Asırlık ömrün imbiğinden süzülen şiirler ve Sa‘dî-i Şirâzî
Fars Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden Şirazlı Sadi (Sa‘dî-i Şirâzî), Türk yazar ve şairlerin de çok etkilendiği isimlerden biridir. Bazı kaynaklar onu Firdevsî ve Hâfız’la birlikte Fars Edebiyatı’nın üç büyük isminden biri olarak görürler.
"Kişi bu, alçak dünyaya tenezzül etti mi, bala kapılmış sineğe döner."
Sadi, şiirde özellikle gazelleriyle şöhret bulmuştur. Gazeli, bugünkü müstakil edebi şekil haline getiren o olmuştur. Gazellerinde tasvirleri canlı ve duygularını rahatça ifade etmiştir. Medresede elde ettiği bilgileri, seyahatleri sırasında uğradığı muhtelif merkezlerdeki âlimlerle sohbet, tecrübe ve görgüsünün mahsulü olan malzemeyi, eserlerinde kullanmıştır.
Onun eserlerinde bu malzeme ve fikirler ölçülü-biçili ve insanı sıkmayacak tarzda edebi sanatlara müracaat edilmek suretiyle işlenmiştir. Sadi, İran'da gazeli müstakil bir edebi şekil haline getirmesi yanında, yeni bir nesir üslubunun da sahibi sayılır. O, biri sade sayılan, biri resmi haberleşmede kullanılan ve diğeri cümle sonları kafiyeli olan nesir tarzlarını da bulmuştu.
SA'DÎ-İ ŞİRÂZÎ VE HAYATI
"Gönül sır zindanıdır. Ama bir kere söyledin mi, sır artık zincire girmez."
Ortaçağ'ın ilim ve kültür merkezlerinden Şiraz'da doğmuştur. Doğum tarihi konusunda görüş birliğine varılamasa da 1184 yılında doğduğu sanılmaktadır. Asıl ismi bilinmemektedir. Babası atabek Sa'd bin Zengî'nin hizmetinde bulunduğu için Sadi mahlasını kullanmıştır. Genç yaşta babasını kaybettiğini, "Çocukların ıstırabını bilirim. Çocukluğumda babamı kaybettim" beyiti ile anlatır.
Çocukluğunun ilk yıllarını Şiraz'da geçiren Sadi, ilk tahsilini de orada yapmıştır. Moğol istilasına rastlayan bu dönemde Şiraz'dan kaçarak Bağdat'a göç eder ve tahsiline devrin en önemli eğitim kurumu olan Nizamiye Medreseleri'nde devam eder.
HIRİSTİYAN KUVVETLERE ESİR DÜŞER
Sadi, Şam'da iken Haçlılara karşı Türk-İslam ordularında savaşmıştır.
Tahsiline devam ederken devrin büyük mutasavvıflarından ve ulemasından yararlanan Sadi, gençlik çağından sonraki yıllarda sürekli seyahat eder ve maceralı bir hayat sürer. Onun yaşadığı dönemde İran, Moğol hâkimiyeti altında harap olmuş durumdadır. Sadi'nin Ortadoğu, Arabistan ve Mısır'ı gezdiği rivayet edilir. Sadi, Şam'da iken Haçlılara karşı Türk-İslam ordularında savaşmıştır. Hatta Hıristiyan kuvvetlere esir düşer, yıllarca ağır istihkâm işlerinde çalıştırılır. Sadi'nin bilgisine hayran kalan Suriyeli bir tacir, onu fidye ile satın alarak esaretten kurtarır ve kızıyla evlendirir. Ancak eşinin kendisine kötü davranmasına dayanamayan Sadi, en sonunda evini terk eder, Anadolu'yu Çin'i ve Hindistan'ı gezdikten sonra memleketi Şiraz'a döner. 1256'da memleketine dönen Sadi, ölümsüz eserlerini kaleme almıştır. 1292 yılında Şiraz'da ölmüştür. Mezarı Şiraz'a yakın Sadiyye'dedir.
MESNEVİ TÜRÜNÜN EN BÜYÜK USTASI
"Amelsiz söz gevşek bir dayanaktır. İster merhem sürsün ister yaralasın."
Sadi'nin asıl ünü, mesnevi türünün en büyük üstatlarından biri olmasından ileri gelir. Eserlerinin toplamı yirmiyi geçmektedir. Bostan, Gülistan, Akl u Aşk, Takrîr-i Dibace, Nasihatü'l-Mülûk öne çıkan eserlerindendir. Doğu edebiyatına büyük etkisi olan Sadi'nin eserleri, ölümünden sonra Ahmed b. Ebubekir tarafından külliyat olarak basılmıştır. 16 kitap 6 risaleden oluşan Külliyat Bisütun diye tanınır.
Sadi'nin asırlık ömrün imbiğinden süzülen şiir ve hikâyelerinde, mutluluğu, mutluluğa ulaşmanın yollarını öğretme çabası gözükür. Ölümün kol gezdiği bir çağda, Moğol akınlarının yüreklere korku salıp insanların genç, ihtiyar, çoluk çocuk demeden öldürüldüğü, devletlerin tarih olduğu, şehirlerin yağmalanıp kütüphanelerin yakıldığı, azıkların ve umutların tükendiği bir çağın insanıdır.
BOSTAN
İran Edebiyatı'nın en büyük eserlerinden biri olarak sayılır.
"Marifet kapısı, kendilerine karşı bütün kapıların kapandığı kimseler için açıktır."
1257 yılında Ebubekir bin Said bin Zengi'ye atfen yazdığı eserdir. Bostan güzel yer anlamına gelmektedir. Eserin tamamı manzumdur. İran Edebiyatı'nın en büyük eserlerindendir. Münacaat ve naat ile başlar. Ardından dört halifeye övgüden sonra, eserin yazılış sebebi ve tarihi yazılmıştır. Ebubekir bin Sad bin Zengi'ye methiyenin ardından, eser on bölüm halinde devam eder.
"Çirkin tabiat, adamı cehenneme götürür. Çünkü iyi huy cennetten gelmiştir. Tek ırmak kenarından sıcak su iç de ekşi suratlının soğuk gül şerbetini içme. Yüzü sofra gibi karmakarışık olan bir adamın ekmeğini tatmak haramdır.
Ey akıl sahibi, gül ile diken beraberdir. Niçin dikenle uğraşıyorsun? Sen gül demetle. Kimin yaratılışında bu çirkin tabiat varsa, tavusta o çirkin ayaktan başka bir yer göremez."
GÜLİSTAN
1258'de yazdığı Gülistan'da bulunan nazım ve nesirle yoğrulmuş kısa hikâyelerinde ise, Sadi'nin seyahatlerinde elde ettiği bilgi ve birikimler insana yol gösterecek evrensel değerlerle yoğrulmuştur. Sekiz bölümden oluşmaktadır: Padişahların Gidişi, Dervişlerin Ahlakı, Kanaatin Üstünlüğü, Susmanın Yararları, Aşk ve Gençlik, Dermansızlık ve Yaşlılık, Terbiyenin Etkisi ve Sohbet Âdâbı. Şirazlı Sadi, hayatı anlama, doğru ve düzgün yaşama konusunda insana ışık tutmasını ümit ettiği bu bölümleri birer cennet kapısı gibi görür ve okuyucuyu sıkmamak adına kitabın düzeni ve bölüm başlıkları konusunda kısa anlatımı yeğlediğini belirtir.
"Barışık olmak istersen düşmanla, ardından kötü sözler etse de, sen onun yüzüne karşı iyi şeyler söyle. İnsanları inciten, diliyle incitir ya; sen de acı sözler duymak istemezsen, iyilikle tatlandır onun ağzını."
"Büyük İskender'e sordular:
– Doğudaki ve batıdaki ülkeleri ne ile aldın? Önceki padişahların hazineleri, toprakları ve askerleri seninkinden fazlaydı. Yine de bu kadar fetih yapmak onlara nasip olmamıştır.
– Tanrı'nın yardımıyla aldığım ülkelerin halklarını incitmedim ve padişahlarını iyilikle yâd ettim."
İyi bilmiyorsan sözünün doğruluğunu
Onu söylemek için açma sakın ağzını.
Doğru söyleyip düşeceksen zindana,
Kurtulmak için zindandan, söyle sen yalan.
TveK'dan Sadii Şirazi'nin kitaplarını satın almak için tıklayın…