Tiyatroya adanmış ömür: Hasan Nail Canat
Tiyatro sanatçısı, 61 yıllık yaşamının 40 yılını tiyatroya adayan şair ve yazar Hasan Nail Canat, vefatının 13'üncü yılında anılıyor. "Sanat Hakk içindir" diyen Canat, 40 yılını tiyatroya verdi ve eşsiz eserlere imza attı.
Hasan Nail Canat, 25 Ekim 1943'te Kayseri'de dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimi Kayseri'de tamamlayan Canat, Kayseri İmam Hatip Lisesi yıllarında arkadaşları ile okul müsamerelerinde sahneye koyduğu oyunlarla sanat yaşamına ilk adımını attı.
Mezuniyetinin ardından tiyatroya devam etmek isteyen Canat'ı, babası "Tiyatrocu mu, soytarı mı olacaksın" sözleriyle engellemek istedi. Küçük yaşlardan itibaren geleneksel tiyatroya gönül veren usta isim, 1967'de "Yalnızlar Rıhtımı" isimli şiir kitabını kaleme aldı.
Hasan Nail Canat, 1968'de Rusya'nın Bolşevik ihtilalinde Türk kökenlilere yapılan zulümden etkilenerek yazdığı "Moskof Sehpası" adlı ilk tiyatro oyunu, gördüğü yoğun ilgi sonucu bin 200 kez sahnelendi. Oyunu izleyen babasının, "Oğlum, oyununu heyecanla seyrettim. Yanılmışım. Artık seni özgür bırakıyorum. Sanatını Allah yolunda kullandığın müddetçe yolun açık olsun." sözleriyle onayını alan Canat, ilk eseriyle geniş kitlelere ulaşmayı başardı.
1980 DARBESİNDEN SONRA ZORUNLU OLARAK TİYATRO HAYATINA ARA VERDİ
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in sohbetlerine de katılan Canat, Hilal Tiyatrosu'nu kurarak turnelerle Anadolu'yu gezdi. Daha sonra "Geceoyuncuları Topluluğu"nu kuran Canat, oyuncu Ulvi Alacakaptan ile Birlik Sanat'ın da kurucuları arasında yer aldı.
Canat, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra zorunlu olarak tiyatro hayatına ara vererek "Bir Küçük Osmancık Vardı", "Nur Dağındaki Çocuk", "Yaralı Serçe","Günahkar Baba","Yasemen","Kırımlı Murat Destanı", "Bir Avuç Ateş", "Gül Yarası" ve "Kiralık Zindan" olmak üzere 9 kitap kaleme aldı.
İnanç ve ahlak konularını ele alarak eserler üreten sanatçı, yazıp yönettiği "Günahkar Baba", "Dilsiz Şeytan", "Bir Avuç Ateş", "Afganistan Dramı", "Bir Demet Gençlik", "Ebabil Kuşları", "Bana Mahşeri Anlat", "Sokak Kızı Elif", "Süper Bekçi", "Mindrella", "Cimcime Tavşan", "Aynalar Yolumu Kesti" isimli eserlerde rol aldı.
"BİR KÜÇÜK OSMANCIK VARDI" ESERİ, YÜZ TEMEL ESER ARASINA GİRDİ
"Moskof Sehpası" isimli ilk tiyatro eserini "Kırımlı Murat Destanı" başlığıyla kitap haline getiren Canat'ın "Bir Küçük Osmancık Vardı" eseri, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan "Yüz Temel Eser" arasında yer aldı. Sanatçının "Bir Avuç Ateş" isimli romanı ise yönetmen Mesut Uçakan tarafından "Çöküş" adıyla beyaz perdeye aktarıldı.
Canat, "Reis Bey", "Minyeli Abdullah", "Sahibini Arayan Madalya", "Çizme", "Sürgün", "Beşinci Boyut", "Bize Nasıl Kıydınız?" ve "Gülün Bittiği Yer" gibi filmler ile "İnsanlar Yaşadıkça", "Kaşağı", "Müslüman'ın 24 Saati", "Müslüman'ın 365 Günü", "Sır Kapısı", "Deli Yürek" ve "Ekmek Teknesi" dizilerinde de rol aldı.
Marmara FM'de "Gece Fırtınası" adlı bir program da yapan Canat, "Sanat Hakk içindir" felsefesinden hareketle, dini, ahlaki ve sosyal konuları eserlerine ve sahne hayatına taşıdı.
Evli ve 4 çocuk babası Canat, geçirdiği kalp krizi sonucu 21 Ekim 2004'te vefat ederek, Eyüp Mezarlığı'na defnedildi
Sanat hayatı boyunca 40 yılını tiyatroya veren Canat'ın ismi İstanbul Bağcılar'da bir kültür merkezine, Üsküdar Altunizade Kültür Merkezi'nin sahnesine, Kahramanmaraş Elbistan'da anfi tiyatroya, Eyüp'te bir sanat akademisine verildi.
Torunu Hasan Canat, usta tiyatrocu Hasan Nail Canat ile ilgili Mektup Edebiyat Dergisi'ne yazdığı yazıda dedesini şu sözlerle anlatıyor:
ALLAH'IN İNÂYETİ, ÜSTÂD'IN İCÂZETİ, HAKK'A ADANMIŞ BİR ÖMÜR
Bugüne kadar merhum dedem Hasan Nail Canat ile ilgili birçok televizyon programına konuk oldum. Elimden geldiğince dedemi anlatmaya çalıştım. Ancak dedemle ilgili daha önce hiçbir yazı kaleme almamıştım. Bu yazı benim dedemle ilgili ilk yazım olacak inşallah.
Ben Hasan Nail Canat'ın ilk torunuyum. Bu yüzden bana bizzat kendi ismini vermiş. Dedem 25 Ekim doğumlu, ben 28 Ekim doğumluyum. Doğum tarihlerimiz de birbirine çok yakındır. Dedemi hep o mütebessim simasıyla hatırlıyorum. Hayatta iken de o hiç solmayan tebessümü gözümün önünden gitmiyor. Dedemin sanatsal faaliyetlerinden haberdardım. Tiyatro oyunları sahnelediğini, romanlar yazdığını, tiyatro hocalığı yaptığını, radyo programcılığı yaptığını, dizi ve filmlerde rol aldığını biliyordum. Romanlarını ben de çok küçük yaşlarımda iken okumuştum. Birkaç kez onu sahnede izlemek de nasip oldu. Böylesine yoğun bir şekilde çalıştığı için ailesine ve bize çok uzun zamanlar ayıramazdı. Bu yüzden benim dedemle maalesef uzun süreli hatıralarım yok. 2004 yılının Ramazan ayında sahur vaktinde ansızın aramızdan ayrıldı. Dedem vefat ettiğinde 17 yaşındaydım. Vefatından sonra yokluğuna hiç alışamadım. 2009 yılında merhum dedem Hasan Nail Canat'ın unutulmaması için www.hasannailcanat.com sitesini kurduğumuzda merhum dedemin Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Sanat, Allah'ı aramaktır" sözünden yola çıkıp "Sanat, Hakk içindir" diyerek ömrünü sanata adadığını ve bu uğurda çok çile çektiğini geç de olsa anladım. Çünkü dedem çektiği sıkıntıları veya karşılaştığı zorlukları bize asla yansıtmazdı. Biz de o Hakk dostu, Hakk davanın yılmaz savunucusu Hasan Nail Canat'ı yaşatmak için şimdilik ismini veremeyeceğim 5 güvenilir dava arkadaşlarımızla ve ben Hasan Canat olarak araştırmacı-gazeteci vasfımla dedemin hayatını baştan sona araştırdık, vefalı dostlarına ulaştık. Dostlarının duygu ve düşüncelerini internet sitesindeki Şeref Defteri'ne yazmalarını rica ettik. Onunla ilgili bütün belgeleri ve bilgileri bir internet sitesinde bir araya getirdik. Babam Mehmet Safa Canat, bu anlamda en büyük destekçim oldu. Bilhassa babamın da dedemin ilk evladı olması ve yanında uzun yıllar tiyatro yapması dolayısıyla babamın bilgisinden ve deneyiminden çok istifade ettim. Dedemin vefatının üzerinden 13 yıl geçti. Güzel insanlarda bıraktığı güzel intibaları yıllardır konuşuyoruz. 2009 yılından bu yana öğrendiklerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sanatın inceliklerini Batı kültürüne göre değerlendirenler "Sanat, sanat içindir" diyor.
Sanatı sadece bir eğlenceden ibaret olarak görenler "Sanat, halk içindir" diyor.
Sanatı Allah'ı anlatmak için bir tebliğ vasıtası olarak düşünenler ise "Sanat, Hakk içindir" diyor.
"Sanat, Hakk içindir" sözü her aklıma geldiğinde benim de zihnimde farklı çağrışımlara sebep oluyor.
Mesela şöyle düşünelim;
"Siyaset, siyaset için midir?", "Siyaset, halk için midir?", "Siyaset, Hakk için midir?"
"Ticaret, ticaret için midir?", "Ticaret, halk için midir?", "Ticaret, Hakk için midir?"
"İbadet, ibadet için midir?", "İbadet, halk için midir?", "İbadet, Hakk için midir?"
Vesselam, dini ve milli hasletleri en üst düzeyde olan bir toplum olarak her amelimizde Hakk'ı düşünerek ve hakkı gözeterek hareket edebilsek... İşte, merhum dedem Hasan Nail Canat, her amelinde Hakk'ı düşünen ve hakkı gözeten bir insandı.
25 Ekim 1943 tarihinde orta halli bir ailenin çocuğu olarak Kayseri'de dünyaya gelir Hasan Nail Canat. Babası Nakşibendî tarikatına mensup bir işçi, annesi ise aklı ve kalbi pür-ü pak bir Anadolu kadını. Hasan Nail Canat'ın çocukluğu Kayseri'de geçer. Daha 4 yaşında iken babası ile birlikte camiye gider. Eve döndüklerinde camide vaaz veren Hoca'yı taklit eder.
Hasan Nail Canat; "Babam beni vaazlara götürürdü. Vaazdan döndüğüm zaman mahallenin kadınları, kızları toplanırdı. Babam bir sedire bir sandalyeyi ters çevirip başıma da sarık sarar, ben hocayı oynardım. Hocanın 4 yaşındaki çocuk üzerindeki etkisi onun aklında kalan ne ise onu oynardım. Taklit ederdim. Babam bir işçiydi, annem ise bir ev kadınıydı. Dayılarımda ve amcalarımda ise sanatla uğraşacak ekonomik dayanaklar yoktu. Ben rahmetli Necip Fazıl'ın kurduğu Büyük Doğu dernekleri ile tanıştıktan sonra bendeki tiyatro gücünün farkına varmaya başladım. Babam, Hasan Nail Canat'ın oluşmasında, ruh dünyamın oluşmasında en büyük etkendir. Ama bunun yanında en az babam kadar etken olan annem var. Bakınız annem elifi görse mertek zannederdi. Hiç bilgisi yoktu. Lakin annem cenneti sağ yanında, cehennemi sol yanında taşıyormuş gibi hissedecek kadar güçlü bir imana sahipti. Kendisine bütün mahalle kadınları emanetlerini verirlerdi. Annem her bir emaneti yerine koyar, zamanı gelince teslim ederdi. Annem dürüstlük âbidesi idi. Yanında herhangi bir adamın lehine dahi konuşulsa 'Aman, dikkat et' derdi. Bu abide kadının okuma yazması da yoktu. Her sayfaya üç İhlas bir Fatiha okuyunca Kuran-ı Kerim'i hatmetmiş sevabı alacağına inanırdı" ( Yeni Dünya Dergisi - 01.11.2000 tarihli röportajından alıntıdır )
Hasan Nail Canat, çocuk yaşlarında Kayseri'ye gelen tiyatrocuların tiyatro gösterilerini yakından takip etmeye çalışır. Fakat izlediği tiyatro oyunlarının birçoğunu beğenmez. Çünkü o izlediği tiyatro oyunlarında uğruna ömrünü adayacağı sanat felsefesini görememiştir. "Sanat Hakk içindir" felsefesi o yıllarda filizlenmeye başlar Hasan Nail Canat'ın yüreğinde.
Kayseri İmam Hatip Lisesi'nde eğitimine devam eder Hasan Nail Canat. Sınıf arkadaşı ise bugün herkesin yakından tanıdığı Emekli Müftü ve Yazar Necmettin Nursaçan'dır.
Necmettin Nursaçan; "Merhum Hasan Nail Canat ile Kayseri İmam Hatip Lisesi'nin 1. sınıfında beraberdik. Benim sınıf arkadaşımdı. Türkçe öğretmenimiz Sabit Hashalıcı her ne kadar kültür dersleri öğretmeni ise de, sanki meslek dersi hocasıymış gibi bize etkisi olan bir insandı. Hakikaten bize çok yakın, sıcak ve ilgi duyan bir hocaydı. Bu Türkçe dersini, edebiyat zevkini, sanat zevkini bize merhum Sabit Hashalıcı hocamız telkin etmişti. Hasan Nail Canat kardeşimizin de bu yönde bir kabiliyeti vardı ve merhum Sabit Hashalıcı hocamızın Hasan Nail Canat'ı takdir ettiğini hatırlıyorum. O yıllarda sahnelenen bir 'Hz. Ömer' piyesi, bir 'Alparslan' piyesi kamuoyunda fevkalâde ilgi görüyor, halkın teveccühüne mazhar oluyordu. Halka vermek istediğimiz mesajı o şekilde de verebiliyorduk. Kayseri İmam Hatip Lisesi'nde de senaryolar yazan ve piyesler sahneleyen arkadaşlarımız vardı. İşte merhum Hasan Nail Canat kardeşim de o işe merak sardı. O yaşta belliydi; cıvıl cıvıl, hayat dolu, hareketli bir talebeydi. O feyzi, o kıvılcımı, o ateşi Kayseri İmam Hatip Lisesi'nde aldı" ( 25 Kasım 2011 )
Hasan Nail Canat, Kayseri İmam Hatip Lisesi'nden mezun olunca Kayseri Hava İkmal Ana Tamir Fabrikası'nda çalışmaya başlar. Yüreğinde tiyatro aşkıyla yaşayan bir Anadolu çocuğudur Hasan Nail Canat. "Yalnızlar Rıhtımı" isimli bir şiir kitabı yayınlanır Hasan Nail Canat'ın. Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in konferanslarına katılır. Allah yolunda sanatını kullanmanın püf noktalarını, yol haritasını ve mesaj kaygılarını Üstad Necip Fazıl Kısakürek'ten öğrenir. Bir gün Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Hasan Nail Canat'a "Hasan, sen tiyatro yap" der. Hasan Nail Canat bu sözü bir görev kabul eder ve bu söze ömrünü adar. "Biz de tiyatroda var olabiliriz" der. İnançlı insanların da tiyatro yapabileceğine inanarak yola çıkar. Fakat Hasan Nail Canat'a ilk olarak babası çok sert tepki gösterir; "Tiyatrocu mu olacaksın, soytarı mı olacaksın?"
"Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?"
Hasan Nail Canat, hiçbir zorluğa aldırış etmeden yoluna devam eder. 1964 yılında tiyatrocu Üstün İnanç ile tanışır ve onun tiyatro ekibine dâhil olur.
Üstün İnanç; "Hasan Nail Canat, bizim tiyatro ekibimize 1964 yılında katıldığında 'Sen evli misin?' dedim, 'Evliyim Abi' dedi. Şaşırdım kaldım. 'Nasıl oldu böyle, buralara kadar gelebildik' dedim. 'Abi, ben bu işe aşığım' dedi" ( 21 Ekim 2012 )
Anadolu'yu karış karış gezer Hasan Nail Canat. O yıllarda "Moskof Sehpası" isimli ilk tiyatro eserini yazar. Üstün İnanç'ın ekibinden helalleşerek ayrılır ve 7-8 inançlı ve şuurlu gençlerden oluşan "Hilal Sahnesi" isminde bir tiyatro ekibi kurarak Türkiye'nin her yerinde "Moskof Sehpası" isimli oyununu sahneler. Hasan Nail Canat bu başarısı sayesinde milli ve muhafazakâr kesimin büyük ilgi ve alakasına mazhar olur. Daha sonra yazdığı "Bir Avuç Ateş", "Günahkâr Baba" ve "Dilsiz Şeytan" isimli oyunları ile de adından sıkça söz ettirir.
Hasan Nail Canat'ın babası bir zaman sonra Kayseri Müftüsü'nün daveti üzerine Kayseri Din Görevlileri Derneği'nin organize ettiği 'Moskof Sehpası' isimli oyunu izlemeye gelir. Oyun sona erdikten sonra "Oğlum, oyununu heyecanla seyrettim. Sana 'tiyatrocu mu olacaksın, soytarı mı olacaksın?' derken yanılmışım. Anladım ki, senin bir davan var. Sen Hakk'ı anlatmak için bu yolu seçmişsin. Artık seni özgür bırakıyorum. Sanatını Allah yolunda kullandığın müddetçe yolun açık olsun" der ve Hasan Nail Canat'a dua eder. Hasan Nail Canat, bu duanın bereketiyle ve Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in icazetinden sonra tiyatro faaliyetlerine ağırlık verir.
O kaotik yıllarda tabir-i caizse kelle koltukta ve hiçbir siyasi, devlet ve sosyal garantisi olmadan sanatını icra eder Hasan Nail Canat. Karşılaştığı zorluklardan dolayı hiçbir zaman hayıflanmaz. Çünkü kendisini Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Sakarya" şiiri ile özdeşleştirmiştir.
"Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski günleri an!"
Hasan Nail Canat her tiyatro gösterisinin sonunda Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in "Sakarya" şiirini okur ve hiç kimseyi kolay kolay beğenmeyen Üstad'ın "Sakarya" şiiri için "Ben yazdım, Hasan Nail okudu" sözüne mazhar olur.
1972 yılına kadar Anadolu'nun her yerinde, büyük zorluklarla sanatını icra eder Hasan Nail Canat. Ancak tiyatro faaliyetlerini Türkiye genelinde devam ettirebilmesi için İstanbul'a gitmesi gerekir ve İstanbul yolculuğu böylece başlamış olur. İstanbul'a gitmeden önce de annesi, babası, eş, dost ve akrabaları Hasan Nail Canat'a sitem ederler; "Evladım gitme İstanbul'a. Sen yapamazsın oralarda. Perişan olursunuz".
"Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!"
Hasan Nail Canat, aile büyüklerinin bu sözlerine de aldırış etmez. İstanbul'a geldikten kısa bir süre sonra "sulu zatülcenp" adında bir ciğer hastalığına yakalanır. Haliyle uzun bir süre tiyatro yapamaz ve evinin geçimini sağlamakta dahi güçlük çeker. İstanbul'a kadar gelen aile büyüklerinin Kayseri'ye geri dönmeleri için söylediği sözlere de aldırış etmez ve dönmez.
"Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;"
Hasan Nail Canat, Allah'ın yardımıyla eski sağlığına kavuşur. Yine çok sevdiği tiyatro ile haşır-neşir olur. 1980 yılına kadar Türkiye'nin dört bir yanına turnelere giderek tiyatro oyunlarını sahneler. 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbe Hasan Nail Canat'ın tiyatro faaliyetlerine ara vermesine sebep olur. Tiyatro sahnesindeki perdelerin, tiyatro aşkı ile yanıp tutuşan bir insanın yüzüne karşı dev bir çelik kapı gibi kapandığını düşünebiliyor musunuz? Buna rağmen Hasan Nail Canat'ın sanat aşkı bitmez. Romanlar yazar Hasan Nail Canat. Ayakları dursa, elleri durmaz. "Moskof Sehpası", "Günahkâr Baba" ve "Bir Avuç Ateş" isimli tiyatro eserlerini roman haline getirir. "Bir Küçük Osmancık Vardı", "Nur Dağındaki Çocuk", "Yaralı Serçe", "Yasemen" ve "Gül Yarası" isimli romanları da kaleme alır. Bazı romanları Milli Gazete'de tefrika halinde yayınlanır. Yazmış olduğu bu gençlik romanları sayesinde gençliğin Hasan Baba'sı olur.
1980 yılındaki askeri darbeden dolayı eskisi gibi tiyatro turnelerine gidemeyen ve sosyo-ekonomik sıkıntılar da yaşayan Hasan Nail Canat, 1984 yılında tiyatrodan ümidini keserek Kayseri'ye dönmek ister. O yıllarda bugün herkesin yakından tanıdığı Gazeteci-Yazar Salih Tuna, Hasan Nail Canat ile tanışır ve Hasan Nail Canat'ı Kayseri'ye gitmemesi için ikna eder. "Hasan Abi, biz seninle çok güzel çalışmalar yapacağız" der ve birlikte "Genç Adam Sahnesi"ni kurarlar. Hasan Nail Canat'ın 41 yıllık sanat hayatında çok önemli bir dönüm noktasına vesile olur Salih Tuna.
İbrahim Sadri, Osman Atalay, Mehdi Akman, Ahmet Eskioğlu, Mustafa Öcalan, Ulvi Alacakaptan, Dursunbey Tosun, Ahmet Fadıl Güç, Salih Asan, Mehmet Safa Canat, Sadi Beyazıt ve çok sayıda kadim dostu ile tiyatro faaliyetlerine kaldığı yerden devam eder Hasan Nail Canat.
1985 yılında yine herkesin yakından tanıdığı Şair ve Yazar İbrahim Sadri, Hasan Nail Canat ile kadim dostlarının da bulunduğu bir yerde sohbet ederken bir söz söyler; "Hasan Abi, sen büyük bir tiyatro ustasısın ve sanatını gerçekten çok iyi yapıyorsun. Ancak maddi anlamda bunun karşılığını alamıyorsun. Turneye gittiğimiz tiyatro organizasyonlarında bize çoğu zaman söz verilen ücretin yarısını veriyorlar. Bazen de hiç ödeme yapılmıyor. Zaten inançlı bir şekilde tiyatro yaptığımız için sayısız engelle mücadele ediyoruz. Bir sürü çile çekiyoruz. Bizim bu halimiz ne olacak Hasan Abi? Ayrıca sen enayi misin ki, oyun sahnelediğimiz salonlar tıklık tıklım olmasına rağmen salon sahipleri senin hakkın olan parayı ödemiyor". Hasan Nail Canat, İbrahim Sadri'nin bu haklı sözlerine büyük bir ustalıkla cevap verir; "Sevgili dostlarım, bir gün böyle olmayacak! Simsiyah bir Mercedes araba ile geleceğim yanınıza. Arabanın kapısını uşak açacak. Arabadan inip uşağa bakacağım, gökyüzünü şöyle bir süzeceğim. Etrafımdaki gazeteciler beni soru yağmuruna tutacak. Bense onların sorduğu sorulara cevaben şöyle diyeceğim, diyeceğim ki; 'Ben dedem Hasan Nail Canat gibi enayi miyim?'". Hasan Nail Canat'ın bu nüktedan cevabı aynı ortamda bulunan bütün dostlarını kahkahaya boğar. Dostları; "Hasan Abi, âlem adamsın. Böyle bir durumda dahi ümidini yitirmiyorsun ve bizi güldürebiliyorsun. Allah da seni güldürsün" der. Hasan Nail Canat o günden sonra yakın dostlarına tiyatrodan, çileden, vefasızlıktan söz edildiği zaman bu fıkrayı anlatır.
Hasan Nail Canat, 1987 yılından itibaren TV dizilerinde ve sinema filmlerinde rol almaya başlar. Bunu da şu şekilde açıklar; "TV dizilerinde ve sinema filmlerinde meşhur olmak için rol almıyorum. Televizyonlarda yüzüm tanınsın, tiyatroma seyirci gelsin diye oyunculuk yapıyorum".
İlk olarak 1987 yılında yönetmenliğini İsmail Güneş'in yaptığı "Süleyman Nazif - Kara Bir Gün" isimli belgesel filminde rol alır Hasan Nail Canat. Daha sonra yönetmenliğini Mesut Uçakan'ın yaptığı bir Necip Fazıl Kısakürek eseri olan "Reis Bey" isimli sinema filminde rol alır. Sırası ile "Sahibini Arayan Madalya", "Minyeli Abdullah", "Çizme" v.b. birçok dizi ve sinema filminde oyunculuk yapar. Oyunculuk serüveni vefat ettiği 2004 yılına kadar sürer.
1994 yılında İstanbul'da Üsküdar Belediyesi'nin Genel Sanat Yönetmeni olur. Tiyatro oyunlarını Altunizade Kültür Merkezi'nde sahneler. Altunizade Kültür Merkezi'nde aynı zamanda tiyatro öğretmenliği de yaparak inançlı ve muhafazakâr tiyatrocuların yetişmesine vesile olur. Dolayısıyla Anadolu'ya turne için eskisi gibi sık sık gidemez. Bunu en iyi açıklayan kişilerden biri de bugün herkesin yakından tanıdığı tiyatrocu Ahmet Yenilmez'dir.
Ahmet Yenilmez; "Ayak izlerini gördüm Anadolu yollarında, seni tanımadan önce. Tanıyanlar sordu seni bana 'Turneye gelirdi, artık gelmez oldu!..' diye. Sonra tanıştık, 'Ağabey, seni soruyorlar Anadolu'da' dedim. Gözleri doldu." ( 21 Nisan 2010 )
Hasan Nail Canat, tiyatrocu kimliğinin yanı sıra şairlik, yazarlık, tiyatro öğretmenliği, dizi ve sinema oyunculuğu ve radyo programcılığı da yapmaya başlar. "Sanat Hakk içindir" felsefesini icra edebileceği her alanda aktif bir birey olmak için çaba sarf eder.
"Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?"
Kazancına göre değil, inancına göre hareket eden Hasan Nail Canat, çok meşakkatli dönemlerden geçerek sanatçı olur. Ömrünün 41 yılını sanata adar. İnsanlık tarihine adını altın harflerle yazdırır.
"Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?"
2004 yılına kadar hiç durmadan, hiç yılmadan sanatsal çalışmalarına devam eder. 20 Ekim 2004 tarihinde Ramazan ayında Üsküdar Belediyesi'nin İftar Vapuru'nda Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in aynı isimli şiirinden esinlenerek yazdığı "Aynalar Yolumu Kesti" isimli son oyununu sahneler. Son olarak davetliler arasında yer alan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Bey'den ödül alır. Hasan Nail Canat, o gün Üsküdar Belediyesi'nin Hatıra Defteri'ne "Bu gece çok güzel ve gizemli" diye bir cümle yazar.
Evine geldikten sonra, çalışma odasında istirahat ederken eline bir gazete alır ve bulmaca çözmeye başlar. "Sabah ilk uçakla Samsun'a hareket edecek, otobüsle Samsun'a giden öğrencileri ile birlikte Samsun'da "Aynalar Yolumu Kesti" isimli oyununu sahneleyecek" ümidiyle... Sahur vakti... Aniden kalp krizi geçiren Hasan Nail Canat, ruhunu Hakk'a teslim eder.
21 Ekim 2004... Bir perde daha kapanır böylece. Bir Allah dostu daha sevdiğine kavuşur. Cenazesine çok sayıda seveni katılır. Herkes ardından gözyaşı döker, vefatına çok üzülür. 61 yıllık ömrünün 41 yılını sanata adayan bir dava adamı, bir gönül insanı, bir sanatçı aramızdan sessizce ayrılır.
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
21 Ekim 2004 tarihinden itibaren hep saygıyla ve sevgiyle anılır Hasan Nail Canat.
Yine o tarihten itibaren "Canat" soyadını duyan çok sayıda kişi hep saygı ve sevgi dolu cümleler sarf eder.
Bizler de Hasan Nail Canat'ın unutulmaması için 2009 yılında büyük bir emekle www.hasannailcanat.com sitesini kurduk. "Hasan Nail Canat unutulmayacak" ve "Vefasızlık Hasan Nail Canat'ın kaderi olmayacak" hedefi ile 25 Kasım 2009 tarihinde yayın hayatına başlayan www.hasannailcanat.com isimli internet sitesi bugün özgün, zengin ve düzenli içeriğiyle Hasan Nail Canat'ı en iyi şekilde anlatan bir internet sitesidir. İnternet sitesinin bu aşamaya gelmesinde bize desteğini esirgemeyen herkese teşekkür ederiz. Sitedeki Şeref Defteri'ne Hasan Nail Canat ile ilgili duygu ve düşüncelerini yazan büyüklerimize, Anma Defteri'ne yazı yazan kişilere ve siteye resim, video ve döküman göndererek katkıda bulunan herkese teşekkür ederiz. Allah hepsinden razı olsun.
Ve bugün Hasan Nail Canat'lar mecliste... Ve bugün Hasan Nail Canat'lar sahnelerde... Ve bugün Hasan Nail Canat'lar güzel sanatlarda... Eğer bugün tarih yazılıyorsa Hasan Nail Canat'lar sayesinde Hasan Nail Canat'lar yazıyor.
"Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur."
Hasan Nail Canat, 61 yıllık hayatının 41 yılını sanata adayan bir dava adamı, bir gönül insanı, üretken bir sanatçı ve cefakâr bir tiyatrocu olarak Türk halkının hafızasında yer etti ve her zaman gönüllerde yaşadı.
İstanbul Bağcılar'da ismi bir kültür merkezine verildi; Hasan Nail Canat Kültür Merkezi.
Üsküdar Altunizade Kültür Merkezi'nin sahnesine Hasan Nail Canat'ın ismi verildi; Hasan Nail Canat Sahnesi.
Kahramanmaraş Elbistan'da anfi tiyatroya Hasan Nail Canat'ın ismi verildi; Hasan Nail Canat Anfi Tiyatrosu.
Eyüp'te sanat akademisine Hasan Nail Canat'ın ismi verildi; Hasan Nail Canat Sanat Akademisi.
Hasan Nail Canat'ın bugün sevgiyle, saygıyla, rahmetle, şükranla yâd edilmesinde ve özlenen bir gönül insanı olmasında hiç şüphesiz ki Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in de büyük payı var. Biz hem Üstad Necip Fazıl Kısakürek'e hem de Hasan Nail Canat'a sonsuz rahmetler niyaz ediyoruz.
"Yarın elbet bizim, elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir"