Millî din modası
Son asırda dini, millî ideolojilerle sentez yapılıp, ulus-devletlerin teşekkülünde kullanılan bir âlete dönüştürmek isteyen bir cereyan vardır.
Dünyaca meşhur tarihçi Bernard Lewis, Yahudiler için domuz eti yememe gibi bazı prensiplerin, dinî olmaktan çıkıp, kültürel kimliğe ait hâle geldiğini söyler. Hatta domuz eti asla yemeyip, yine Yahudilikte haram olan deniz mahsulleri yemekte mahzur görmeyen Yahudilerden bahseder. Türkler arasında da, rakı içen, ama yediği etin domuz olmamasına itina gösterenler çoktur.
Son asırda bazı kesimlerce din, millî ideolojilerle sentez yapılıp, ulus-devletlerin teşekkülünde kullanılan bir âlete dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Dinin, otoriteye itaati ve cemiyete hürmet emreden, güzel ahlâk ve aileye kıymet veren prensiplerini, laik ulus devletler, pragmatik sebeplerle kullanmayı ihmal etmemiştir. Böylece "millî dinler" doğmuştur. 12 Eylül'ün Türk-İslâm Sentezi de bu çerçevede değerlendirilebilir.
Son zamanlarda "Türk Müslümanlığı" veya "Osmanlı İslâmı" adı verilen yeni bir telakki, Türklerin, Müslümanlığa kendilerine göre bir renk ve tarz verdiklerini iddia eder. Bu rolün giderek zayıflaması; ezcümle Osmanlıların çözülmesini, işte bu "Türk Müslümanlığı"nın terk edilerek, âmiyâne bir tabirle "Arap İslâmı"nın kabulüne bağlar. Burada kastedilen, esas itibariyle Osmanlı ilim hayatında, irade hürriyetine ehemmiyet veren Mâtürîdî kelâmının yerini, Eş'arî kelâmının almasıdır.
MÜCADELE
Bütün peygamberler, insanları aynı inanca çağırmıştır. İman bilgileri de amel bilgileri gibi Kur'ân-ı kerimden ve sünnet-i nebevîden çıkarılır. Zamanla Müslümanların ittifak ettiği inanç esaslarını zorlayan, Hâricî, Şia ve Mûtezile gibi fırkaları çıkınca, Selef-i Sâlihîn denilen ilk devir âlimleri bunlarla mücadele etti. Bunların bildirdiklerinden açık olmayanları da kelâm âlimleri izah etti. İmam Mâtüridî ve Eş'arî hazretleri bunlardandır.
İmam Ebû Mensur Muhammed Mâtüridî (852-944), Semerkandlıdır. Eyyüb Sultan hazretlerinin soyundandır. İlim silsilesi Ebû Hanîfe hazretlerine ulaşır. Onun kitaplarındaki bilgiler delilsiz kısa ifadeler hâlinde iken, İmam Mâtüridî bunları delillendirip beyan ederek kelâm ilmine dönüştürdü. Maverâünnehr ülkesindeki Hanefî kelâmcılarına Mâtüridî denmeye başlandı. İmam Ebû Hanîfe'nin ismi ancak fıkıh âlimlerine söylenmekle iktifâ edildi.
İmam Ebu'l-Hasen Eş'arî (872-936) Basralıdır. Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin soyundandır. Önceleri Mûtezile mezhebinde idi. 40 yaşında, Hazret-i Peygamber'i rüyasında görerek pişman oldu. Bu yolu bıraktığını câmide herkese ilan etti. İmam Şâfiî'nin talebesinden okudu. Vâlilik, kâdılık gibi yüksek makamların Mûtezilîler elinde bulunduğu bir zamanda, Mûtezile mezhebini reddeden ve Ehl-i sünneti müdâfaa eden kitaplar yazdı.
Mâtüridîlik, Mâverâünnehr gibi uzak ve kapalı bir muhitte ortaya çıktığı için, Bağdad, Basra gibi ilim merkezlerinde fazla tanınmamış ve Eş'arîlik kadar meşhur olmamıştır. Bozuk fırka ve mensuplarıyla da Eş'arîler kadar karşı karşıya gelmemiştir. Ancak Ehl-i sünnet akîdesinin tesis ve korunmasında çok büyük emeği geçmiştir. Hanefîlerin hemen hepsi Mâtüridîdir. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler Eş'arîdir. Mevlânâ Hâlid Bağdadî gibi amelde Şâfiî, itikadda Mâtüridî olanlar da vardır.
MÂTÜRİDÎ VE EŞ'ARÎ ARASINDAKİ FARKLAR
Mâtüridiye ve Eş'ariye, Ehl-i sünnetin esas meselelerinde ittifak etmiştir. İzah usulü cihetiyle arada 7'si lafızda, 6'sı mânâda 13 kadar fark vardır.
1-Mâtüridiye'ye göre insanda müstakil bir cüz'î irade vardır. Eş'arî'ye göre, bu irade müstakil değildir, onu da Allah yaratır; ama insanda buna bir meyil vardır.
2-Eş'ariye'ye göre kesb, insanın gücünün takdir edilenle birlikte olmasıdır. Mâtüridiye'ye göre ise kesb, kulun bir şeye azim ve niyet etmesiyle o şeyin hâsıl olmasıdır.
3-Mâtüridiye'ye göre bir şeyin iyi veya kötü olduğu akılla bilinebilir. Bir şey iyi olduğu için Allah tarafından emredilir, çirkin olduğu için yasaklanır. Eş'ariye'ye göre ise, akıl ile idrak olunamaz. Din, bir şeyi emretmiş ise iyidir; yasaklamış ise kötüdür.
4-Mâtüridiye'ye göre, kendisine peygamber tebligatı ulaşmasa da insan, aklıyla Allah'ı bulmak ve bilmek zorundadır. Eş'arîye'ye göre, böyle bir kimse mazurdur.
5-Mâtüridiye'ye göre Allah'ın tekvin sıfatı vardır. Eş'ariye'ye göre, tekvin hakikî bir sıfat değil; kudret sıfatının bir teallukudur.
6-Mâtüridiye'ye göre, kadından peygamber gelmez. Eş'ariye'ye göre kadın da peygamber olabilir; ama olmamıştır.
7-Allah'ın insanın gücü dışında kalan bir şeyin yapılmasını emretmesi, Mâtüridiye'ye göre câiz değildir; zira bunda bir hikmet yoktur. Eş'ariye'ye göre câizdir; ama vâki değildir.
8-Eş'ariye'ye göre Allah'ın fiilleri bir hikmet ve sebebe bağlı değildir; çünkü Allah yaptıklarından mesul değildir. Mâtüridiye ise, Allah'ın fiillerinin bir hikmet ve sebebi olduğunu söyler; o, abes iş yapmaz.
9-Eş'ariye'ye göre kelâm-ı nefsî'nin işitilmesi câizdir. Mâtüridiye'ye göre, kelâm-ı nefsî bizzat işitilemez. [Allahü teâlânın kelâmının, harf ve ses içine sokulmadan öncekine kelâm-ı nefsî; harf ve ses içinde bulunanına kelâm-ı lafzî denir.]
10-Eş'ariye'ye göre Allah'ın yok olan şeyi emretmesi câizdir; Mâtüridiye'ye göre değildir; çünkü bunda bir hikmet yoktur.
11-Eş'ariye'ye göre kâfirler iman ve ibâdetle mükelleftir; Mâtüridiye'ye göre, sadece imanla mükelleftir.
12-Eş'ariye'ye göre mürted yeniden iman ederse, amelleri de döner; Mâtüridîlere göre ise amelleri avdet etmez, geriye dönmez.
13-Son nefesteki tövbe, Mâtüridiye'ye göre makbuldür; Eş'ariye'ye göre değildir.
Türkiye Gazetesi
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci