Şeyhülislâm Ârif Hikmet’in konağı
On dokuzuncu yüzyılda Osmanlı devletinde görevli olan Bey, Paşa ve devletin önemli görevlerinde bulunan ricalin yalı, konak ve köşkleri, devrin siyasi, edebi ve sosyal konularının konuşulup tartışıldığı birer okul gibi hizmet verdi. Bu tür yapıları açan ve buralara katılanları himaye eden devletli kadrosu hem gelişme ve ilerlemelere yabancı kalmayan çekirdek bir kadronun oluşmasına hem de bazı görüşe ve düşüncelerin müdavimlere rahatça aktarılmasına yardım etti.
Son devir Osmanlı âlimleri arasında önemli bir yeri olan Ârif Hikmet Bey'in konağında, özellikle edebi ve ilmi konuların konuşulduğu, burada bulunanların görüşlerini serbestçe dile getirebildiği bilinir. Paşa'nın şiirle olan münasebeti neticesinde de toplantılarda şiir ve edebiyat konularının da kolayca konuşulabildiği aktarılır. Bu bilgilerden yola çıkarak Arif Hikmet Bey'in kişiliği ve konağındaki sohbetleri inceliyoruz.
ÂRİF HİKMET BEY KİMDİR?
İstanbul doğumlu olan Ârif Hikmet Bey'in büyük dedesi I. Mahmud devri vezirlerinden Malatyalı İbrâhim Paşa, dedesi I. Abdülhamid devri vezirlerinden Reîsülküttâb Râif İsmâil Paşa (ö. 1776), babası ise III. Selim devri kazasker ve nakîbüleşraflarından İbrâhim İsmet Bey'dir (ö. 1807).
Ârif Hikmet 1796'da müderris pâyesi alarak ilmî ve edebî çalışmalara başladı. 1814'te hacca gitti. Daha sonra sırasıyla Kudüs (1816), Mısır (1820) ve Medine (1823) kadılıklarında bulundu. 1829'da nüfus tahrir işlerine nezâret etmek üzere Rumeli'de görevlendirildi. Seyyid olması dolayısıyla bir yıl sonra nakîbüleşraf, 1833'te Anadolu kazaskeri, 1838'de Rumeli kazaskeri oldu. Ertesi yıl Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye âzalığına, hemen ardından da Rumeli müfettişliğine getirilerek Osmanlı Devleti topraklarında eğitimin yaygınlaştırılması maksadıyla kurulan Meclis-i Maârif-i Muvakkat'a üye seçildi. Mekkîzâde Mustafa Âsım Efendi'nin vefatı üzerine 11 Aralık 1846'da şeyhülislâm tayin edildi.
Bu görevde yedi buçuk yıl kadar kaldı. Sultan Abdülmecid devrindeki Softalar Vak'ası'nda müsamahakâr davrandığı için azledildi (24 Mart 1854). Yerine tayin edilen Mehmed Ârif Efendi'nin 1858'de ölümü üzerine ikinci defa şeyhülislâmlığa getirilmesi söz konusu olduysa da Sadrazam Âlî Paşa ile arasının açık olması dolayısıyla tayini gerçekleşmedi. Ârif Hikmet 22 Mart 1859'da İstanbul'da vefat etti, Üsküdar Nuh Kuyusu'nda Kartalbaba Tekkesi (bugün Kartalbaba Camii) karşısında bulunan hazîreye defnedildi.
12 BİN CİLTLİK KÜTÜPHANE
Son devir Osmanlı âlimleri arasında önemli bir yeri olan Ârif Hikmet Bey, nâdir eserlerden meydana gelen 12 bin ciltlik bir kütüphaneye de sahipti. Bunlardan beş bin kadarını Medine'de Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında inşa ettirdiği (1853-1855), bugün de kendi adıyla anılan kütüphaneye vakfetmiştir.
Ahmed Cevdet Paşa'nın, çok istifade ettiğini belirterek, başka hiçbir yerde bulunmayan nâdir kitaplardan meydana geldiğini söylediği İstanbul'daki kitapları ise ölümünden sonra yeğeni Beykozlu İzzet Bey'e intikal etmiş, bunlardan bir kısmını İbnülemin Mahmud Kemal satın almış ve kendi kitaplarıyla birlikte İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'ne bağışlamıştır. Kuzguncuk'ta babası adına yaptırdığı çeşme de (1812) diğer hayratı arasındadır.
ESKİ ŞİİRİN SON TEMSİLCİLERİNDEN
Klasik tarzda şiirler yazan ve şiirlerinde Nef'î, Nâbî ve Nedim'in etkileri görülen Ârif Hikmet Bey, eski şiirin "bakıyyetü's-selef" denilen son temsilcilerinden biri olarak tanınmaktadır. Nâmık Kemal onun II. Mahmud devrinin en gözde şairlerinden biri olduğunu belirtmektedir. Üç dilde yazdığı şiirlerini topladığı divanından takdirle bahseden Cevdet Paşa ise bilhassa Arapça şiirlerini çok beğenir. Onun ilmî ve edebî şahsiyetinden övgüyle söz eden bir başka kişi de Ziyâ Paşa'dır. Ârif Hikmet geniş bilgisi, okumaya ve kitaba düşkünlüğü, nâdide kitaplara sahip kütüphanesi ve cömertliği yanında konağını devrin bilgin, şair ve diğer sanatçılarının toplandığı bir merkez haline getirmesiyle de tanınmış ve birçok sanatçı, ilim adamı ve şairle yakın dostluklar kurmuştur. (TDV, İslamansiklopedisi, ÂRİF HİKMET BEY, Şeyhülislâm - Mustafa L. Bilge]
ŞEYHÜLİSLÂM ÂRİF HİKMET'İN KONAĞI
19. yüzyılda Osmanlı devletinde görevli olan Bey, Paşa ve devletin önemli görevlerinde bulunan ricalin yalı, konak ve köşkleri devrin siyasi, edebi ve sosyal konularının konuşulup tartışıldığı birer okul gibi hizmet verdi. Bu tür yapıları açan ve buralara katılanları himaye eden devletli kadrosu hem gelişme ve ilerlemelere yabancı kalmayan çekirdek bir kadronun oluşmasına hem de bazı görüşe ve düşüncelerin müdavimlere rahatça aktarılmasına yardım etti.
Sanatkâr hamisi olarak da düşünebilecek bu insanların evleri, yerli ve yabancı âlim şair ve yazarların hiçbir ücret ödemeden kalabilecekleri mekânlardı. Misafir olarak gelenlere hanegi, ismi verilirdi.
Arif Hikmet'in konağı da edebi ve ilmi konuların konuşulduğu, burada bir araya gelenlerin görüşlerini serbestçe dillendirebildikleri bir mahfildi. Paşanın şiirle olan yakın ilgisi, toplantılarda şiir ve edebiyat konularının da konuşulmasını kolaylaştırdı. Konağını bir mahfile çeviren paşanın devrin âlim ve şairlerini himaye ettiği ve geçim sıkıntısında olan şair ve yazarlara yardım ettiği bilinirdi.
Bilal Kemikli bir yazısında onun bir hami olarak niteliğini şöyle dile getirir:
"Arif Hikmet'in himayeci tavrı, sadece icaze ve ikram şeklinde maddi boyutta değildir. Bazı şairleri divan tertip etmeleri hususunda teşvik etmiş, kimilerini de eserlerine manzum ve mensur takrizler yazmıştır. Böylece onun manevi açıdan da himayeci bir tavır sergilediğine tanık olmaktayız. Bu meyanda onun muhitinde bulunun bazı şair ve müellifleri tespit etmek mümkündür."
KONAĞIN MÜDAVİMLERİ
Konağın belli başlı müdavimleri arasında Keçecizade İzzet Molla, Sahaflar Şeyhizade Esat Efendi, Tahir Selam, Ziver paşa, Ziya Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Kazasker Seyfüddin Efendi, Byaburtlu Zihni, Fatin Davut, Şeyh Zaik, Galip Said Mehmet Paşa vardır. Toplantılar burada hazır bulunanların yetişmesine imkân sağlamıştır.
Paşa, Arap edip ve âlimleriyle de irtibata geçmiş, onları da konağına davet etmiştir. Bu âlimlerden biri olan meşhur müfessir Alusi, konakta bir süre haneği olarak kalmış ve bu sırada da paşanın evinde düzenlenen ilmi ve edebi konuları konuşulduğu sohbet toplantılarına katılmıştır. Alusi, konakla ilgili şu bilgileri vermektedir:
"Müzakerelerimiz ilmi bahislerin denizi olan şerefli meclislerinde geçmiştir. O, ilmi ve ilim ehlini severdi. Öyle ki, başka işi yokmuş gibi ehli ile her an birlikte olmaya gayret gösterirdi. İlmi ve edebi meyvelerin derildiği bu meclisler saatler alırdı."
Alusi, Şeyhülislam Arif Hikmet'in konağındaki ilmi ve edebi sohbetlerden çok fazla yararlanmış olmalıdır ki hamisi kabul edilebilecek Şeyhülislam Arif Hikmet'in hayatını konu alan bir eser kaleme almış ve onun mahfilinde tuttuğu bazı notları daha sonra kendi eserlerinde de kullanmıştır. (Turgay Anar, Mekândan Taşan Edebiyat, Şeyhülislâm Ârif Hikmet'in konağı sf. 409,410,411 )