28 Şubat'ın çirkin yüzü: "Namazımızı gizli kılıyorduk!"
Türk siyasi tarihine "post modern darbe" olarak geçen 28 Şubat sürecinde gördüğü baskılar sebebiyle emekliye ayrılmak zorunda kalan emekli Kıdemli Başçavuş Mustafa Özer, o dönemde namazlarını gizli kılmak zorunda kaldıklarını söyledi. Özer yaşadıklarını, "Doğru dürüst bir ibadetinizi yapma imkanınız olmuyor, ona fırsat vermiyorlardı. 1997'de Gölcük'teyken mümkün olduğu kadar cumaya gitmeye gayret ediyorduk, diğer zamanlar da namazımızı gizli olarak kılıyorduk. Gittiğimiz camilerde arkamıza gelen şahsın bizi kontrol etmek amacıyla geldiğini kıyafetinden anlıyorduk" sözleriyle dile getirdi.
Türk siyasi tarihine "post modern darbe" olarak geçen 28 Şubat sürecinde gördüğü baskılar sebebiyle emekliye ayrılmak zorunda kalan emekli Kıdemli Başçavuş Mustafa Özer, o dönemde namazlarını gizli kılmak zorunda kaldıklarını söyledi.
28 Şubat'ın antidemokratik uygulamaları nedeniyle yüzlerce subay ve astsubay, "irtica" gerekçesiyle gönül verdikleri üniformalarına veda etmek zorunda bırakıldı.
"HEP ŞÜPHECİ BİR YAKLAŞIM İÇİNDEYDİK!"
Eşinin başörtüsü dolayısıyla o dönemde gördüğü baskılar yüzünden emekli olan askerlerden emekli Kıdemli Başçavuş Mustafa Özer'in acıları da aradan yıllar geçmesine karşın tazeliğini koruyor.
O dönem yaşadıkları zorlukları anlatan Özer, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda 30 Ağustos 1980'de ikmal astsubayı olarak göreve başladığını belirterek, Anadolu'da yaşayan her Türk vatandaşı gibi vatanına hizmet etmeyi sevdiğini, bu sebeple de askerlik mesleğini seçtiğini anlattı.
Görev süresinde çeşitli birliklerde görev yaptığını aktaran Özer, 28 Şubat sürecindeki baskıdan dolayı 2000 yılında emekliliğini istemek durumunda kaldığını dile getirdi.
Özer, 28 Şubat sürecinin baskısını şu anda anlatmanın zor olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"O kadar baskı vardı ki bunu her yerde görmek mümkündü. Evinize dahi giderken sağa, sola bakarak gidiyorsunuz, görev yaptığınız arkadaşlara karşı hep şüpheci bir yaklaşım içerisindesiniz. Doğru, dürüst bir ibadetinizi yapma imkanınız olmuyor, ona fırsat vermiyorlar. Örneğin, 1997'de Gölcük'teyken mümkün olduğu kadar cumaya gitmeye gayret ediyorduk, diğer zamanlar da gizli olarak namaz görevimizi ifa ediyorduk. Gittiğimiz camilerde mesela arkamıza gelen şahsın bizi kontrol etmek amacıyla geldiğini kıyafetinden anlıyorduk. Bu sürecin kötü şeylerinden bir tanesi de hakikaten askeri personelin ailelerini, inançlı olan insanları takip etme görevi verilmişti."
"KİN VE NEFRET DUYGUSU İÇERİSİNDE DEĞİLİM"
Özer, eşinin başörtülü olmasından dolayı hakkında rapor tutulduğunu, bunun da kendisinin moralini alt üst ettiğini söyledi.
Hakkındaki takibata rağmen, güvenilir bir asker olduğu için kendisine kritik yerlerde görev verildiğini belirten Özer, "Biz buraya gelirken, 'Rabbim bizim rızkımızın dışında bir şey nasip etme' derken, adamların uğraştığı şeylere bak. Ben 1991'de evlendim, 1992'de bir kızımız olmuştu. Benim eşim tesettürlüydü ama çocuk daha okula bile gitmiyor ama özellikle kızım tesettürlü yazılmış. Bu, benim çok zoruma gitmişti." diye konuştu.
Özer, Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda görev yaparken, 28 Şubat'ın buradan da idare edildiğini dile getirerek, "Bizim o süreç içerisinde mesai arkadaşlarımızla problemimiz yoktu ama nedense üstten bir el baskı uygulamaya çalıştı, baskı yapılıyordu ona benzer birçok şey vardı. Ben emekliliğime hak kazanmıştım. Bununla beraber emekli olmayıp da görevden uzaklaştırılan arkadaşlarım, çok büyük sıkıntılar yaşadılar. Ben de karınca kararınca misali, ne katkı sağlayabilirim düşüncesiyle mümkün olduğu kadar arkadaşlarla irtibatta olmaya çalıştım." değerlendirmesinde bulundu.
28 Şubat davasının Ankara'daki ilk duruşmasına katıldığını ifade eden Özer, o dönemde "Bunlara limon dahi sattırmayacağız." diyen "kudretli" paşalardan birinin, duruşmada adeta "süt dökmüş kediye döndüğünü" söyledi.
O dönemin güçlü, kudretli isimlerinin ellerinden yetki alınınca ne kadar çaresiz olduklarını orada gördüğünü anlatan Özer, "Kimseye karşı kin ve nefret duygusu içerisinde değilim. Bu konuda çok mağdur olan arkadaşlarım var. Adaletin tecelli etmesi için inşallah onlar da gerekli cezayı alırlar. Çünkü bu cezayı çok hak ediyorlar." ifadelerini kullandı.
"OLMASI GEREKEN DE BUDUR"
Özer, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 20 yıl hizmet ettiğini ancak hak etmesine rağmen sosyal tesislerden ve lojmanlardan yararlanamadığını belirtti.
Yaşadıklarına rağmen kendisine ihtiyaç duyulması halinde görev yapmaya seve seve gideceğine dikkati çeken Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İnanılmaz bir konuma geldik bugün. Başörtülü insanların törene katılması yasakken, askeri lojmanlara girişi yasakken, bugün harp okullarında başörtülü kızlarımızın olması ve başörtülülerin birçok kurumda yer alması, geldiğimiz noktada 15 sene içerisinde büyük başarı. Tabii burada emeği geçenleri, en başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, tarih muhakkak yazacaktır. Tarih yazılırken, muhakkak bu dönemi ayrı bir şekilde yazacaktır."
Özer, kimseye karşı intikam duygusu beslemediklerini vurgulayarak, "Düşünün ki Başbakanımızın o zaman hanımı başörtülü olduğu için alınmadığı GATA'ya, başörtülü bir baştabip atandı ve başörtülü insanlar istedikleri yerde, hak ettikleri yerde huzur içinde yaşıyorlar. Olması gereken de budur." şeklinde konuştu.