28 Şubat'ın mağdurları anlatıyor: "Tam bir faşizmdi"
MAZLUMDER'in kurucularından ve 28 Şubat sürecinde derneğin İstanbul Şube Başkanlığı görevini yürüten Avukat Şadi Çarsancaklı, "28 Şubat tam bir anomaliydi, faşizmdi ve zeka seviyesi düşük bürokrasideki birtakım insanların devlete tasallutla bulunmalarının adıydı" dedi. Çarsancaklı, 28 Şubat'ta FETÖ elebaşı Fetullah Gülen hakkında "Gösterdiğimiz direnişi kırdı. Başörtüsü mücadelesinin bir onur mücadelesi olduğu dönemde kendi takipçilerine 'başınızı açın' diye emir verdi ve o anlamda destekler nitelikte tavır aldı" şeklinde konuştu.
MAZLUMDER'in kurucularından ve 28 Şubat sürecinde derneğin İstanbul Şube Başkanlığı görevini yürüten Avukat Şadi Çarsancaklı, "28 Şubat tam bir anomaliydi, faşizmdi ve zeka seviyesi düşük bürokrasideki birtakım insanların devlete tasallutla bulunmalarının adıydı." dedi.
Türkiye'de 28 Şubat darbesinin baskısını en fazla hissettirdiği o dönemde yaşanan hak ihlalleri ile bu ihlallere karşı gösterilen toplumsal direnişin sembolü haline gelen İstanbul'da hukuk mücadelesi verenlerin başında yer alan avukat Şadi Çarsancaklı, darbe döneminde yaşadıklarını anlattı.
MAZLUMDER'in kurucuları arasında yer alan ve 5,5 yıl derneğin İstanbul Şube Başkanlığı görevini yürüten Avukat Şadi Çarsancaklı, mesleğe 1988 yılında başladığını belirterek, o dönemde okullara başörtülü kızların alınmamaya başlandığını söyledi.
Mesleğe yeni başlamışken kendini bir anda örgüt davalarında, eski Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki (DGM) dosyalara bakarken bulduğunu aktaran Çarsancaklı, "Ceza avukatı olmak hiç aklımda yoktu ama DGM avukatı oldum. O zaman doğru dürüst bu işlere bakabilen avukat da yoktu, çok yalnız kaldık." diye konuştu.
"YAKLAŞIK 25 DAVADAN YARGILANDIM"
Sonra bir dernek ihtiyacı hissettiklerini ve bir araya geldikleri insanlarla MAZLUMDER'i kurduklarını anlatan Çarsancaklı, o zamanki STK'ların İslami kesimlere yönelik insan hakları ihlallerine karşı duyarsız kaldıklarını kaydetti. Çarsancaklı, MAZLUMDER'in ise kimsenin kimliğini sorgulamadan, "Kim olursa olsun zalime karşı mazlumdan yana" ve "mazluma kimliği sorulmaz" ilkesinden hareketle yola çıktığını dile getirdi.
Daha sonra birçok insanın bu sürece katıldığını ve seslerini yükseltmeye başladıklarını anlatan Çarsancaklı, "Ondan sonra baskılar da başladı. Ben yaklaşık 25 davadan yargılandım ve sonra hepsinden beraat ettim ama bu süreçte evim, ofisim arandı. Halen telefonum dinleniyormuş gibi telefonla konuşurum. Bu, bizde bir yaşam biçimi haline geldi. Biz bir basın açıklaması yapardık, gazetecilerden önce polisler gelirdi ve bütün mahalle kuşatma altına alınırdı." diye konuştu.
"DEPREM İÇİN YAPILAN BAĞIŞLARA EL KONULDU"
Çarsancaklı, 1999 depreminde yardım kampanyası başlattıklarında dönemin İstanbul Valisinin hesaplara el koyduğunu anlatarak, insanların yaptıkları bağışlara, "izinsiz yardım toplama" gerekçesiyle el konulup dernek paralarının bloke edildiğini aktardı.
Bu olayı hiç unutamadığını ifade eden Çarsancaklı, "Açtığım dava neticesinde 4 yıl sonra el konulan para derneğe iade edildi ama o gün çok yağmur yağıyordu ve biz alelacele o depremzedelere toplanacak parayla naylon alıp çadır yerine geçici olarak kullanabilsinler diye uğraşıyorduk." dedi.
"28 ŞUBAT TAM BİR ANOMALİYDİ"
Avukat Çarsancaklı, 28 Şubat sürecinin insani olmanın dışına çıkıldığı bir dönem olduğunu belirterek, "Bunların dışında sınıfa alınmayan, sınavdan çıkarılan, kendi arkadaşlarının arasında aşağılanan başörtülü kızlar, kıyafeti nedeniyle aşağılanan insanlar... Yani 28 Şubat tam bir anomaliydi, faşizmdi ve zeka seviyesi düşük bürokrasideki birtakım insanların devlete tasallutla bulunmalarının adıydı." ifadelerini kullandı.
Avukatlığa başladığında hukuk uygulamalarıyla ilgili birçok şeyden yakındıklarını ancak o dönemde her geçen gün durumun daha da kötüye gittiğini anlatan Çarsancaklı, gözaltı süresinden,soruşturma usullerine, yargılama biçimi, yargıçların avukatlara yönelik tutumu, söz kesme, savunma hakkının kısıtlanması gibi birçok şeyle karşı karşıya kaldıklarını belirtti.
Şadi Çarsancaklı, bunların iyileştirilmesi için mücadele ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:
"Yargıç kendisini memur hissettikçe daha çok kısıtlamayı kendinde yetki olarak görür çünkü bir yargıç eğer avukatı suçlunun suç ortağı gibi görürse o zaman yargılama olmaz. Mesela o dönemde DGM'de kalkıp 'Eğer sayın mahkeme savunmayı lüzumsuz addediyorsa beyan edin çıkalım buradan' dediğim yargılamalar olmuştur. Daima kürsüyle kavgamız hep var olmuştur, aksi takdirde siz bu mücadeleyi vermeden normal bir yargılama ortamını yaratamıyorsanız orada bir sıkıntı vardır."
"İSLAMİ ÖRGÜTLERİN İSİM BABASI BİR BAŞKOMİSERDİ"
Avukat Şadi Çarsancaklı, 28 Şubat süreciyle başörtüsünün bir tehdit olarak görülmeye başlandığını anlatarak, arkadaş grubu şeklinde tefsir okuma gruplarının dahi örgüt diye lanse edildiğini söyledi.
Bunların o dönemde çok sistematik bir hale geldiğini dile getiren Çarsancaklı, "Hatta bir başkomiser, 'bunlar örgütler ama örgütlerinin adını bir türlü koymuyorlar' deyip örgüt olarak lanse edilen bütün İslami grupların adını o koymuştu. İslami kesimle terörü birleştirmek ve bunların üzerinden bunlara yapılan operasyonlarla özgürlükleri kısıtlamak amaçlandı." diye konuştu.
Çarsancaklı, o dönemde bürokrasinin hükümet ve siyasete muhalefet etmeye başlayıp onun önünü kesmeye çalıştığına dikkati çekerek, "Bir paşa kalkıp ülkenin başbakanına hakaret etti. o dönemde maalesef hükümet 15 Temmuz'daki gibi bir tutum gösteremedi. Sultanbeyli'deki heykelin kaldırılmasına direnemeyen hükümet, ondan sonraki her adımdan bir adım geri attı ve bu bürokrasiyi daha da azgınlaştırdı." değerlendirmesini yaptı.
FETÖ'cüleri devlet aygıtını bu şekilde tağyir edip bir darbeye alet etmelerinin başlangıcının 28 Şubat olduğuna vurgu yapan Çarsancaklı, "FETÖ'cüler bunu onlardan öğrendiler. Hem yargıyı deforme etmeyi onlardan öğrendiler hem devletin mekanizmalarını başka amaçlar için kullanma tutumunun mimari 28 Şubatçılardır." dedi.
"İSTANBUL'DA ÇEVİK BİR FAKTÖRÜ"
Devam eden 28 Şubat davasında yargıçların davayı vasıflandırmakta güçlük çektiğini, nasıl karar vereceklerini, işi nereden tutacaklarını çok bilemediklerini ifade eden Çarsancaklı, şöyle devam etti:
"Ergenekon ve Balyoz gibi davalar da çok havada gitti. Yargılanan bürokratlar işlemleri kendi görev tanımları içinde yaptıklarını söylüyorlardı. Aslında biz bunun böyle olmadığını biliyoruz. Okulları denetlemek, suç duyurularında bulunmak ordunun işi değildi ama Çevik Bir, İstanbul'un adeta başında valiyi, mevcut bürokrasiyi aşan ve devlet çarkını kendine doğru dönüştürüp tüm bürokrasiye bir baskı uyguluyordu. Bunun adı darbeydi zaten, devletin mevcut işleyişini başka bir amaç için dönüştürmenin adıydı bu darbe. Yargı mensuplarına brifingler, beraat kararı veren mahkeme üyelerinin sürülmesinin yanında amaca uygun karar verecek mahkemeler ürettiler, kararlar ürettiler."
"28 ŞUBAT DAVASINDA HAKİMLERİN ELİ RAHATLADI"
Çarsancaklı, şu an 28 Şubat davasına bakan hakimlerin daha rahat davranabilme imkanına kavuştuğunu anlatarak, önceden örgüt tanımlamasında genellikle devletin dışında yapılanan DHKP-C, PKK gibi örgütler düşünüldüğü için devletin polisi ve askerinin ayrı bir örgüt olup devletin silahlarını kullanabileceğinin hiç akla gelmeyen bir durum olduğunu söyledi.
15 Temmuz darbesinden sonra bunun olabileceğinin anlaşılıp kavramsallaştığını vurgulayan Çarsancaklı, "Şimdiki 28 Şubat davasında zannediyorum daha rahat karar verilir ama bütün bu olaylar bizim için yeni olan şeylerdi ve bu yeni darbe buluşunun telif hakkı 28 Şubatçılara aittir. Bu siyasetle bürokrasi arasındaki güvensizliği getirdi. Bürokrasinin devlet çarkımızın normal işleyişinin çığırından çıkmasına yol açtı ve yeniçerilerden kalan kazan kaldırma biçimi ayniyle devam etti. " diye konuştu.
"YARGILAMA STANDARDI 28 ŞUBAT'LA BOZULDU"
Çarsancaklı, yargılamalarda savunmalar yapıp gerektiğinde kavgalar ettiklerini belirterek, " Hukuk üzerine savunma geliştirerek bunu yaygınlaştırdık bu anlamda sivil direnişler oldu toplum canlıydı ve refleks gösterildi. 28 Şubat toplum vicdanında mahkum edildi. Beyazıt Meydanı'nda solcu, sağcı ve İslamcıların hepsi birlikte gösteriler yaptılar. 28 Şubat'a karşı direnişin var olması çok kıymetli bir şeydi." dedi.
Yargılama standardının 28 Şubat ile ciddi şekilde bozulduğunu dile getiren Çarsancaklı, sonraki dönemde FETÖ'cülerin bu standardı daha da bozduğunu aktardı.
Şadi Çarsancaklı, 28 Şubat'ın FETÖ'cülere uzanan bir yolun önemli bir başlangıcını oluşturduğunu ifade ederek, bu dönemde devlet fikrinin, hukuk devletinin, katılımcı demokrasi gibi insana yaraşır kavramların geriye götürüldüğü, ilkellik numunesi bir süreç olduğunu vurguladı.
"GÜLEN DİRENİŞİ KIRDI"
Çarsancaklı, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in, 28 Şubat sürecinde gösterdikleri direnişi kırdığına dikkati çekerek, "Başörtüsü mücadelesinin bir onur mücadelesi olduğu bir dönemde kendi takipçilerine 'başınızı açın' diye emir verdi ve o anlamda destekler nitelikte tavır aldı. Direnişi kıran ayıplı bir tutumu oldu. Ondan sonraki süreçte de 28 Şubatçılarla mücadele adı altında devleti ele geçirdiler." diye konuştu.
FETÖ'cülerin 28 Şubat sonrasında elde ettikleri imkanlar ve 28 Şubatçılardan öğrendikleri yöntemleri kullanarak darbe yapmaya teşebbüs ettiklerini anlatan Çarsancaklı, FETÖ'nün, devletin böyle tağyir etmesi, kendi örgütsel amaçları doğrultusunda kullanılması gibi yöntemsel akıl hocalığını da 28 Şubatçıların yaptığını söyledi.