak ve denizden gelme ihtimali olan tehlikenin önüne geçmek amacıyla yapılırdı.
🔸 Batı dünyasının meşru kabul ettiği bir faaliyet olan korsanlık, İslam dünyasında da cihad ve gaza anlayışının bir parçası olarak kabul görmüştü.
🔸 Uluslararası ilişkilerin savaş esasına dayandığı ve barışın yalnızca özel anlaşmalar aracılığıyla sağlandığı Ortaçağ boyunca korsanlık, hem savunma hem de düşmana zarar verme amacı taşıdı.
🔸 Korsanlık, bu dönemlerde devletler tarafından desteklenen ve karşılıklı ilişkilerde rol oynayan önemli bir faaliyetti.
14. yüzyılda yaşayan Müslüman âlim İbn Haldun'un kaleme aldığı el-İber adlı eserde deniz seferiyle ilgili hadis-i şerife yer verdiği görülür.
🔸 Enes bin Mâlik'ten rivayet edilen hadiste Peygamberimizin (sav) "Rüyamda bana ümmetimden birtakım insanlar şu deniz üstündeki gemilere biniyorlar da, hükümdarların tahtları üzerine kuruldukları gibi kurularak, Allah yolunda deniz harbine giden gaziler olarak gösterildiler" dediği bildirilmiştir.
🔸 Bunun üzerine Enes bin Mâlik'in "Yâ Rasûlullah! Beni de o deniz gazilerinden kılması için Allah'a duâ ediver!" dediği Peygamberimizin (sav) de dua ettiği rivayet edilmiştir.
🔸 Hadiste yer verilen "deniz gazileri" manasına gelen guzâtü'l bahr ifadesinin korsan karşılığında kullanıldığı belirtilir.
(x) Dârimî, Cihâd, 28; Taberânî, XXV, 131-134