Şâzeliyye’nin mükaşefesi
Ertuğrul Tekke Camii, İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nın başlangıcında, Yıldız Mahallesinde, Serencebey Yokuşu Yıldız caddesi üzerinde 1887 tarihinde Sultan II. Abdülhamit tarafından inşa ettirilmiştir. Geç Osmanlı dönemi camisi, kendisine ek olarak tekke, misafirhane, türbe, çeşme ve kütüphane' den oluşan bir külliye ile vücut bulmuştur.
Yaşayan maşuktur, aşık bir ölüdür"
Cami ve külliye kompleksinin yapımı Osmanlı padişahı II. Abdülhamid tarafından yaptırılmış ve 1887 yılında bitirilmiştir. Şazeli Tarikatı Medeni kolu'nun kurucusu Trablusgarb'lı Şeyh Hamza Zafir adına inşa ettirilmiştir. Cami, tekke, misafirhane, türbe ve kütüphanesiyle küçük bir külliyedir. Caminin adı, Osmanlı Hanedanı'nın Ceddi Ertuğrul Gazi'nin hatırasını canlandırma arzusu ile Sultan II. Abdülhamit'in yine bu maksatla Domaniç Türklerinden oluşturduğu Ertuğrul Alayının ibadetine tahsis edilmesinden kaynaklanır.
Cami ve tekkenin varlık sebebi ise, Sultan II. Abdülhamit'in İslam dünyasına sahip çıkma politikasının, Şeyh Zafir Efendinin Şazeliliğin yaygın olduğu Trablusgarp ve bütün Kuzey Afrika'da olan Müslümanlar üzerindeki büyük nüfuzuna dayanmaktadır.
Nitekim II. Mahmud da Orta Asya'dan hac amacıyla payitahta gelen yolcular için Üsküdar Özbekler Tekkesi'ni yaptırmıştır. Böylece hem çadırlarda geçici olarak kalan ziyaretçilere sürekli bir ikamet sağlanarak yardımcı olunmuş, hem de devlet bu işten diplomatik faydalar temin etmiştir. (Darülhilafe olan İstanbul, İslam dünyasının merkezi idi. Kafkaslardan gelen dervişler Eyüp'teki Kaşgari Dergahı'na, Hindistan'dan gelen dervişler Aksaray Hindular Dergahı'na, Afganistan'dan gelenler Üsküdar Afganiler Dergahı'na, Buhara'dan gelenler Buhari dergahlarına, Özbekistan'dan gelenler Üsküdar Özbekler Tekkesi'ne gelir, kalır, bilgi ve çeşitli kültür alışverişleri yaparlardı.)
Caminin mimarı tespit edilememiştir, ancak türbenin mimarı İtalyan Raimondo d'Aronco'dur. Binanın mimari yapısında batı üslubu hakimdir. II. Abdülhamid, binanın inşasına nezaret etmesi için, o zamanlar Mabeyn-i Hümayun müşiri olan Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa'yı görevlendirmiştir. Genel olarak külliye vazifesi gören binaların duvarları kâgir, çatıları ahşaptır. Caminin minaresi taştandır. Kadınlar mehfilinin kafesleri bizzat II. Abdülhamid tarafından yapılmıştır.
Misafirlerin ve tekke'de kalan dervişlerin yiyecek ve içecekleri saraydan gelir veya Matbah-ı Amire'den karşılanırdı. Tekkenin zengin bir evkafı vardı. Tekke ile birlikte içinde birçok ağaç ve çeşitli meyveler bulunan geniş bir arazi (bugün üzerine Conrad Otel yapılmıştır), Akaretler Caddesi'ndeki bütün binalar ve Tophane'nin altındaki sıra dükkânların hepsi bu tekkeye vakfedilmişti.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Bu yapı 1417 m²lik geniş bir avlu içinde 571 m² iç alana sahiptir. Avlunun dört giriş kapısı vardır. Dört adet avlu girişi içinde en gösterişli olanı, güneyinde Cuma selamlıklarında ve diğer ziyaretlerde padişah ile maiyetinin kullandığı, caminin hünkâr dairesi ve mahfiline geçit veren kapının karşısında yer alır. Türbe, mimarlık tarihi literatüründe tarihî ortamın değerlerini de içeren "art nouveau/secession" mimarlığının yetkin bir örneği olarak tanınır.
Batı cephesi boyunca çevre duvarları eklektik üslupta süslemelerle, dökümden mamul parmaklıklarla donatılmış, sütun görünümündeki babaların üzerine, günümüzde yerlerinden sökülmüş olan ufak vazolar oturtulmuştur. Cami; dikdörtgen planlı, iki katlı, ahşap iskeletli, duvarları içerden bağdadi sıva, dışarıdan ahşap kaplama, çatısı günümüzde Marsilya tipi kiremitlerle kaplanmış, kuzeyde kısmen kâgir bir bodrumun üzerine oturmuş bir yapıdır.
Kubbe içi, mahfillerin altında bulunan harim tavanları ve harim duvarları kalem işi motiflerle süslenmiştir. Sekizgen dilimli kubbe eteklerinin altındaki ahşap parmaklıklarla harim sütunlarının arasındaki sekizgen boşluklarda ve mihrap üstünde Allah, Muhammet, diğer köşelerde ise dört halife ile Peygamberimizin torunlarının adları yazılı tablolar vardır. Bu caminin kadınlar mahfilinin kafeslerini bizzat Abdülhamit Han, kendisi yaptırmıştır.
Harimin doğu ve batı duvarlarında dikdörtgen şeklinde, ahşap doğramalı, demir parmaklıklı karşılıklı üçer pencere vardır. Harim, altısı doğu-batı duvarlarında, ikisi de kuzey duvarında bulunan sekiz pencere ile aydınlanmaktadır. Bunlara üst mahfillerdeki beş pencere de ilave edilirse cami içi, bol ışıklı ve aydınlık bir mekan arz eder.
Harimdeki alt sıra pencereler dikdörtgen ve demir parmaklıklı, üst sıra pencereler ise yuvarlak kemerlidir. Bu pencerelerin arasında da yuvarlak kemerli yalancı pencereler tasarlanmıştır. Ahşap çatıyı gizleyen kalkan duvarının son onarımda değişikliğe uğradığı ve bazı süsleme ayrıntılarının yok edildiği anlaşılmaktadır. Caminin bütün mekânlarında; kubbe, tavanlar ve bağdadi sıvalı duvarlarında kalem işi süslemeler görülür. Harimdeki tavan süslemeleri, diğer bölümlere göre nispeten sade tutulmuştur. Sekiz dilime ayrılmış olan kubbe yüzeyinin pastel renklerle çalışılmış kıvrık dal kompozisyonları ile kaplandığı görülür. Cami-tevhidhanenin duvarlarında ise sadece köşebentlerle yetinilmiştir.
Mihrap ile vaaz kürsüsü arasında kıble duvarında bulunan çift kanatlı ahşap bir kapı ile de hünkâr dairesine geçilir. Ertuğrul Tekke Camii yapıldıktan sonra Sultan II. Abdülhamit, Cuma selamlıklarına bu camide çıkardı.
Cami ve tekkeden sonra Mimar Raimondo D'Aronko tarafından yapılmış olan Şeyh Zafir Türbesi, kütüphane ve çeşme; konumları, malzeme ve tasarımları ile kendi içlerinde ana binadan tamamen bağımsız bir bütün oluşturmaktadır. Türbe, çeşme ve kitaplık ise tamamı yabancı unsurlara dayalı mimari görüşün karakteristik eseridir. Her ikisi de iki katlı olan ahşap harem dairesi ile kâgir misafirhane binası, inşa edildikleri dönemde İstanbul'un hemen her yerinde benzerlerine rastlanan konaklardandır.
ŞAZELİ TARİKATININ MERKEZİ
Ertuğrul Tekke Câmii, kuruluşundan itibaren Şazeli tarikatının İstanbul'daki merkezi durumundaydı. Ertuğrul tekkesinin ilk şeyhi Hamza Zafir Efendi Trablusgarb'ın Mısra kasabasındandır. Sultan II. Abdulhamit kendisine intisap etmesine, aşırı ilgi ve hürmet göstermesine rağmen hükümdara olan yakınlığını kötüye kullanmamış, bilgisi ve kişiliğiyle İstanbul'da saygın bir mevkiye sahip olmuştur. Hamza Zafir Efendiden sonra yerine küçük kardeşleri Muhammed Zafir Efendi ile Beşir Zafir Efendi'nin geçtikleri bilinmektedir.
Tekkenin türbesinde de üç kardeş yan yana yatmaktadır. Şeyh Hamza Zafir Efendinin hanımının mezarı da türbenin dışında, türbe ile kütüphane arasında açıkta bulunmaktadır. Ertuğrul Tekke Camii, tekke ve türbelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar cami-tekke görevini icra etmiş, diğerleriyle birlikte 1925 yılında kapatılmış, binaların mülkiyeti vakıflara geçmiştir. Bu dönemde binaların kullanımı önce İstanbul Belediyesine, sonra Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiş, cami-tevhidhane dışında kalan bölümler 1957 yılına kadar Şair Nedim ilkokulu olarak kullanılmıştır.
Bu arada gerekli bakım yapılmadığı için iyice dökülen binalar kullanılamaz hale gelince ilkokulun binayı terk ederek bir başka yere taşınması üzerine bir onarımdan sonra cami olarak ibadete açılmıştır. 1960 yılının sonlarında çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalan ana bina 1969–1973 yılları arasında Vakıflar İdaresi tarafından onarım yapılmıştır.