Müslümanların 800 yıl önce kurduğu eğitim hastaneleri
Hastane koridorlarında uzman cerrahın peşi sıra yürüyen genç ve istekli doktor adayları… Bu manzarayı yalnızca 21’inci yüzyılda görebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Zira Müslümanların bundan sekiz yüz yıl önce kurduğu üniversite hastanelerinde de öğrencilere ilk elden teorik ve pratik bilgiler verilmekteydi.
Eğitim hem gruplar halinde hem de günümüzdeki gibi birebir olarak yapılıyordu. Hastanedeki büyükçe bir salonda düzenli seminerler tertip edilmekte olup bunlar genellikle Okuyan Hekim adı verilen kişi tarafından tıp alanındaki bir el yazmasından bölümlerin okunmasını içeriyordu. Okuma bittikten sonra başhekim ya da baş cerrah öğrencilere çeşitli sorular sorar ve öğrencilerin sorularını cevaplardı.
Tanınmış hekimlerle birlikte tıp metinlerini inceleyen çok sayıda öğrenci bulunuyordu; İslam dünyasında kâğıt bol olduğundan el yazmaları çoğaltılarak öğrencinin özel kullanımına verilebilmekteydi. Buna benzer metinler Avrupa'da nadir bulunurdu. Bunların öğrencilere tahsis edilesi de çok seyrek rastlanılan bir durumdu.
ŞAM'DAKİ NUREDDİN HASTANESİ
Tıp eğitimi kapsamında öğrencilerin nöbetçi hekim veya cerrah eşliğinde gruplar halinde hasta görmesi çok önemli telakki edilmekteydi. İleri düzeydeki öğrenciler, ayakta tedavi bölümünde hasta öyküsü alan, hasta muayene eden ve reçete yazan hekimi dikkatle izlerdi. Bu eğitim hastanelerinden bir tanesi de Şam'daki Nureddin Hastanesi'ydi. 12'nci yüzyıl hükümdarı Nureddin bin Zengi bu hastaneyi hekim Ebulmecid el- Bahili gözetiminde kurmuştur. Kendi adını verdiği hastaneyi hastalara yemek ve sağlık hizmeti verilebilecek şekilde donatmış, ayrıca hastaneye çok sayıda tıp kitabı bağışlamıştır. Bu kitaplar özel bir salonda saklanmaktaydı.
"Tıbbı kitapsız öğrenmek, bilinmeyen denizlerde yolculuk yapmaya benzer;
lakin tıbbı hastasız öğrenmek, denize hiç açılmamak gibidir."
Sir William Osler, Kanadalı hekim
Burada çalışan hekimlerin çok iyi uzmanlaşma imkânları bulunuyordu. 13'üncü yüzyılın başlarında Nureddin Hastanesi'nde düşük bir ücretle çalışmaya başlayan Dehver adlı hekim, zamanla mesleğinde tanındıkça hastaneden daha yüksek maaş almaya başlamıştı. Özel muayenehanesi sayesinde gelirini daha da artıran Dehver, sonradan kendi tıp okulunu kuracaktı. Bu kariyer yolu bugünkü birçok hekime tanıdık gelecektir.
Tıp okulunda birçok tanınmış hekim ders vermekte olup, pratisyenler bazı günlerde Sultan Nureddin'in huzurunda toplanarak tıbbi konularda tartışma yapıyordu. Kim zamanlarda ise hastane yöneticisi Ebulmecid'in öğrencilerine yaptığı üç saatlik konuşmayı dinlerlerdi. Bu tıp okulundan mezun olan tanınmış Müslüman hekimler arasında 13'üncü yüzyılda küçük kan dolaşımını keşfederek insan fizyolojisinin anlaşılmasında yeni bir adım atılmasını sağlayan İbnü'n – Nefis yer alıyordu.
Nureddin Zengî 549 (1154) yılında Dımaşk'ı ele geçirdi. İbn Kesîr, "el-Bidaye ve'l- Nihaye" adlı eserinde 569 yılı olaylarını anlatırken Nureddin Zengî'nin haçlılara karşı yaptığı savaşların birinde Urfa Kontu II. Joscelin'i esir ettiğini ve ondan aldığı fidye ile Dımaşk'taki bu hastaneyi inşa ettirdiğini kaydeder. Urfa Kontu II. Joscelin'in fidye karşılığı serbest bırakılması veya öldürülmesi hakkında Zengî ile diğer emîrler arasında görüş ayrılığı çıkmıştı. Daha sonra Zengî bu Frank hükümdarının fidye karşılığı serbest bırakılmasına karar verdi. II. Joscelin fidyeyi hazırlayıp gönderdikten sonra gittiği yerde öldü. Bu da Nureddin ve çevresini çok sevindirdi. Bu Konttan alınan fidye ile Dımaşk'ta bir hastane yapmaya karar verdi.
Nureddin Zengî 1154 (549) yılında Dımaşk'ı ele geçirince burada söz konusu en-Nurî veya el-Bimaristanü'l-Kebir adıyla anılan meşhur hastanesini yaptırdı. Burası yalnızca Dımaşk'ın değil bütün şarkın en büyük sağlık merkezlerinden birisiydi. İşte bu bölgede yapılan en büyük hastane Nureddin'in yaptırdığı ve onun adıyla anılan bu hastanedir.
MUSİKİYLE TEDAVİ
Söz konusu hastanenin bina edilirken banileri tarafından burada tedavi edilecekler için ileri sürülen ilk şart hastaların fakir olmaları idi. Ancak tedavinin bu hastanede mümkün görüldüğü ve başka bir yerde tedavi edilmesinin zor olduğu durumlarda zengin hastaların tedavi edilmesinde de sorun görülmemiştir. O dönem hastanelerinin en mükemmeli olduğu bilinen bu hastane, zenginliği, rahatlığı, hastalara verilen yemekleri ve her yönüyle bir hükümdar sarayını andırıyordu.
Dünya tarihinde ilk kliniğin kurulduğu bu hastanede hekimler hastaları ferahlatmak, çektikleri acı ve elemleri karşısında acılarını hafifletmek için onları musikiyle tedavi etme yoluna gitmişlerdi. Başta ruh hastaları olmak üzere bütün hastaları musikiyle tedavi etme yoluna gidilmesi İslam dünyasındaki birçok hastanede uygulanan bir yöntem idi. O dönemde bu maksatla kullanılan musiki aletlerinden bir kısmını hastanenin teşhir salonlarında görmek mümkündür. Hekimler, sadece musikiyle değil, hikâye ve masal anlatıcılarını da oraya çağırmışlar ve bu usulle de hastaları tedavi etmeye çalışmışlardır. Hastaneden taburcu olan hastalara bir yardım mahiyetinde hastalıklarının nekahet devri sona erinceye kadar çalışmak zorunda kalmamaları için bir elbise, beş altın ve bir miktar para verilirdi.