Türk müziğine frak giydiren adam Münir Nurettin Selçuk
Musiki damarının son cevherlerinden Münir Nurettin Selçuk, öyle geniş bir müzik ufkuna sahipti ki Yunus Emre’den de söylerdi, Batılı tangolardan da… Konserlerine frakla çıkar, onlarca muhteşem şarkıya ruhuyla eşlik ederdi. Türk Müziği tarihine tek başına konser verme geleneğini getirdi. 20’nci yüzyılın başında, Klasik Türk Müziği’nin seyrini değiştirdi ve musikide ses sanatkârlığı, Münir Nurettin’den önce ve sonra diye ikiye ayrıldı. Musikimizin zirvelerinden biri olan bu zarif adamı vefatının 37’nci yıldönümünde rahmetle anıyoruz…
"Cana yakın bir yüz güzelliği, gururdan ziyade mahcubiyete verilmesi lazım gelen çekingen bir uzaklaşış. Hatları durgun, resmî nezaketli bir çehre. Şakaklara doğru uzanan kaşların ipek saçakları altında yine ipek gibi yumuşak bakışlar. Eski Türk atlıları gibi belden yukarısı daha yüksek ve daha geniş. Kımıldanışlarında adeta zahmete benzer bir hal var. Sanırsınız ki bu güzel ve zarif adamın derisi kolalanmıştır. Kolu, eli oynarken, nerede ise katı kolalı bir gömlek çatırtısı duyacaksınız."
Hakkı Süha Gezgin - Edebî Portreler
Klasik Türk Müziği konusundaki hâkimiyeti ve Paris'te aldığı ses eğitimiyle özgün bir ses tekniği eğitimi görmüş ilk Türk Müziği ses sanatçısı olan Münir Nurettin, Türk Müziği tarihinde tek başına konser verme geleneğini getirdi ve solist icrâsını bu müziğe kazandırdı. Konserlerine frakla çıkar ve koronun da yer yer katılımıyla birlikte ancak solo olarak repertuvardaki eserleri okurdu. Hem geleneksel, hem daha modern eserler besteleldi, sayısını kestiremeyeceğimiz kadar eseri de müthiş icrâsıyla yorumladı.
Münir Nurettin'in nağmeleri çoğumuzun kalbine dokunmuştur… Aynı şekilde Yahya Kemal'in de müthiş bir ahenkle seyreden şiirleri okuyanı mest eder. Eğer sanat müziği seven biriyseniz, "Güfte Yahya Kemal, beste Münir Nurettin" cümlesini sıkça duyabilirsiniz. Aziz İstanbul, Endülüs'te Raks, Aheste Çek Kürekleri ve Rindlerin Akşamı bu eserlerin sadece birkaçı.
İLK BESTESİ "BU BİR TERÂNEDİR"
1900 yılında İstanbul Sarıyer'de dünyaya gelen Münir Nurettin Selçuk, henüz küçük yaşlarda yeteneğini gösterir. İlk bestesini 20 yaşında Tevfik Fikret'in "Bu bir terânedir" şiirine yapan sanatçı, "Sensiz ey şûh gözlerim avâre kalbim ağlıyor"şiirini de besteledikten sonra 20 sene boyunca bir kez bile eser vermedi.
BAHAR-I TERANEDAR
Sabâ eser, gusûn-ı ter
-Ki murg-ı aşka lânedir-
Fısıldaşır, sükût eder:
Bu bir güzel terânedir!
Akar çağıl çağıl o su
-Ki bağlara revânedir-
Meler başında bir kuzu...
Bu bir güzel terânedir!
Çoban kaval çalar, anın
Hayâtı şâirânedir;
Güler perîsi tarlanın:
Bu bir güzel terânedir!
Öter hezâr-ı nağme-ger
-Ki şevkı bî-bahânedir-
Öter, öter, öter, öter:
Bu bir güzel terânedir!
Paris'te müzik eğitimi alan Münir Nurettin, Bel Canto'dan etkilendi. Batı'daki eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye'ye dönen ve müzikte bir yenilik yapmak isteyen Münir Nurettin, 1930'da uzun yıllar unutulmayacak bir konser verdi. İlk kez ayakta şarkı söyleyen, solo geleneğini ilk kez uygulayan ve frak giyerek konser veren Münir Nurettin'in sesi ve yorumu çok beğenildi. Nağmeleri İstanbul semalarında yankılanırken, dinleyicilerin uzun süre bitmek bilmeyen alkışları, Türk müziğindeki yepyeni soluğun habercisiydi...
Ancak Münir Nurettin'in beste çalışmalarına başlaması 1940'ı buldu. Bu dönemden itibaren herkesin diline dolanan şarkıları besteleyen Münir Nurettin, aynı zamanda oluşturduğu ekolle birlikte kendisinden sonra gelen birçok ses sanatçısına da örnek oldu.
Münir Nurettin'in bu besteleri arasında, Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın, Kalamış, Ruhsarına Aybetme, Sen Şarkı Söylediğin Zaman ve Gül Yüzünde Göreli Zülf-i Semen-say Gönül eserlerini sayabiliriz.
KALAMIŞ
Yok başka yerin lûtfu ne yazdan ne de kıştan
Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan
Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar
Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar
Sarsın bizi akşamla şarap rengi dumanlar
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
(of of of) Fethettiniz ay parlayarak sen gülerekten
Gündüz koya sen gel gece kalsın aya nöbet (of)
Ses çıkmıyor artık ne kürekten ne yürekten
Emret güzelim istediğin şarkıyı emret (of)
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan (âh Kalamış'tan)
NEO-KLASİK MUSİKİMİZİN ÖNEMLİ TEMSİLCİSİ
Yurtdışında musiki eğitimi de alan Münir Nurettin, neo-klasik musikimizin en önemli temsilcisi olarak öne çıkar. Konserlerindeki sahne düzeni, şarkıları solo söylemeye başlaması, smokin giyip papyon takması…
Münir Nurettin'in yaşadığı dönemler tarihimizin hem en bahtsız, hem de en karmaşalı dönemleri olarak görülebilir. Medeniyet dünyamıza sinen yenilgi psikolojisi Batı'yı her yönüyle taklide yeltenen bir paradigmaya dönüşür. Bütün değer yargılarımız bu paradigmaya yansıyan ölçülerle şekillenir. Aynı zamanda var olan klasik medeniyet ve onun her türlü unsuruyla mücadeleye girilir. Bir değişim curcunası başlar. Zorlama tarzlar, taklide dayalı söylemler… Dil değişir, tasavvur değişir. Sanatkârlarımızda tuhaf bir muhafazakârlık baş gösterir. Bir yandan geleneğe anlaşılamayan şekilsel bağlılık, bir yandan batılılaşmaya iman, bir diğer yandan her şeyin altına dinamit koyan, temelleri sarsan resmi ideolojiye sonsuz bağlılık.
Münir Nurettin bütün çalkantıları yaşayan biridir. Bir geçiş dönemindedir nihayetinde. Bütün bu olumsuz perspektif onun büyüklüğüne şüphesiz halel getirmez. Eşsiz yorumculuğundan bir şey eksilmez. Itri'nin, Hafız Post'un, Zekai Dede'nin muhteşem eserlerini en güzel biçimde icra eder. Hele Itri'nin Salat-ı Ümmiye'sini.
SÖYLE SEVGİLİ SÖYLE
Söyle sevgili, sevgili söyle,
Söyle bana gözbebeğim,
Dalım, yaprağım, çiçeğim,
Senin aşkındır dileğim
Seviyorum, seveceğim
Ne füsûn ettin rûhuma böyle
Söyle sevgili sevgili söyle
Söyle bülbül gül dilinden
Tut getir yâri elinden
Dal ayrılır mı gülünden
Ayrılırsam öleceğim
Ne füsûn ettin rûhuma böyle
Söyle sevgili, sevgili söyle
İKİ ÜSTAT, İKİ DOST: YAHYA KEMAL VE MÜNİR NURETTİN
Birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki üstat... Biri şiirde, diğeri ise müzikte yeni bir ufuk açtı, kendinden sonra gelenlere yol gösterdi. Mısraları ve nağmeleri gönüllere nakşolmuş Yahya Kemal ve Münir Nurettin'den bahsediyoruz. 30 yılı aşkın dostlukları boyunca birçok şeyi paylaştılar ve hiç şüphesiz, bu ortaklıktan en çok kazanan sanatseverler oldu...
Yahya Kemal Beyatlı ve Münir Nurettin Selçuk… Türk müziğinin ve şiirinin iki önemli ismi… Biri Türk müziğine frak giydiren adam, diğeri 4 yüzyıl öncesine aynı dilde nazire yapabilecek kadar Türkçeye hâkim.
Münir Nurettin'in nağmeleri çoğumuzun kalbine dokunmuştur… Aynı şekilde Yahya Kemal'in de müthiş bir ahenkle seyreden şiirleri okuyanı mest eder. Eğer sanat müziği seven biriyseniz, "Güfte Yahya Kemal, beste Münir Nurettin" cümlesini sıkça duyabilirsiniz. Aziz İstanbul, Endülüs'te Raks, Aheste Çek Kürekleri ve Rindlerin Akşamı bu eserlerin sadece birkaçı.
Kelimelere adeta hayat veren, kültürümüzün esintilerini gönüllere nakşeden bu iki üstadın ismi zamanımızda artık ne yazık ki pek sık duyulmuyor. Ancak şu inkâr edilemez bir gerçek: Şiirimiz ve müziğimiz onlar olmasa eksik kalırdı.
ÂHESTE ÇEK KÜREKLERİ MEHTAB UYANMASIN
Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın
Bir âlem-i hayale dalan âb uyanmasın
Âğuş-i nev-baharda hâbidedir cihan
Sürsün sabah-ı haşre kadar hâb uyanmasın
Dursun bu musiki-i semâvi içinde sâz
Ley'li tarabda bir dahi mızrap uyanmasın
Ey gül sükûta varmayı emreyle bülbüle
Gülşende mest-i zevk olan ahbap uyanmasın
Değmez Kemal uyanmaya ikmal-i ömr üçün
Varsın bu uykudan dil-i bitâp uyanmasın.
KÖKÜ MAZİDE OLAN BİR ATİ: YAHYA KEMAL
İstanbul'u en güzel anlatan şairlerden biri olarak hafızalara kazınan Yahya Kemal, 1884'de Üsküp'te doğdu. Osmanlı'nın son dönemlerine yakından şahit olma imkânına sahip olan Yahya Kemal, Cumhuriyet'in ilk yıllarının Türkiye'sini ve İstanbul'unu da yakından gözlemledi.
İlk gençlik yıllarını Paris'te geçiren Yahya Kemal, 1903-1913 yılları arasında Fransa'da kaldı. Fransız şairlerin edebiyat anlayışını derinlemesine inceleyen Yahya Kemal, İstanbul'a dönüşünde Türk edebiyatını da aynı titizlikle okudu.
Batı ve doğu kültürüne olan düşkünlüğü, edebiyat anlayışını şekillendirdi. Türk edebiyatını bir bütün olarak değerlendiren şair, halkın dilini kullanmaya özen gösterdi. En önemli çabası da, eskiyi reddetmeden kabul etme ve yeniden yorumlayarak yaşadığı güne taşıma oldu.
Kendisinden yüzyıllar önce kullanılan dile de oldukça hâkim olan Yahya Kemal, İstanbul'un fethi için yazdığı "Yeniçeriye Gazel"de bu konudaki ustalığını bir kez daha gösterdi.
Yahya Kemal'in eskiye verdiği değer tartışmalara da konu olmuştu. Ziya Gökalp'in "Harabisin, harabati değilsin / Gözün mazidedir, ati değilsin" sözüne, "Ne harabi, ne harabatiyim / Kökü mazide olan bir atiyim" karşılığını verdi.
Yeniçeriye Gazel'den:
Vur pençe-i âlî'deki şemşîr aşkına,
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına...
Ey leşker-i müfettihü'l-ebvâb vur bugün,
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına...
Yahya Kemal ve Münir Nurettin.
Yahya Kemal'in Münir Nurettin tarafından bestelenen şiirlerine örnek olarak ise, Aziz İstanbul, Endülüs'te Raks, Rindlerin Akşamı, Aheste Çek Kürekleri ve Yeniçeriye Gazel şarkılarını gösterebiliriz.
"BANA SÖZ VER MÜNİR..."
İki yakın dost olan Yahya Kemal ve Münir Nurettin'in bu samimiyeti Türk müziğine de yansımış. Yeni Şafak'ın haberine göre, Yahya Kemal'in, "Bana söz ver Münir, benim şiirlerimi senden başka hiç kimse bestelemeyecek. Buna müsaade etmeyeceksin. Onları ancak sen besteleyebilirsin"dediği anlatılır.
Yahya Kemal, yakın dostunu 35'inci sanat yılı dolayısıyla tebrik ederken şunları söyler:
Münir Nurettin'in en mühim meziyeti, son iki yüz yıl içinde Itri'den Zekai Dede'ye kadar, milli musikinin, kâr, beste, semaî, nakış, durak ve şekillerde, en halis eserlerini mükemmel bir teganni etmeye bilmek olmuştur.
"BİRİMİZ ŞARKI, DİĞERİMİZ ŞİİR OKUYORDUK"
Münir Nurettin ise, Yahya Kemal ile tanışmasını şöyle anlatır:
"Üstat Yahya Kemal'i 1919'da, ses dersi almak üzere gittiğim Paris'te tanıdım. Muhtar Paşanın oğlu Bedri Muhtar Bey'in evine davet edilmiştim. Bu arada orada birçok Türk de bulunuyordu. Yahya Kemal Beyi şiirlerinden tanıyordum. Fakat ilk karşılaşmamız Bedri Muhtar Beylerde oldu. Davetliler arasında gazinolarda çalışan bazı sazendeler de bulunuyordu. O gece orada birkaç şarkı okumuştum. Yahya Kemal Bey'in gösterdiği ilgi ve dinleyiş tarzından müziksever bir zat olduğunu anlamıştım. Bedri Muhtar Beyin Paris'teki evindeki davetler sık sık tekrar ediliyor biz de bu vesile ile buluşuyor ve birimiz şarkı, diğerimiz şiir okuyorduk."
"İLK BESTEMİ ÖNCE BEĞENMEDİ"
Yahya Kemal'in ilk Rindlerin Akşamı şiirini bestelediğini anlatan Selçuk, şunları söylüyor:
"Dostluğumuz ve şiirlerinin bana bıraktığı tesirle, bazı eserlerini bestelemek arzusu içimde doğdu. Bestelemeye bir türlü cesaret edemiyordum. Evvelâ hangisinden başlayacağımı kararlaştıramadığım gibi, müşkülpesent oluşu yüzünden beğendirememek korkusu da vardı.
Nihayet 1941-42 senelerinde Rindlerin Akşamı'nı besteledim. Bu güftenin bestelenmesine Mısır'a giderken başlamıştım. Üzerinde altı aydan fazla çalışmıştım. Beste bittikten sonra, bir gün üstada okudum. Büyük nezaket gösterdi. Fakat bana öyle geldi ki, besteyi beğenmemişti. Nitekim bazı dostlarına da beğenmediğini söylediğini bana bildirdiler. Aradan zaman geçtikten sonra bestenin çok iyi olduğunu söylemişti."
ENDÜLÜS'TE RAKS'I DİNLETEMEDİ
Dostlukları ömürlerinin sonuna kadar devam etti. Yahya Kemal 1958'de İstanbul'da hayatını kaybeder. Bu ölüm Münir Nurettin'i derinden sarsar. Yeni bestelediği "Endülüs'te Raks"ı dostuna dinletemeyen Münir Nurettin Selçuk, Yahya Kemal'in Aşiyan'daki kabrine, "Rindlerin Ölümü" şiirinde bahsettiği "Hafız'ın güllerini" kendi elleriyle diker...
"Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter."
Yahya Kemal'in mezar taşında, vasiyeti üzerine Rindlerin Ölümü şiirinin ikinci kıtası yazıyor.
"HAYATINIZDA, ŞÖYLE SAHİDEN ÂŞIK OLDUNUZ MU HİÇ?"
Klasik Türk Müziği'nin 20'nci yüzyıldaki en büyük temsilcisi 1981 senesinde vefat etti, bizi ve müziği kör kuyularda merdivensiz bıraktı, mezarı Aşiyan Mezarlığı'nda âşık olduğu şehir İstanbul'u ve Boğaz'ı seyre devam eder.
Kendisine sorulan "Hayatınızda, şöyle sahiden âşık oldunuz mu hiç?" sorusuna gülerek verdiği cevap ise şu şekildedir:
"Bu sorunuzu, aşk hakkındaki düşüncelerimi söylemekle cevaplandırabileceğim. 'Aşksız meşk olmaz' derler. Bilhassa bir müzisyen için aşk, güzel bir şeydir. Yalnız bu aşkı, tek bir şahıs üzerinde toplamak, kanaatimce pek doğru olmasa gerek. Zira bütün vasıfları ile derli toplu bir aşka, bilhassa bu zamanda, tesadüf etmek hemen hemen imkânsız oluyor. Ben, bugünkü aşkı namaz kılarken kafasından günlük hâdiseleri geçiren zoraki dindarların ibadetine benzetiyorum. Bu bakımdan, ilâhî bir duygu olan aşkın, bir şahsa değil, fakat bütün tabiata ve bütün güzel ve iyi şeylere teşmil ettirilmesi lâzım geldiği kanaatindeyim. Zira çok defa, emsalsiz diye vasıflandırdığımız bir fâni, küçük bir hareketiyle, kristalize olmuş o güzel hislerimizi birden bire tuzla buz ediyor. Hâlbuki san'ata ve tabiata olan lâhutî aşk insanı hiç olmazsa sukutu hayale uğratmıyor."
Başlıca eserleri: Rast Kârçe, "Gül yüzünde göreli zülf-i seman-sâ gönül"; Nihavent Şarkı, "Yok başka yerim lütfü ne yazdan ne de kıştan"; Nihavent Şarkı, 'Kandilli Yüzerken Uykularda"; Kürdili Hicazkâr Semai, "Zil, şal ve gül bu bahçeden raksın bütün hızı"; Hüzzam Şarkı, "Sevdiğim dünyalar kadar"; Muhayyer Şarkı, "Dönülmez Akşamın Ufkundayız"; Hicaz Semai "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul.".