Gariplere garip penceresinden bakan bozlak ustası
Garibi, garipliği iyice içine sindirmiş olan saz ve söz ustası Neşet Ertaş eserlerinde “garip”i sadece mahlas olarak kullanmaz, bazı eserlerine isim de yapar. Bu nedenle onun eserlerini bir feryat, bir ses olarak okuyup, dinlemek gerekir. “Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk, varlığını görmedik ki yoksulluktan şikâyet edelim” diyen bozlak ustası Neşet Ertaş, yoksul insanların, garip insanların feryatlarını, acılarını, ezilmişliklerini dile getirmeyi kendisine bir vazife bildi. O, gariplere garip penceresinden bakabilen bir bozlak ustasıydı.
Zaten ben garibim anadan doğma/garibin gönlünü bilmeyen dünya…
Sayısız eser yazmasına rağmen hiçbir eserinde adını soyadını kullanmayan gönül aşığı, kendisini Neşet Ertaş olarak hatırlatacak, duyuracak ve kendisini en iyi şekilde ifade edecekti. Sayısını kendisinin bile bilmediği ve çok sayıda esere imzasını atan Anadolu'nun yanık bağırlı aşığı hem bir hoca hem bir usta hem de bir ruh ikizi olarak gördüğü babasının tavsiyesi ile türkülerinin çoğunda "garib"i mahlas olarak kullanmış ve kendisine bir misyon edinmişti: "Ben küçük yaşlarımda bile bazı türküler üretirdim ama bu türkü benim demezdim, öyle çalardım türküleri. Babam arif kişiydi, bir gün dedi ki, oğlum sen bir şeyler yapıyorsun, kendin türküler söylüyorsun ama sonunda bir şey demiyorsun. Hayli türküler üretiyorum, adım soyadım yok. Sonuna bir şey ekleyim mi dedim babama, o da bizler garibiz oğlum, bize garipler derler, gönülde gariptir, dedi… Soyadı yokken bize garipler derlermiş. Gerçekten de biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, abdal diye nitelendirilmiş, aşağılanmışızdır. İşte oradan kaldı, türkülerimin içinde garip adı geçer."
Bestelediği ve söylediği türkülerle milyonlarca kişinin gönlünde taht kuran ünlü ozan Neşet Ertaş'ın türküleri dilden dile dolaştı. Öyle ki, ''Bir türkünün aslını dinlemek isteyen varsa ben buradayım hala yaşıyorum'' demişti.
GARİPTİR
Boynunu bükerek gelip geçenin
Kederi gariptir, halı gariptir
Her köşe başında avuç açanın
Kederi gariptir, eli gariptir.
Hakkı vardır yetimlerin, dulların
Senin olsun türlü taam balların.
Hak rızası için diyen kulların,
Yüreği gariptir, dili gariptir.
Yardım etmiyorsan bari hor görme,
Vurmuş felek zaten bir de sen vurma.
Vurup da garibin omuzun kırma
Omuzu gariptir, kolu gariptir
BİR BAŞINA, TEK ODALI EVLERDE YAŞADI
Türkülerinde "Garip" mahlasını kullanan "Bozkırın Tezenesi" Neşet Ertaş, "Yalan Dünya" başta olmak üzere dillerden düşmeyen eserleriyle Anadolu insanının gönlünde taht kurmaya devam ediyor.
Garip gezdim el içinde,
Halden bilmez kul içinde,
Bunca acı dil içinde
Az mı çektim az mı çektim.
Gönül aşığı bu türküsünde de aç susuz, cebi parasız ve yüreğinde toprağından götürdüğü dertleri, sıkıntıları ile kalabalığın arasında boğulduğu günlere değinir. Koca şehrin içinde kimsesiz, bir başına, yurdundan yuvasından koparılmış bir ceylan misali herkesten kaçıyordu. Bu şehirli, süslü insanların arasında yalnızlıkla baş başa kalması sadece İstanbul yıllarında değil Ankara ve Almanya' da yaşadığı yıllarda da oldu. Bir başına, tek odalı evlerde yaşadı ve ne koca şehre ne de insanlara alışabildi. Maalesef geçim derdi onu kendini anlamayan, derdinden haberdar olmayan, içinde gizli dertleri ile o şehirlerde o insanların arasında yaşamaya mahkûm etti. Bütün bu yaşadıklarını gariplik teması içinde sevenlerine ulaştırdı.
GÖNLÜNE KİMSEYİ KOYUP SEVEMEDİ
Yandı ciğer yandı bir su veren yok,
Azgın yaralara melhem süren yok,
Bir garibim şu halim bilen yok,
Yandı garip bağrım nar oldu gitti.
Yine Bir Hal Oldu adlı eserinde, kendi yaşamındaki sevdasına, aşk penceresinden bakarak onu yaşayamadığına, ona kavuşamadığına değinir. Sevdiğine kavuşamayıp ve sonrasında yüreğinde kalan o sevda közü üzerine Leyla Hanım ile evlenip mutlu olamadığı anlayarak ayrılmıştı. Yüreğinde yanan aşk ateşi o kadar büyük o kadar derinindi ki gönlüne kimseyi koyup sevemedi. Gönül yarası durmaksızın kanıyor, garip gönlünden anlayan, bilen kimseyi bulamıyordu. Çektiği sevda acısını garipliği içinde haykırma fırsatı buldu.
EKMEK DAVASI İÇİN YANAN GURBET ATEŞİ
Gurbet elde garip olan garibim,
Derdin deryasına dalan garibim,
Sevdiğinden ayrı kalan garibim,
Ne yaşamış ne yaşıyor ne yaşar.
Gurbete gidenin içinde elbet bir de aşk ateşi vardır. Bir dörtlükte bu kadar çok garip kelimesinin geçmesi garibin, garipliğin Neşet Ertaş'ı ne kadar tamamladığını ve onunla ne kadar bütünleştiğini gösterir.
Gurbet elin gariplerdir yolcusu,
Dolar yüreğime hasret acısı.
Aman beyler garip olan gülemez,
Gariplik derdini çekmeyenler bilemez.
Saz ve söz ustamız gariplik duygusunu ancak yaşayanların bileceğini yine memleket hasretini çekenlerin, gurbet ellerde yaşayanların ancak kendisi gibi garip, yoksul, kimsesiz insanlar olacağını bizlere anlatır. Ekmek davası için vatanını, memleketini bırakıp gurbette yaşayan elbette yoksul insanlardır. Kendisi de bir garip olan ve gurbete düşen, çoğu zaman feleğin kendisine gülmediğine şahit olan ve derdini kendisi gibi olamayan insanların arasında yaşayan Neşet Ertaş'tı. Gariplere gülmek sanki yasaktı ve her şey onların aleyhinde gibi bir durum vardı.
Garibin halından bilen yok burada,
Garibin yüzüne gülen yok burada,
Garibin gönlünü bilen yok burada,
Kader benim yollarımı bağlama.
KENDİ KİMSESİZLİĞİNİ SAMİMİYETLE ANLATTI
Ayrıldı sıladan bizim yolumuz,
Eşe dosta malum olsun halımız.
Korkarım gurbette kalır ölümüz,
Garip ölüsüne ağlar bulunmaz.
Halk aşığımız burada da garipliği yine gurbet temasıyla işlemiştir. Başka memleketlere gitmek zorunda kalışını, yalnız oluşunu ve derdini anlatamayışını kendi üslubuyla bizlere aktarmıştır. Ve en önemlisi de ölüsünün vatanında değil de gurbette kalacağından korkar. Çünkü küçük yaşta memleketinden kopan Ertaş, sıla özlemi ile doludur. Bir de garipliği o kadar acı o kadar üzücü bir noktadan ele almış ki garibin ölüsüne ağlayan bile bulunmaz der ve böylece kendi kimsesizliklerini ve gerçek bir garip oluşunu samimi bir dille söylemiştir. Çünkü biliyor ki kendisi de hayat yolunda yolunu bulmaya çalışan bir garip.
Asırlık bir kültürel mirasın son temsilcisi, Anadolu'nun yaşayan efsanesi Neşet Ertaş yaşamı boyunca yaşadığı sıkıntıları, çektiği acıları, yoksulluğunu, ezilişini ve horlanışını bizim sesimizle bizim sözümüzle kelimelere döktü. Bütün gariplere tercüman olarak bizlere ulaştırdı ve o engin gönlü ile bütün bunları bizlerle paylaştı. Allah vergisi yeteneği ile sanatın, müziğin özünü yüreğinde hisseden ve bunu hiçbir yapmacılığa, hiçbir gösterişe tevessül etmeden içinden geldiği gibi samimice bütün her şeyini sanatsever halkı ile paylaşmaktan çekinmedi. O hayallerin, semaların sanatçısı değil gönüllerin sanatçısı olma yolunda idi…(Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi, Neşet Ertaş Türkülerinde Gariplik Teması)
Türkülerinde ve yazdığı şiirlerde hep "Garip" mahlasını kullanan Neşet Ertaş, "Yalan Dünya", "Vay Vay Dünya", "Kırşehir'in Gülleri", "Neredesin Sen", "Gönül Dağı", "Mühür Gözlüm", "Zülüf Dökülmüş Yüze", "Yaraladı Bu Aşk Beni", "Yolcu", "İki Büyük Nimetim Var", "Hapishanelere Güneş Doğmuyor", "Evvelim Sen oldu, Ahim Sensin", "Seher Vakti", "Aşkın Beni Deli Eyledi", "Deli Boran", "Dertli Yoldaş", "Dinek Dağı" gibi dillerden düşmeyen türküleriyle Anadolu halkının kalbinde taht kurdu. Anadolu'nun gözü kulağı Neşet Ertaş'ı sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.
NEŞET ERTAŞ'IN SESİNDEN KENDİ HAYAT HİKÂYESİ
Kırşehir Belediyesi, heykelini yaptırmak istediğinde kabul etmedi. "Beni yapmayınız efendim, rahmetli babamı yapınız. Zira benim tüm sanatım babamdandır. Neyim varsa ondan öğrendim." dedi. Ustayı kırmadılar, Kırşehir Terme Caddesi'ne babasının heykelini koydular, dizinin dibine de Ertaş'ın çocukluğunu. Vasiyeti üzerine Kırşehir'deki babasının mezarının yanına defnedilen Ertaş, hayatını kendi sözleriyle şöyle anlatmıştı: