Çok katmanlı bir kapitalizm eleştirisi
Okja, artılarına baktığımızda kapitalizme ve et endüstrisine karşı getirdiği eleştirilerle doğru mesajlar veriyor. Aile dostu bir bilimkurgu macerası çerçevesinde insan-hayvan dostluğunu, naifliğini ve doğayı kutsayan bir görüntü çizen Joon-ho Bong, fast food endüstrisini, mezbahaları ve hayvana karşı şiddeti bazen hiciv yoluyla bazen kâbus gibi bir gerçeklik hissiyatıyla akılda kalıcı sekanslarla eleştiriyor.
Chan wook-Park ve Kim ki-Duk ile beraber Güney Kore sinemasının en önemli üç yönetmeninden biri olan Joon-ho Bong, 50 milyon dolar bütçeyle Netflix için kotardığı yeni filmi Okja'da kendi sinemasının kodlarını kullanmayı sürdürüyor. Çarpıcı bir fikri hiciv dolu mizansenlerle destekleyen Joon ho-Bong'un bu yaklaşımı özellikle yaratık filmlerinin klasik anlayışını yapı bozumuna uğratan The Host (2006) ile zirveye çıkmıştı.
Netflix'in bu sene Cannes Film Festivali'ne damgasını vuran Okja filmi bu senenin en çok ses getiren filmlerinden biri oldu.
Güney Kore'nin dağlarından New Jersey'nin sınai et üretim fabrikalarına uzanan hikâyesiyle Okja filmi, mükemmel bir taşlama yeteneğine sahip. Günümüz modern kapitalist yemek zincirinin karanlık yüzünü gözler önüne sermekle kalmayan film seyirciyi, doğruculuğu ile hem rahatsız etmeyi, yürekleri ısıtan hikâyesiyle de gözyaşlarına boğmayı başarıyor.
RENKLİ BİR EKOLOJİK MUHTEŞEMLİK İLE KARANLIK BİR ATMOSFER
Joon-ho Bong'un sinemasal dehası en zayıf filminde bile kendini gösterirken Darius Khondji'nin mükemmel sinematografi çalışmasından ve Okja'nın oldukça gerçekçi gözüken CGI tasarımından büyük destek alıyor. Hem hikâye anlatısı hem görsel dünya bakımından filmin her kesimden izleyiciye hitap etmesi de duygusal artıları arasında yer alıyor.
Hollywood'un finanse ettiği, yıldız oyuncuların yer aldığı ve dili İngilizce olan yüksek bütçeli bir filmde başrolü Korece konuşan bir çocuğa vermek Netflix'in güzelliği olsa gerek.
Pırıltılı bir zekâsı olan yönetmen Joon-ho Bong'un film yapma ustalığını Okja filmi ile bir kez daha sergiliyor. Zorlamasız bir şekilde tonlamalar hatta türler arası değişkenlik gösteren yapısıyla, filmin sahnelerinin dram ve coşku dolu olması, seyirciyi çok katmanlı bir kapitalizm eleştirisi ile baş başa bırakıyor. Yönetmen, Snowpiercer filmi de dâhil olmak üzere Okja ile sadece heyecan verici filmler değil aynı zamanda duygusal yumruklar atabilen filmler yaptığını kanıtlıyor.
Okja sağlam bir sinematografiye sahip. Yönetmenin kendi topraklarında geçen aydınlık renkli bir ekolojik muhteşemliği yakalayan film görüntüleri, oradan ayrılınca karanlık bir atmosfere geçiyor. Böylece filmin tonu ile görsel ton birbirini yakalıyor.
Filmin kimyası ile uyuşan abartılı karakterler bahsettiğim harika görsel efektlerden de faydalanarak daha kabul edilir bir hal alıyor. Tüm bu absürtlüğe inandırıcılık ve hayat katan 13 yaşındaki küçük aktris Ahn Seo-hyun ve garip bir deli kapitalist canavar portresi çizen Tilda Swinton başta olmak üzere farklı türde oyunculuklar yer alıyor.
"Artistik özgürlük" denilen olguya Hollywood yapımlarında çok rastlanılmadığından, ünlü oyuncuların alışılmış hallerinin dışına çıkmasını sağlayan Netflix belki de artistik özgürlüğünün önünü açacak bir yapıya sahiptir.
HEM ACIYI HEM SEVGİYİ FARK EDEBİLEN ZEKİ VE DUYGUSAL BİR CANLI
Dünya nüfusunun açlık sınırına geldiği bir gelecekte geçen Okja, güçlü bir şirket tarafından üretilen bir domuz/fil karışımı canlı türünün 26 yavrusunun dünyanın çeşitli bölgelerine gönderilerek gelişimlerinin beklenmesi ve tanıtım amacıyla on yıl sonrasında bu hayvanlardan en sağlıklısına ödül verilmesini konu alıyor.
Bu sevimli yaratıklardan biri olan Okja Güney Kore'de mütevazı bir çiftçinin, Meji'nin büyükbabasının yanında büyüyor ve anne babası olmayan 13-14 yaşlarındaki Meji'nin en yakın dostu haline geliyor. Tabii şirket on yılın sonunda Okja'yı koparıp alınca Meji için onu kurtarmak neredeyse bir ölüm kalım mücadelesine dönüşüyor.
Okja genetiği ile oynanmış ve daha fazla et üretmesi için dizayn edilmiş yukarıda da bahsedildiği gibi domuzla hipotalamus benzeri bir hayvan. Hayatını Mija ile dağlarda geçiren bu hayvan et fabrikasına götürülmek istenince hikâye başlıyor ve filmin başlarında yer alan, Okja'nın Mija'nın hayatını kurtardığı sahne, onun hem acıyı hem sevgiyi fark edebilen zeki ve duygusal bir canlı olduğunu anlamamızı sağlıyor.
Adeta işkence olarak değerlendirilmesi gereken tüm "olağan" işlemlerden sonra Okja'nın gözündeki ışığın söndüğünü yerine korku ve acının geldiği görülmektedir. Okja'nın yaşadığı bu akıl almaz acıya şahit olurken, bunun aslında et fabrikalarında her gün milyonlarca hayvanın başına geldiğine tanık oluyoruz.