Filistin’in hikâyesini anlatan sahici bir ayna
Silahlı mücadelenin ikinci yüzü olan kültürel edebi yönünü de en muazzam şekilde temsil eden Kanafani erken yaşında İsrail’in hedefi haline gelmiş. Çetrefilli yaşamı İsrailliler tarafından arabasının altına yerleştirilen bombanın patlamasıyla, henüz 36 yaşındayken şehadeti tadarak son bulmuş.
"Koca kamyon, yolcuları ile beraber onların hayallerini, zihinlerinden atamadıkları ailelerini, umutlarını ve hırslarını, sefaletlerini ve umutsuzluklarını, güçlerini ve zaaflarını, geçmişlerini ve geleceklerini de taşıyordu; müphem bir kadere açılan devasa bir kapıya doğru itiliyorlarmış gibiydiler."
Siyasi çalkantılarla dolu bir yıla denk gelmiş doğduğu sene. Ablasının desteği ile lise yıllarında Arap Edebiyatı ve resimle ilgilenmeye başlamış. Her ikisinde de oldukça başarılı olmuş ve zor şartlar altında Kudüs'te Hukuk Fakültesine devam etmiş. Hikâyede ilk ödülünü "el-Kamis el-Mesruk (Çalıntı Gömlek)" isimli kısa hikâyesiyle almış. O dönemde Milli Arap Harekâtı'na da katılarak bir yandan da direnişe devam etmiş. Nihayetinde ablasının da yakalandığı amansız şeker hastalığına yakalanmış.
Beyrut, çalışmalarına neşet etme imkânı bulduğu en verimli yer olmuş onun için. Filistin davasını savunan mütefekkir, yazdığı makaleleriyle bu davayı en güzel biçimde yürütme fırsatını bulmuş bu şehirde. Yugoslavya'da tertip edilen öğrenci kongresine Filistin Devleti adına katılmış ve orada Danimarka heyeti içerisinde bulunan Anni Hufir isimli bayanla tanışmış ve bu tanışmadan bir süre sonra mutlu bir izdivaç gerçekleşmiş. Evliliği ile birlikte düzene giren hayatıyla sağlığı da normalleşmiş.
İsrail'in kurucularından biri olan MOSSAD ajanı ve Siyonizm'in anası olarak uzun zaman başbakanlık yapan Golda Mair, Gassan Kanafani'yi şöyle anlatır: "Eğer Filistin halkının kamplarda ve sokaklarda, insanlarının ruh halini ve yaşadıklarını ve devrimin halini anlamak istersek, Gassan Kanafani'nin yazılarını takip etmemiz yeterlidir."
Gassan Kanafani, aynı zamanda Filistin Kurtuluş Örgütü Halk Cephesi'nin siyasi büro üyesidir. Davasını yürekten savunan birçok mütefekkir gibi onun da yolu birçok kez hapishaneye düşmüş. Silahlı mücadelenin ikinci yüzü olan kültürel edebi yönünü de en muazzam şekilde temsil eden Kanafani erken yaşında İsrail'in hedefi haline gelmiş. Çetrefilli yaşamı İsrailliler tarafından arabasının altına yerleştirilen bombanın patlamasıyla, henüz 36 yaşındayken şehadeti tadarak son bulmuş.
Şehit edilişini eşi Anni söyle anlatır: "Her cumartesi sabahı, çarşıya benimle gitmek âdetiydi. Ama o gün Lumeys ile beraber evden çıktı. İkisinin evden çıkmasından iki dakika sonra korkunç bir patlama oldu. Küçük arabamız paramparça olmuştu. Lumeys birkaç metre ötede yatıyordu. Fakat Gassan yoktu. Onu yaralı olarak bulmayı arzu ediyordum. Lakin sadece sol ayağını bulabildim. Oğlumuz Fayiz başını duvarlara vururken, küçük kızımız Leyla "baba, baba" diyerek bağırırken oraya bayılıvermişim."
Beyrut'un Abdünnasr'ın vefatından beri görmediği büyük bir kalabalık onun cenazesine katılmış ve şehitler kabristanına defnedilmiş.
HİKÂYELERİNDE ŞEHRİ KORUYAMAMANIN GETİRDİĞİ IZDIRAP
Doğduğu şehir olan Akka şehri, Yahudilerin eline düşünce şehri terk etmek zorunda kalmışlar. Hikâyelerinde şehri koruyamamanın, mücadele verememenin getirdiği ızdırap ve pişmanlığı net olarak görmek mümkündür. "Kalıcı Şey" adlı hikâyesindeki "Leyla'yı kesin olarak hak etmiyordum. O benden çok çok daha iyiydi. Ben korkaktım. Ölümden korkuyordum. Hayfa'yı müdafaa için elime silah almayı reddettim. Hayfa, Yahudilerin eline düştü dediklerinde "Ra's Nafura" denilen bölgedeydim." cümleleri yarattığı kahramanın kendine kızgınlığı ve yapamadıklarını itirafına karışmış nedamet nidaları olarak karşımıza çıkar.
"Kıymetli İbrahim" adlı hikâyesinde de, savaştayken el bombası taşıyan bir Yahudi ile karşı karşıya kalmış ve öldürmekten korkup ateş atamayan bir genci mahalli değil gayet edebi bir tarzda anlatır ve şöyle devam eder: "Şuan için ne denli geliştiğimi bilmiyorum. Büyüdüm. Çadır hayatı yaşıyor olmam beni katılaştırmasına rağmen gözümü kırpmadan bir Yahudi'yi öldürebilir miyim? Buna kesin bir cevap veremiyorum. Kesin olarak bildiğim tek şey kemiklerime kadar işlemiş olan utancım. Bu yeterli mi? İnanıyorum ki yeterli." Birinin hayatına son vermenin insan psikolojisinin sınırlarını nasıl zorladığını iliklerimize kadar hissettiriyor yazar. Sloganlaşmış olan tüm sözlerin önemini yitirdiği noktaya ulaştırıyor bizi ve elimizi kolumuzu bağlıyor cümleleri. Gerisi, titremeksizin bir Yahudi'yi veya bir insanı öldürebilmek adına uzun bir tefekkür.
8 ROMAN VE FİLİSTİN SORUNU
Gassan Kanafani'nin yazmış olduğu sekiz romanı vardır. Bunların hepsi Filistin sorunu ve sürgündeki Filistin halkının çektiği acılarla ilgilidir. "Ricalün fi'ş-Şems" adlı romanı en ünlü romanıdır. Bu eser birçok dile çevrilmiş ve el-Muhdi'un ismiyle sinemaya uyarlanmış. Filistin davasını anlatan Kanafani'yi, hikâyelerine konu olan Yahudilerin de aralarında bulunduğu pek çok millet kendi diline tercüme edilmiş. Bunların arasında Türkçe de var.