Muallimler bahçesi: Küllük Kahvesi
20. yüzyılın başlarından 1950’li yıllara kadar varlığını sürdürmüş olan Küllük Kahvesi, yüzyılımıza damga vurmuş onlarca edebiyat, sanat, fikir ve düşünce insanının yetişmesinde çok büyük rolü olan edebiyat mahfillerinden biridir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Asaf Halet Çelebi, Sait Faik Abasıyanık ise bu ‘akademi’nin müdavimlerinden.
Kahvehaneler, ortaya çıktıkları günden bu yana insanların toplanma, görüşme, karar alma, görüş alışverişinde bulunma gibi misyonlar üstlenir. Edebiyatçı kahvehanelerinin de edebiyatçıların yazarlık kariyerlerinde ve anılarında büyük önemi olduğu görülür. Reşat Nuri Güntekin, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Tarık Buğra, Peyami Safa, Cahit Sıtkı Tarancı gibi edebiyatımızda derin iz bırakmış olan yazar ve şairler, edebiyatçı kahvehanelerinde yetişen ve bu kahvehanelerde gençlerin yetişmesine vesile olan isimlerden bazılarıdır.
Küllük Kahvesi, Bayezid Cami'nin Beyazıt'a bakan kapalı kapısı önüne yerleştirilmiş, üstü mermer masalarla, bahçeyi ortasından ikiye bölen dar yolun öbür yanındaki, sahibi Mahir Sönmez olan ünlü Emin Efendi lokantasının mutfak bölümüne bitişik, önü tümüyle cam, tek katlı, limonluk benzeri bir yapıdan oluşurdu. Bayezid Cami'nin güneye bakan ağaçlıklı, kuytu, serin bir kısmında yer alan Emin Efendi Lokantası ve Küllük Kahvesi bütün sanatçı, edebiyatçı ve bilgin kimselerin önce yemek yedikleri sonra da çay, kahve içip birbirleriyle konuşup tartıştıkları bir edebî mahfil hâline dönüştü.
1930'lu yıllarda edebiyatçı mekânlarından biri haline gelen ve adına şiirler yazılıp dergi basılan Küllük kahvesi ise kuşkusuz Beyazıt'ın en önemli kahvesi oldu. Beyazıt Camii'nin Kapalıçarşı'ya bakan tarafında yer alan bu mekâna en çok rağbet edenler şairler, romancılar, gazeteciler ve hikâyecilerdir.
1936 yılında, soğuk bir Aralık günü dört hamalın omuzladığı çıplak bir tabutta Beyazıt'a getirilen Mehmed Âkif'in cenazesinin Küllük Kahvesi'ndeki üniversiteli gençler tarafından fark edildiği ve tabutun üzerine Emin Efendi Lokantası'ndan alınan bayrağın örtüldüğü söylenir.
YAZARLARIN DİLİNDEN KÜLLÜK
Tarık Buğra bir yazısında kahveyi şu sözlerle anlatır: "Bu bir kahvedir; Beyazıt'ta meydanın sağ tarafında, içerlek bir şey. Oraya, Küllük derler. Küllük'ün geniş bir bahçesi, bahçesinde de yaşlı ıhlamur ağaçları, dalyan boylu akasya ve kestane ağaçları vardır"
1940 kuşağı olarak kabul edilen bütün edebiyatçılar bu mekânın 1940 kuşağı edebiyatçılarının yazılarında Küllük'ten izler ve etkiler görmek mümkündür. Şair Sıtkı Akozan "Küllüknâme" isimli uzun bir şiir yazdı ve bu şiiri küçük bir kitap olarak yayımladı. Şiirin beyitlerinden biri şöyle:
"Sanmayın âvâre bülbüller gibi güllükteyiz
Biz yanık bir kor gibi sabah akşam Küllükteyiz"
Küllüknâme kitabının kapağında ise şu beyit yer alır:
"Bir demet güldür takılmış göğsüne İstanbul'un / Ey sabâ sen de konakla bir gün uğrarsa yolun"
Sabahattin Ali ise, Küllük Kahvesi'nin "Muallimler Bahçesi" ve "Akademi" diye de anıldığından söz eder.
Salâh Birsel'in belirttiğine göre, 1940 yılından sonra kahvenin havası epey değişti. Burayı artık "genç kuşak" adıyla anılan irili ufaklı yazarlar doldurmaya başladı. Abidin Dino, Fikret Adil, Rıfat Ilgaz, Hüsamettin Bozok, Sabahattin Kudret, Suat Derviş gibi isimler Küllük'te az ya da çok görünmeye başladılar. Küllük'teki yeni eğilimin başını çeken isim Abidin Dino'dur. Dino aynı zamanda 1940 yılında "Küllük" adında bir dergi de çıkardı.
Arif Dino'nun "Döner kebap/Dönmez olsun" mısralarından ibaret şiiri, Küllük müdavimi parasız entelektüellerin midelerinde Emin Efendi Lokantası'ndan etrafa yayılan döner kokularının yarattığı sancıyı ifade eder.
Tarık Buğra, Küllük Kahvesi ile ilgili yapmak istediklerini, yapamadıklarını ve içinde bu konuyla ilgili ukde olarak kalanları şu şekilde ifade eder:
"Küllük Kahvesi, borcunu ödeyemediğim birkaç alacaklımdan birisidir. Yazmayı tasarladığım ikinci piyesimin adı Robert Taylor Küllük'te idi. Ama ne bir piyes, ne de roman… Sadece bir tek hikâye… Ve bazı atıflar… Hakkını verebilmiş değilim."
Tarık Buğra'nın Borç, Şehir Kulübünde ve Otel Faresi gibi birkaç hikâyesinde de Küllük yıllarının izleri bulunabilir.
Küllük kahvesi etrafında toplanan edebiyatçılara eleştirel tavır takınan yazarlar da vardır. Bu durumu eski-yeni çatışması olarak görülür. Refik Halit Karay, Üç Nesil Üç Hayat isimli kitabındaki "şiirler ve şairler" başlıklı bölümde, Küllük müdavimlerinden başta Asaf Halet Çelebi olmak üzere yeni şairlere ilişkin görüşlerini mizahi ve alaycı bir üslupla dile getirmiştir:
"Şimdiki durum. Küllük kahvesinde iskemlelere ters oturmuş, tıraşları uzun, saçları yağlı ve kepekli, ceketleri gayet uzun ve bol, pantolonları çekik, çorapları düşük, sırtları kabarmış, omuzları kalkık, kırkına yaklaşmış gençler... Bir müddet aralarında, "Eskileri yerlerinden atmalı! Gazetelerin başköşeleri bizim hakkımızdır! Bunaklar ve cahiller defolsun‟ diye haykırıştıktan sonra birbirlerine şiirler okumaya başlarlar". Karay'ın alaycılığından Garipçiler de nasibini alır. Yazar, Küllük'te oturanlardan birinin şu dizeleri okuduğunu söyler:
"Ağaca bir taş attım /Taşımı ağaç yedi /Gözlerim, /Gözlerim nerede? /şeytan aldı götürdü /Satamadan getirdi".
Sırada Asaf Halet vardır: "Yeni şairler ayağa kalkarlar, birbirlerinin elinden tutarak goygoycular gibi sıraya dizilirler ve okurlar: Sidharta buddha! /Myagrodhâ! / Om mani padme hum! / Om mani padme hum!! /Om mani padme hum!!!"
Necip Fazıl Kısakürek ise bir yazısında Küllük kahvesini eleştirel bir tavırla betimler:
"Beyazıt Camii'ne bitişik ağaçlıklı kahve. Arkasını verdiği camiinin vakarlı duvarı ve yüzünü verdiği lokantanın döner kebabı arasında, züppe tabiriyle janr sahibi bir yer. Her cinsten, sınıftan, mezhepten, zevkten, kılıktan, edadan bir mahşer… Arada bir musalla taşına varabilmek için bu kalabalıktan yol rica eder cenazeler. İslâm cenazesi geçerken Frenk muaşeret kitaplarındaki bir kaide titizliğiyle ayağa kalkan zarif adamlar kütlesi. "
'MUALLİMLER BAHÇESİ'NİN MÜDAVİMLERİ
Küllük'te dönemin hemen hemen her yazarı ve şairi boy göstermiştir. Asaf Halet Çelebi, Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Şekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Şükufe Nihal, Abdülbaki Gölpınarlı gibi pek önemli isim Küllük'ün daimi ziyaretçilerinden.
Küllük'ün diğer ziyaretçileri ise; Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Reşad Nuri Güntekin, Abdülhak Hâmid, Fuat Köprülü, Nurullah Ataç, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Mükrimin Halil Yınanç, Rıfkı Melûl Meriç, Ali Canip Yöntem, Hilmi Ziya Ülken, Kilisli Rıfat Bilge, Kenan Hulusi Koray, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Sadri Ethem Ertem, Nurullah Ataç, Neyzen Tevfik, İbrahim Alaeddin Gövsa, Agâh Sırrı Levend, Midhat Cemal Kuntay, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Muhip Dıranas, Hâlit Fahri Ozansoy, Reşat Ekrem Koçu, Sabri Esat Siyavuşgil, Hilmi Ziya Ülken, Mehmet Kaplan, Ali Nihat Tarlan, Mükrimin Halil Yınanç, Sadri Ertem, Agâh Sırrı Levent, Sıtkı Akozan, Arif Dino, Asaf Halet Çelebi, Abdulbaki Gölpınarlı, Abidin Dino, Rıfat Ilgaz, Hasan İzzettin Dinamo, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Salah Birsel, Özdemir Asaf, Neyzen Tevfik, İlhan Berk'dir.
BİR DEVRİN SONU
Küllük Kahvesi, Beyazıt Meydanı'nı genişletme ve Aksaray-Sultanahmet arasındaki yolu düzenleme faaliyetleri sırasında yıkıldı. "Küllük"ün müdavimleri bu kahvehane ortadan kalktıktan sonra Beyazıt Meydanı'nın karşısında bulunan Marmara Kıraathanesi ve aynı sırada Laleli yönünde bulunan Acem'in Kahvesi'ne gitmeye başladı. Küllük Kahvesinin yerini alan mekânlardan biri de Çınaraltı Kahvesi oldu.