FETÖ'nün ceddi Kadiyânî'ye kadar dayanıyor
FETÖ veya Tahir-ül Kadri gibi yapılanmaların çıkış noktasını ve motivasyonlarının tarihte de bir karşılığı var. FETÖ'nün özellikle Kadıyânîlerle ortak yönleri dikkat çekici. Bu örgütlerin hepsi aslında emperyalizme geçit verip, sömürgeciliğe hizmet etmek amacıyla toplumları ifsad etmeye matuf olarak destekleniyor.
Sloganlarından biri "Herkesi sevin, kimseden nefret etmeyin" olan Kadıyânîlerin aslında "işgalcilerinizi/ sömürgecilerinizi sevin" demek istediğini anlamak için tarihlerine kısa bir bakış yeterlidir. Bugün aynı ekolden beslenen FETÖ'cülerin söylemleri ve eylemleri, Kadiyânîlerle ne kadar da örtüşüyor.
Sabah Gazetesi yazarlarından Hilal Kaplan, FETÖ'nün Haşhaşilerden de eskiye dayanan ve sömürgecilerin ateşine odun taşıyan zihniyetle beslenen bir örgüt olduğunu yazdı.
İşte Kaplan'ın o yazısı:
"İngiliz Hükümeti elli yıllık tecrübe sonucu ailemizin vefalı ve fedakâr olduğunu görmüştür. Hükümetin yüce makamları bu ailenin öteden beri İngiliz Hükümeti'ne içtenlikle bağlı olduğunu ve büyük hizmetlerde bulunduğunu kabul etmiştir. İngiliz Hükümeti'nin kendi elleriyle diktiği bu fidan hakkında akıllı ve dikkatli davranması, her şeyi iyice araştırıp incelemesi ve dikkatle karar vermesi lâzımdır."
FETÖ'yü anlamaya çalışırken, başlangıç noktası olarak Haşhaşilerin örgütlenişi ele alınır ama unutulan elzem bir fark, FETÖ'nün emperyalist dönemde ortaya çıkan ve sömürgeci saiklerle hareket eden bir örgüt olduğudur. Bu minvalde ele alınması gereken 'öncü hareket' kanaatimce Kadıyânîlerdir. Girişteki İngiliz övgüsünde, kendisini 'İngiliz Hükümeti'nin elleriyle diktiği fidan' olarak tanımlayan kişi, Kadıyânîlik'in kurucusu Mirza Gulâm Ahmet Kadiyânî'dir. Hindistan'ın Pencap eyaletinin küçük bir kasabası olan Kadıyân doğumlu Gulâm Ahmed, "1 Aralık 1888'de Allah'ın kendisine taraftarlarından biat almasını ve ayrı bir cemaat oluşturmasını emrettiğini bildirdi. Gulâm Ahmed biraz daha ileri giderek 1891 yılında, aldığı vahiy ve ilhamlara göre Îsâ b. Meryem'in diğer nebîler gibi tabii bir ölümle öldüğünü, Allah'ın kendisini Hristiyanların ve Müslümanların beklediği mesîh ve mehdî olarak gönderdiğini söyledi (...) Buna göre Müslümanların beklediği mesîh ile mehdî aynı kişi olup bu da Mirza Gulâm Ahmed Kâdiyânî'dir." (İslâm Ansiklopedisi, TDV)
1857 Sipahi ayaklanmasından sonra tamamen İngiliz hâkimiyeti altına giren Hindistan'da, zulüm altındaki Müslümanları Hindu ve Hrisitiyanlara karşı savunan kitaplar yazan Gulâm Ahmed, tamamen mukaddesatçı saiklerle kurulduğu sanılan ama CIA desteği sonradan ortaya çıkan Erzurum'daki Komünizmle Mücadele Derneği Başkanlığı ile dinsizliğe karşı İslâm'ı savunan Gülen portresini hatırlatmaktadır.
Aynı Gülen gibi Gulâm Ahmed'in de emperyalistlerce en sevilen fikri, "cihad"ın Müslümanın sadece kendi nefsi ile yaptığı bir mücadele olduğu ve dinini özgürce yaşayabiliyorsan emperyalizmin mücadele edilecek bir boyutunun olmadığıdır.
Hatta hatırlarsanız Gülen bir adım daha ileri giderek, tarihimizdeki yarası hâlâ açık olan Haçlıların saldırılarını bile geçtiğimiz yıldaki bir 'vaaz'ında şöyle övmüştü: "Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizin ve onların arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza, kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler, ilişmemiş Haçlılar!"
Mehdi ve mesihliğin kendinde birleştiğini düşünmesi, kendi cemaatinin İslâm'ın kurtarıcısı olacağı fikri, cihad kavramının sadece nefisle mücadele anlamına geldiği gibi tezlerin FETÖ ile benzerliği bir yana, Kadıyânîliğin yayılma biçimi de genel olarak eğitim ve sivil toplum alanında gerçekleşmiş. 'Tâbîlerinin' sayısının 2 milyonu aştığı söylenen Kadıyânîlerin dünyadaki toplam merkezlerinin sayısı 1869, "Humanity First" adlı acil yardım kuruluşunun resmi olarak kaydedildiği ülkelerin sayısı 23 olarak belirtiliyor. Ayrıca 12 ülkede 36 hastane, 55 ülkede 650 dispanser, sadece Afrika'da Kadıyânîlere ait 8 matbaa; 11 ülkede 505 eğitim kurumu ve dünya üzerinde yaklaşık 16.000 camilerinin bulunduğu da veriler arasında.
Nobel ödülü alan "ilk Müslüman bilim adamı" Prof. Abdüsselam'ın, Birleşmiş Milletler Adalet Divanı Başkanlığı yapmış Sir Zaferullah Han'ın, "ilk Oscar ödülünü alan Müslüman aktör" Mahershala Ali'nin de Kadıyânî olduğunu göz önünde bulundurursak, küresel güçlerin Kadıyânîlere olan onayının derinliğini daha net görebiliriz. Kadıyânilerin, geçtiğimiz hafta 30.000 kişiyle İngiltere'de yaptıkları toplantının da bir gövde gösterisi olarak parlatıldığını not düşelim. Sloganlarından biri "Herkesi sevin, kimseden nefret etmeyin" olan Kadıyânîlerin aslında "işgalcilerinizi/ sömürgecilerinizi sevin" demek istediğini anlamak için tarihlerine kısa bir bakış yeterlidir.
Hülasa, FETÖ veya Tahir-ül Kadri gibi yapılanmaların çıkış noktasını ve motivasyonlarını Kadıyânîlere kadar sürmek mümkündür ve bu örgütlerin hepsi aslında emperyalizme geçit verip, sömürgeciliğe hizmet etmek amacıyla toplumları ifsad etmeye matuf olarak desteklenmektedir.