Doğruluğu ile kurtuluşa eren sahabi: Kâ'b bin Mâlik
Hz. Peygamber’in (SAV) meşhur üç şairinden biri olan Ka'b bin Malik'in katılmadığı sefer, hayatının en büyük pişmanlığı olur. Medine'de herkesin kendisine karşı sessizleştiği, eşinden dahi uzaklaşmak durumunda kaldığı imtihanı dürüstlüğü ile karşılar. Tövbesi ayetle kabul edilir. İşte Ka'b b. Malik'in yaşadığı o hadise...
Güneşin kavurucu sıcağı, iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. O sıcakta meyveleri olgunlaşan hurma dallarının gölgeliğinde biraz olsun serinlemek kadar insanı rahatlatan bir nimet olamazdı. Lakin Medine'de hummalı bir sefer hazırlığı vardı. Allah Resulü (SAV), Bizans'ın ani bir saldırı düzenleyeceği haberini almıştı. Vakit kaybetmeden Medine-Suriye ticaret yolu üzerinde bulunan Tebük'e doğru yola çıkmayı uygun görmüştü. Yolculuk uzun ve meşakkatli olacaktı. Ordunun iyi hazırlanması gerekti. Medine'nin beş büyük şairinden Ka'b bin Malik de sefere katılacaklar arasındaydı.
🔸Ka'b, hicretten önce Akabe'de yapılan görüşmelerde biatı ile Hz. Peygamber'i (SAV) memnun etmiş, Bedir hariç o zamana dek yapılan bütün gazvelere katılmıştı. 17 yerinden yaralandığı Uhud Savaşı'nda büyük kahramanlık göstermişti. Ancak bu kez, rahat davrandı, sefere hazırlık için sabah evden çıkıyor, akşam olduğunda hiçbir şey yapmadan geri dönüyordu.
🔸Hal böyleyken günler günleri kovalıyor, Ka'b kendini bir türlü toparlayamıyordu. O daha vakit var diye düşünürken, hazırlıklarını tamamlayan ordu bir sabah yola çıktı. Ka'b bugün yarın yetişirim düşüncesiyle oyalanırken aradan birkaç gün daha geçmiş, epeyce mesafe katedilmişti. Yine de hazır değildi Ka'b. Hala orduya yetişebileceği düşüncesiyle Medine sokaklarında dolaştığı bir gün, geride yalnızca münafıkların ve maddi imkansızlıklar yüzünden sefere katılamayanların kaldıklarını anlayınca hatasının farkına vardı. Ancak artık çok geçti.
🔸 Resulullah'ın (SAV) dönüşünü beklemek zorundaydı. Haftalar sonra Allah Resulü'nün (SAV) Medine'ye dönmek üzere yola çıktığını haber alınca Ka'b b. Malik'in iç içini kemirmeye başladı. Nasıl bakacaktı O'nun (SAV) yüzüne. Hiçbir geçerli sebebi olmadığı halde sırf nefsinin esaretiyle Medine'de kalmıştı. Bu durumun nasıl bir izahı olabilirdi ki? Bir bahane uydursa, Resulullah'ın (SAV) öfkesinden kurtulabilir miydi acaba? Hayır, çözüm değildi bu asla, her şeyi olduğu gibi anlatmak gerekiyordu.
🔸 Hz. Peygamber (SAV) Medine'ye döndüğünde sefere katılmayıp geride kalanlar mescide gelerek mazeretlerini bildirdiler. Sıra Ka'b'a geldiğinde Resulullah (SAV) ona ne sebeple seferden geri kaldığını sordu. Akabe'de aldığı sözünü hatırlattı. Ka'b elbette o günkü sözünü unutmamıştı. Fakat beyan edecek bir özrü de yoktu, durum aşikardı. Daha önce karar verdiği üzere başkaları gibi yalandan bir mazeret uydurmak yerine hatasını itiraf etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (SAV), ondan Yüce Allah (CC) kendisi hakkında bir hüküm bildirinceye kadar beklemesini istedi.
🔸 Murare b. Nebi ve Hilal b. Umeyye adlı iki sahabe de Ka'b ile aynı durumdaydılar. Bu üç sahabiye karşı Resulullah'ı (SAV) ve Medine'yi adeta derin bir sessizlik bürüdü. Kimse onlarla konuşmuyor, görenler yüzlerini ekşitiyordu. Yer, gök, dağ, taş suküt ediyordu sanki. Bu sessizliğe dayanamayan Murare ve Hilal evlerine çekilip ağlıyorlar, Ka'b ise aksine sokaklarda dolaşıyor, mescide namaza geliyor, Hz. Peygamberin (SAV) meclisine katılmaya çalışıyordu. Olur da selamına karşılık verir diye Allah Resulü'nün (SAV) dudaklarının kıpırdayıp kıpırdamadığını takip ediyordu ama boşuna. Resulullah (SAV) onunla göz göze bile gelmiyordu. Ka'b çok pişmandı, üzüntüsü ve kederi tarifsizdi.
🔸Medine çarşısında dolaştığı bir gün Şam taraflarından gelen adam Ka'b'a, Gassan melikinden bir mektup getirdi. Gassan meliki, Hz. Peygamberin (SAV) Ka'b'a haksız muamele ettiğini iddia ediyor, buna karşılık topraklarına geldiği takdirde kendisinin onu layık olduğu bir hürmet ve taltifle karşılayacağını bildiriyordu. Ancak Ka'b, Resulullah'a (SAV) karşı başka bir hata daha işlememeye karar vermişti artık. Bu teklifi hiç tereddütsüz reddetti.
🔸Kab'ı derinden saran sessizliğin üzerinden kırk gün geçti. Allah Resulü'nden (SAV) bu kez üç sahabi için eşleriyle birlikte yaşamalarını yasaklayan bir emir geldi. Ailesinden mahrum kalma pahasına da olsa Hz. Peygamber'in (SAV) emrine itaat etmeliydi Ka'b. Hanımına hakkında bir hüküm bildirilinceye kadar babasının evinde kalmasını söyledi.
🔸 Medine'yi bürüyen sessizliğin ellinci günüydü. Sabah namazını henüz eda eden Ka'b bin Malik'in içindeki vicdan azabı ve hüzün öylesine büyümüştü ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü dar geliyordu artık ona. Boğuluyordu adeta. Elinden gelen tek şey, Rabbi'nin azabından yine O'nun merhametine sığınmaktı. Bu düşüncelerle şehrin sessizliğine kulak veren Ka'b, birden "Ey Ka'b bin Malik, müjde!" diye koşarak kendisine gelen kişinin sesiyle irkildi. Göklerin ve yerin Rabbi tarafından tövbesi kabul edilmişti. Hemen secdeye kapandı.
🔸 Vakit kaybetmeden Resulullah'ın (SAV) mescidine koştu. Mescide girer girmez Allah Resulü'nün (SAV) mübarek yüzündeki mutluluk dikkatini çekti. Bir ay parçası gibi parlıyordu. Ka'b'ın annesinden doğalı yaşadığı en hayırlı gün bugündü. Hz. Peygamberin (SAV) simasından gönlüne sirayet eden neşeyle coşarak malının tamamını fakirlere bağışlamak istediğini bildirdi. Fakat Allah Resulü (SAV) ona, malının bir kısmını elinde tutmasının daha hayırlı olacağını söyledi. Bu büyük badireden doğruluğu sayesinde kurtulduğunu itiraf eden Ka'b bin Malik, yaşadığı müddetçe doğruluktan asla ayrılmayacağına dair Resulullah'a (SAV) söz verdi. Bundan böyle yalan söylemek aklının ucundan dahi geçmeyecekti.