Filistin sinemasının yetiştirdiği en önemli isim
Filistinlilerin yüzyıllardır yaşadıkları bu topraklarda bir yıl içinde azınlık konumuna düştüğü yıldır 1948. Dolayısıyla bu dönem; sinemasından, edebiyatına, tarihinden sosyolojisine kadar neredeyse tüm çalışma alanlarında temel bir tarih olarak kabul edilir.
Filistin sinemasının yetiştirdiği en önemli yönetmenlerden biri olan Elia Suleiman da filmlerinde, 1948 ve sonrasında İsrail topraklarında yaşayan Filistinlilerin hikâyesini konu edinir.
KAYBOLMUŞ GEÇMİŞİ GERİ GETİRMEK
Elia'nın öfkesi had safhadadır. Filistinlilerin yaşadığı dramı çok iyi bilir ve dünyanın bu durum karşısındaki ikiyüzlülüğünü görmektedir. Durumu anlatmakta çaresiz olmadığını görür ve sesini duyurmak için film yapmaya karar verir. Bir röportajında, 1948 sonrası süreci ve o dönem filmleri arasındaki ilişkiyi şöyle dile getirir:
"1948 ve anne-babamı kaybetmek… 1948 ile başlarsak, bence benim için 1948'den daha acı verici bir şey yok. Yasa gelince sanırım hayatımın sonuna kadar yas tutacağım. O kadar üzgün ve kızgınım ki, kendime de sürekli kızıyorum. Affetmenin ve unutmanın bir yolunu bulamadığım için kendime kızıyorum. Bu konuda tamamıyla başarısızım. Artık neredeyse 50 yaşındayım ve asla affetmeyeceğim. Birkaç yılım kaldı, günde iki paket sigara içiyorum. Affetmeye gidecek yolu nasıl bulacağımı bilmiyorum. Ve kaybolmuş geçmişi geri getirmenin yolunun olmadığını bilmek…" ve şöyle devam eder:
"Bu yüzden televizyona bir İsrail yetkilisi çıktığı zaman elime geçirdiğim kül tablasını televizyona fırlatma dürtümden dolayı kendime kızamıyorum. Dünyadaki ikiyüzlülüğe dayanamıyorum. Hayatta kalmak ve her gün yeniden başlamak çok zor. Çünkü gözümün önünde olanlar bende tiksinti yaratıyor. Bütün dünyanın bu acıyı yaratmadaki rolünden, ikiyüzlü halinden iğreniyorum. Sadece 1948 değil, 1948 sonrasını ve bugünü yaratanlardan da. Ben bu düzeni koruyanlardan iğreniyorum. Çok çaresiz değilim, çünkü film yapıyorum."
BATININ ORTADOĞU'YA DAİR ÜRETTİĞİ SEMBOLLER
İlk filmi "Bir Tartışmanın Sonuna Giriş'te (Introduction to the End of an Argument)" Batının Ortadoğu'ya dair ürettiği sembolleri eleştirerek işe başlayan Elia Suleiman, "Birinci Körfez Savaşı üzerine nasıl bir film yapabilirim?" sorusu ile meşgul olup "Suikastle Saygı Durmak (Hommage by Assasination)" adlı beş bölümlük filmin bir bölümünü çekti.
Ona uluslararası şöhret kazandıran filmi ise Filistinlilerin bakışı üzerinde İsrail'in yaptığı etnik ve dini kıyımların hikâyesini anlattığı "Bir Kayboluşun Güncesi (Chronicle of a Disappearance)" adlı filmidir.
Daha sonra babasından dinlediği; yer yer ona not ettirdiği cümleler üzerinde hiç yaşamadığı olayları babasının dili üzerinden sinemaya aktarmaya çalıştı. Bunun ilk örneğini "Kutsal Direniş (Divine Intervention)" ile gerçekleştirdi. Film oldukça güçlü bir mizahı içinde barındıran kara komediydi.
"Kutsal Direniş'i Filistin için yarışamaz diye geri çevirdiler. Ben de bunun için uğraştım, dünyanın diğer yerlerini kabul ederken Filistin'in kabul edilmemesinin mümkün olamayacağını savundum. Bu kez teknik problem olduğunu ileri sürdüler. Paradise Now aday gösterildi. Kutsal Direniş'ten sonra bir kapı açıldı. Aslında bu yaygın komplo teorilerine karşı direnmek daha zor. Çünkü bunu bilerek yapıyorlar. Ve mesela siz bir Filistin filmini seçtiğinizde bu aynı zamanda Filistin'e de, o yönetmene de bir saygı olduğundan, bundan daha doğrusu bunu engelleyememiş olmaktan utanıyorlar. Bu ikiyüzlülüktür; savundukları her şeyle çelişiyor ve tabii ki bununla baş edemiyorlar. Nasıl söyleyeyim; çünkü biz koşer değiliz! Sözde denge kurulmak isteniyor ama bir taraf işgalci, bir taraf işgal edilmiş. Ne dengesi! Ben hayatım boyunca bununla mücadele ettim."
TRAJEDİ VE MİZAH
Mizahının kaynağı varoluşsal bir problem olarak gördüğü İsrail'in Filistin'i işgali ve onun yarattığı trajedidir.
Artık yönünü bulmuştu usta yönetmen. İşte bu bakış, belki de Filistin işgalini en iyi anlatan filmi olan "Geri Kalan Zamanlar (The Time That Remains)"ın ortaya çıkarmasına neden oldu. Gerçek bir tarihçi edası ile 1948 sonrası İsrailli Arapların yaşadığı sıkıntılara, sembolik anlatımlar ile ince göndermeler yapar.
Elia Suleiman sinemasının belki de en vurucu noktası mizahtır ve bu, filmlerinde güçlü bir şekilde hissedilir. Mizahının kaynağı varoluşsal bir problem olarak gördüğü İsrail'in Filistin'i işgali ve onun yarattığı trajedidir. Bu da trajedi ile inanılmaz bir denge içindedir.
"Birisinin hayal gücünü tutuklayamazsınız. Benim sahip olmak istediğim şey böyle bir şey. Ve başka insanların da buna sahip olmasını istiyorum. Bu yüzden ben çok Filistinliyim. Çok Filistinliyim, çünkü Filistin yok."