Radyolar hayatımızın neresinde?
Yaklaşık bir asır önce hayatımıza giren radyo, en çok tercih edilen kitle iletişim araçlarından biri olarak popülerliğini koruyor. Yayın içerikleri ve çeşitliliğinin arttığı, tematik kanalların ortaya çıktığı ve internet teknolojileri ile dijitalleşen radyolar, farklı platformlar ortaya çıksa da halen tercih ediliyor. RTÜK'ün verilerine göre, Türkiye'de günlük radyo dinleme süresi ortalama 1 saat 43 dakika. Peki, radyodan neden vazgeçemiyoruz?
RADYOYA GİDEN YOLUN MİHENK TAŞLARI
Radyonun icadı, pek çok teknik gelişmenin yaşanması ve birden fazla buluşun bir araya getirilmesi ile gerçekleşti.
💠
Teknik açıdan bakıldığında, radyonun icadında şu iki keşfin önemi büyüktü:
🔸 Telsiz telgraf haberleşmesi: Telgraf, gönderilmek istenen mesajın kablolar aracılığıyla karşı tarafa iletildiği bir sistemdi. 1891 yılı itibariyle bu iletişimin kablo ağı kullanılmadan gerçekleştirilmesine dair çalışmalar yapılmaya başlandı ve telgraf mesajları, sinyaller aracılığıyla kablosuz bir şekilde aktarılmaya başlandı. Bu konuda araştırma yapan bilim insanlarından biri de Nikola Tesla'ydı.
🔸 Elektro manyetik dalgaların keşfi: Alman fizikçi Heinrich Hertz'in elektro manyetik dalgaların varlığını kanıtlaması, bir başka mihenk taşı oldu. VHF ve UHF bantları oluşturan Hertz, bunları bir cihaza entegre etmeyi başardı. Böylece radyo dalgaları, "Hertz dalgaları" olarak iletişim tarihindeki yerini aldı.