Müşahede edilen “Yüzler ve Mekanlar”
Yüzler ve Mekanlar , 1928 doğumlu Fransız Yeni Dalgası’nın yaratıcılarından olan Agnès Varda ve 1983 doğumlu kısa film ve belgesel yönetmeni fotoğrafçı JR’ın beraber icra ettikleri belgesel olarak farklı dönemlere bir yanıyla aynı zamana ait birbirinden tamamen farklı iki sanatçının Fransa taşrasında çıktıkları yolculuğa odaklanıyor belki de bizi bu sergüzeşte davet ediyor.
BELLEK İŞLEVİ GÖREN FOTOĞRAFLAR
Toronto Film Festivali'nde belgesel dalında Halkın Seçimi ödülünü kazanan, Cannes Film Festivali'nde prömiyerini gerçekleştiren Mekânlar ve Yüzler filminde, hem JR hem de Varda yaşadıklarını ve karşılaştıklarını özgün bir biçimde kayıt altına alıyor. İkisi de tanıştıkları insanları fotoğraf makinesi ile çeker ve yolculuk yaptıkları karavanda bu fotoğrafları büyük boyutlar haline getirerek duvarlara asarlar. Bu fotoğraflar hem ikilinin geçtikleri mekânlara bıraktıkları bir hatıra ya da bellek işlevi görür, hem de fotoğrafın kahramanı olan insanlar için sıra dışı bir tecrübe haline gelir.
Agnes Varda ve JR'ın macerası ne ile karşılaşacaklarına dair bir düşüncesi olmadan başladıkları yol hikâyesi ki bu kurmaca ve kurmaca olmayan çalışmalarda kurulan yapıyı etkileyen faktör olmakla birlikte, bir belgeselin anlatım tekniğinin olanaklarını ve onun temsil yeteneğini araştırıyor. Günlük hayatlarının sıradanlığı içinde birdenbire belgesele konu olan karakterler ve onların bulundukları mekânlar ile aralarındaki ilişki ise belgeselin ana meselesi olmayı hakediyor.
"Mekânlar, benliğin temel yapılarını oluşturur. Oraya ait olmak, oradan kopmak ve o mekâna bağlı olarak benliğin çocukluktan itibaren yeni anlamlar kazanmasını sağlamak, bireylerin kendi yolculuklarıyla birlikte yeni ve biricik yaşanmışlıklar yaratır. İnsan psikolojisinde birey olmanın gücünü aldığı temel kavramdır, mekân. Ailenin, evin, normların ve bir noktadan sonra düşmanın anlamını yaratan, sorgulatan hayatî merkezdir. Mekânlarla özdeşlik kurmak, kişinin doğumundan ölümüne kadar geçen sürenin yarattığı devimini ifade eder. Mekânlar biçim değiştirir, yüzler yeni yollar çizer. O yüzler, ait olunan ya da o aitlikten vazgeçilen yerlerin temsili hâline gelir. Fotoğrafla kurulan iletişimin bir benzeridir esasen. Baktığımız fotoğrafın zihinde yarattığı anlamın somut karşılığı, yaşadığımız ya da temas ettiğimiz yerlerden ve yüzlerden geçer. Bize bakan insanlar, bizim baktığımız insanlar ve ortaya çıkan iletişim hâli, yaşam döngüsünün, kolektif bilincin, hayatın devamlılığının ve işlevselliğinin ürünlerini verir."
BİREYLERİN İZLERİNİ TAŞIYAN MEKÂNLAR
Yer yer kamera sabit bir konumdayken yer yer de hareketli bir pozisyon alarak belgesel boyunca anlatıcılarını izlemekte, kimi sahneler bu tarz biçime yön verecek nosyonların kullanılmasıyla belgeselin kurmaca olup olmadıklarını sorgulatan araçlar haline geliyor. Yolda tanıştıkları yeni yüzlerle yaptıkları çekimler oldukça gerçekçi ve yakın çekim kullanımları ile karakterleri izleyicilerle yakınlaşmasında özdeşleşme durakları yaratan bir sürece dahil ediyor. Haliyle belgesel doğrusal bir çizgi etrafında gelişmesinden ziyade karşılaştıkları insanlara bağlı olarak kendiliğinden hızlanan ya da yavaşlanan bir yapı üzerine inşa ediliyor.
"Hayatlarımızı içlerinde geçirdiğimiz ev, okul ve iş yerlerinin her biri mimarileriyle, konumlarıyla ya da geçmişten getirdikleri hikâyeleriyle davranışlarımızı ve düşüncelerimizi işler. Tabii ki bu tek yönlü bir sistem değil, insanın girdiği her mekân içinden geçen bireylerin izlerini taşır."
NEFES ALMAYA DEVAM EDEN BİR YOLCULUK
Fotoğrafları çekilen insanlar vasıtası ile anlamlar yüklenen mekânlar da belgesel ve fotoğraf iş birliği ile belgeselin sadece çekildiği yer olmaktan çıkarak aynı zamanda öznesi hâline de geliyorlar. Bu şekilde fotoğraf ve belgesel paydaş bir rol oynayarak her iki taraf içinde yeni temsiliyet biçimleri ve anlatım yolları ortaya çıkmış oluyor.
"Durağan ya da bir hatıranın esiri olan değil hâlihazırda yaşayan ve temas ettiği insanlarla birlikte nefes almaya devam eden bir yolculuğun yansıması. Görmenin ve görünenin altında yatan anlamın konuştukça, anlattıkça ve tekrar yaşadıkça anlamını çoğaltacağını amaç edinmiş bu çalışmalar belli bir yere ait değil. Gezici ve herkesle iletişim kurmaya muktedir bir bakışın ürünü olarak kendini gerçekleştiriyor…"
Göreceli ve değişken olan Yüzler ve Mekânlar; zamanın ve kültürün ruhuna göre farklılık gösterirken, bireylerin kişisel tarihleriyle yeni bir anlam yaratıyorlar. Bu anlam katmanı yola revan olmanın ve o yolu tanımanın gayretiyle yeni bir temel inşa ediyor.
"Egonun ve üstünlük iştahının alt edildiği, bakan ve bakılan arasında iletişim köprüsü kuran ve eşitliği sağlayan bir fotoğrafçılık, hâliyle hikâyelerin gerisindeki yaşanmışlıklarla ilgileniyor…"
Filmin sonlarına doğru yaklaştığımız da yönetmen Agnès Varda tekrar bir kırılma anı yaparak Jean Luc Godard tarafından kapıda bırakıldığında "Filmimin anlatım biçimini bozmak için yaptı" yorumunu dile getirerek yaptıkları çalışmanın bir melez yapı olduğunu, kurmaca ve kurmaca olmayan donelerin bu eserde yer aldığının altını bir kez daha çizmiş oluyor.