Osmanlı'nın şerbetleri
Çekici renkleri, güzel tatlarıyla dünya çapında haklı bir ünü olan Osmanlı şerbetleri günümüz Türk mutfak kültüründe de doğallığı ile öne çıkıyor. Bu lezzetli ve faydalı içecekler, meyve, baharat ve çiçek özlerinden yapılır, şifalı içecekler olarak görülüp hastalıklara ilaç, dertlere deva olarak kullanılır. Ayrıca, sıcak havalarda serinlemek, yemeklerden sonra sindirimi desteklemek için de şerbetler tercih edilir. Şerbetler özel günlerde, kutlamalarda da tüketilir. Osmanlı döneminden beri sevilerek tüketilen şerbetlerin değerli tarifleri değişmeden günümüze dek gelmiştir. Günümüzde fabrikasyon meyve suları yaygın olsa da daha evvel mevsimine göre sıcak ve soğuk içilen meyve ve baharat şerbetleri revaçtaydı. Daha bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı bilinmezken, şerbetin hatırı yüksekti. Hatta kahve çıktıktan sonra bile, kahveden önce şurup ikram etmek âdetti.
Mevsimine göre Resûlullah aleyhisselâm serin şerbetleri severdi. En çok bal şerbetini tercih ederdi. Mevlânâ hazretleri, "Hayatta en sevdiğim şeyler, hamam ve şerbettir" derdi.
ŞERBET MEDENİYETİ
Şerbet veya şurup, çorba ve şarap gibi Arapça şirb (içmek) kökünden gelse bile, şerbetin revacı, yayılması daha ziyade Türkler sayesinde oldu. Osmanlı, adeta bir şerbet medeniyeti kurar. Güzel hava, şerbete benzetilir. Sevdiğinin teri, şerbet gibi gelir. Şerbet diye kız ismi bile vardır. Derdini saklamak terbiyesine sahip kişiler, "Kan kussa, kızılcık şerbeti içtim der". Ölüm bile, ecel şerbeti ile gelen tatlı bir şeydir.
Şerbet, Osmanlılarda altın çağını yaşamıştır. Osmanlıların meyveli, çiçekli ve baharatlı şerbetleri yabancı gezginlerin dikkatini XVI. yüzyılda çekmeye başladı. Evliya çelebi Seyahatname'sinde İstanbul'da 300 şerbetçi dükkânı ve 600 seyyar şerbetçi bulunduğundan da bahseder.