Bir derin zihin ve tefekkür sahibi
Erol Güngör'ün ele aldığı her konu sanki onun yazılarıyla yeniden şekillenmiş, başta felsefe olmak üzere; tarih, coğrafya bilinci, diğer sosyal bilimler, psikoloji vs. yazıları; adeta hangi medeniyete mensup olduğu bilinci üzerinde salınan bir şakül’ün izinde durarak yazan ve konuşan bir güzel adamın üslubuyla bütün memleketi ve hatta dünyayı kucaklamak isteyen bir ses ve sözün ürünleri haline gelmiştir.
"Geleneğe yapılan itiraz topluluğun hayatına yönelmiş bir tehlike demektir."
Erol Güngör Kırşehir'de 1938 yılında dünyaya geldi. Babası Hacıhafızoğullarından Abdullah Sabri Bey, annesi Zeliha Gülsen Hanım'dır. Güngör, ilk ve orta öğrenimini Kırşehir'de tamamladı. Ortaokul sıralarında eski yazıyı öğrendi, lise yıllarında Arapça dersleri aldı. Bu dönemde İslam-Türk kültür tarihinin ana eserlerini okumaya başladı.
Rahmetli dedesi Hafız Osman Hamdi Bey'in "Benim oğlum profesör olacak…" temennisiyle söylediği sözü kulaklarında çınlarken 1956 yılında onu besleyen ve büyüten Kırşehir'den ayrılan Erol Güngör, İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okurken aslında neyi hedeflediğini de ortaya koymuş gibidir. Hukuk öğrenimi önemli olsa da aslında niyeti başkadır onun. İstanbul'a gider gitmez bulunmayı seçtiği çevreler de onun bu niyetini açık ediyor gibi. Nitekim daha o zamandan Yahya Efendi Dergâhı, Küllük gibi mahfillerde bulunuyor ve E. Hakkı Ayverdi, Necip Fazıl, A. Halet Çelebi, Dündar Taşer, M. Halil Yınanç, Fethi Gemuhluoğlu, Nihal Atsız gibi dönemin önemli isimleriyle tanışmıştır.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde bir süre okuduktan sonra Mümtaz Tarhan'ın teşvikiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne geçti ve burada Felsefe Bölümü'nü bitirdi.
FELSEFE VE SOSYAL PSİKOLOJİ ALANLARINA YÖNELDİ
" Tarihte birçok cemiyetlerin ilimsiz yaşadıkları görülmüştür, ama hiç birinin dinsiz yaşadığı görülmemiştir."
Mümtaz Turhan'la tanışması tam da aklındaki eğitimi almak için bir yol açıyor ona ve bu tanışma onu Edebiyat Fakültesinde Felsefe Bölümüne yönlendiriyor. 7 Ekim 1957 tarihinde gerçekleşen bu buluşma onu tanıyanlara göre "coşkun bir kaynağın hayatı boyunca kıvrılıp akacağı geniş ve uzun yatağını bulması"nın tarihi olarak da ayrıca kayda değer bir tarih olacaktır.
Zira bu tarihten sonra Erol Güngör, dil bilgisini geliştirmesi, başta İngilizce, Arapça ve Osmanlıca olmak üzere birçok dili öğrenmesi bir yana; devrinin akademik ilmi etütler dizgesine yerleşmek bakımından da oldukça önemli bir alan açar.
Bir yandan akademi bünyesinde İngilizce olarak verilen tüm konferansları hem de birinci elden izleyip okumak, eski harflere aktarmak imkânı elde ederken diğer yandan da birçok kıymetli hoca ile her zaman görüşerek yakından tanıma imkânı elde ediyor Erol Güngör.
Bu bakımdan hocalarından Hilmi Ziya Ülken Hoca'nın notlarını gözden geçirecek kadar ayrıcalıklı bir konumda oluşu, hatta hocanın o dönem itibariyle "Türk Düşüncesi Tarihi" olarak verdiği ders notlarının "Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi" adıyla derleyip toparlamasına yardımcı oluyor.
30 Haziran 1961 tarihinde mezun olan Erol Güngör, aynı yıl bitirdiği fakültede rakipsiz olarak Tecrübi Psikoloji –bugünki adıyla deneysel psikoloji- kürsüsüne asistan olarak atanır ve görevine başlar başlamaz o zaman itibariyle bile ülkemizde çokça bilinmeyen Sosyal Psikoloji'ye yönelerek mezuniyet tezi olan "Kültür Temaslarının Atitütler Üzerindeki Tesirleri" konulu çalışmasını daha derin biçimde işlemeye başlar.
KENDİ DÖNEMİNİN EN ÇALIŞKAN VE EN ÜRETKEN TEMSİLCİSİ
Erol Güngör her şeyden önce bir derin tefekkür ve bir derin zihnin sahibidir. Bunun yanında Erol Güngör, öncesi ve sonrasıyla kendi döneminin en yerli, en milli, en çalışkan ve en üretken temsilcilerinden biridir.
Akademik hayatı böylece temellenirken, memleket eğitimindeki açmaz ve sıkıntıların derin yanlarına da yönelen Güngör'ün, yine aynı yıllarda E. Kırşehirlioğlu müstear adıyla "Türkiye'de Misyoner Faaliyetleri" adlı bir kitap yayınlamış olması ise onun millet, memleket, eğitim ve insan çerçeveli endişelerinin bir ispatı gibidir.
"Kelami (Verbal) Yapılarda Estetik Organizasyon" isimli çalışması ise onun hem akademik ilgisinin derinliğinin hem de hep hayalini kurduğu yerli, milli, evrensel aydın bakışının bir yansıması olarak çıkmıştır ortaya. Bir kelam, söz medeniyeti olarak şekillenen medeniyetin incelendiği ve adından bile içine yerleştirdiği derin bilginin anlaşılabileceği bu çalışma, bir diğer anlamda da mensup olunan medeniyetin estetik incelemesi olarak şekillenmiş denilebilir.
1965 yılında yayınlanan bu şaşırtıcı çalışmanın ardından dünya sosyal psikoloji alanının önemli isimleri olan D. Krech ve R.S.Cruchfield'den çevirdiği "Sosyal Psikoloji" adlı kitapla adeta sosyal psikoloji alanında ülkemizin en önemli ismi haline gelmiştir Erol Güngör.
KENDİ DEĞERLERİYLE İSLÂMİYET'İN TEMELLERİNİ PEKİŞTİRMİŞTİR
Erol Güngör'e göre İslâm medeniyeti getirdiği manevi değerler bakımından çok üstündür. Bu üstünlük sayesinde karşısındaki diğer sistemleri yenilgiye uğratmıştır. İslâm medeniyetinin sahibi ve muhafazasıyla sorumlu konuma geçen Türkler ise kendi değerleriyle İslâmiyet'in temellerini pekiştirmiştir.
Bu nedenle kendilerinden olmayanlara karşı hiçbir özenti göstermeyen Türkler, başkalarının da kendilerine katılmakla büyük bir mutluluğa kavuşacaklarına inanmışlardır. Başka halkların Müslüman olması onlara ait bir tercih olarak bırakılmıştır. Bu sebeple Türk tarihinde zorla din değiştirme hadisesi hiç görülmediği gibi, din propagandasına da pek rastlanmamıştır.
Türkiye yüzlerce yıl birçok dinin ve siyasi cemaatin sığındığı bir yer olmuştur. Hatta Yahudi düşmanlığının görülmediği tek yer Türkiye'dir. Örneğin Türkler İspanya'daki engizisyondan kaçan Müslümanlara yardım ettikleri gibi Yahudilere de yardım etmişlerdir. Ayrıca Türkler binlerce Yahudi'ye İstanbul'da rahat bir hayat temin etmişlerdir.