'Yunus Emre Oratoryosu' Zorlu PSM'de sahnelenecek
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Bale bölümü sanatçılarınca sahnelenen "Yunus Emre Oratoryosu", 10. Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapsamında Zorlu PSM'de seyirciyle buluşacak.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen "10. Uluslararası İstanbul Opera Festivali" kapsamında ilk yerli ve milli Türk oratoryosu "Yunus Emre" seyirciyle buluşacak.
Ahmet Adnan Saygun'un 13. yüzyılda yaşayan halk ozanı ve düşünürü Yunus Emre'nin kaleme aldığı şiirlerden bazılarını kullanarak hazırladığı "Yunus Emre Oratoryosu", İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sanatseverlerin beğenisine sunulacak.
Uğur Seyrek'in koreografi ve rejisi ile Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde (PSM) sahnelenecek eserde, orkestra, koro ve dansçılar aynı sahneyi paylaşacak.
Esere ilişkin açıklamalarda bulunan Seyrek, Yunus Emre Oratoryosu'nun Saygun tarafından çok kısa bir sürede yazıldığını ve ilk kez Ankara'da 25 Mayıs 1946'da seslendirildiğini hatırlattı.
"YORUMLAMASI ZOR VE RİSKLİ BİR ESERDİ"
Seyrek, eserde daha çok Yunus Emre'nin insan üzerine yazdığı metinlerinden yola çıkıldığına işaret ederek, "Her insanın olmak istediği 'felsefi boyuttaki bir insan' ne demek? Bir türlü onu başaramıyoruz, ulaşmaya çalışıyoruz. Ne yaparsak daha iyi bir insan olabileceğiz? En azından bunun hatırlanması adına bu eser gerçekten önemli." diye konuştu.
Dünya prömiyeri 23 Şubat'ta Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası'nda gerçekleştirilen eserin baleye uyarlanmasında zorlu bir süreç yaşadıklarını dile getiren Seyrek, "Yunus Emre Oratoryosu normalde senfonik düzende yapılmış, oturarak söylenen bir eser. (Bu anlamda) metin üzerinde çok uğraştık. Benim 8-9 ayımı aldı. 13 bölümden oluşuyor. Ses düzeyi felsefi boyutla, dansla birleştiği zaman bir yere vardık. O yönden kendimi şanslı hissediyorum. Gerçekten yorumlaması zor ve riskli bir eserdi." ifadelerini kullandı.
"ESERİN DANSLA BULUŞMASI İLE ORTAYA ÇIKAN ÇAĞDAŞ BİR YORUM OLDU"
Uğur Seyrek, geçen sezonda toplam 6 temsil yapan esere seyirciler tarafından sürpriz geri dönüşler aldıklarını aktararak, şunları anlattı:
"Herkes eseri oratoryo olarak biliyordu. Sonra eserin dansla buluşması ile ortaya çıkan çağdaş bir yorum oldu. Bu eserde insan bugün nasıl yaşıyorsa sahnede de öyle. Bomboş bir sahne ve birkaç tane bugün izlediğimiz televizyon kanalları var. Genelde modern bir insanın yaptığı, elinde kumanda devamlı oradan oraya atlarsınız, ilginiz bir şey çekene kadar. Bu benim de zaman zaman yaptığım bir şeydir ve burada ne kadar duyarsız olduğunuzu anlıyorsunuz. Yani (sahnede) modern bir insanın egoist olduğunu görüyorsunuz."
Hayatta maddi olan hiçbir şeyin değeri olmadığına dikkati çeken Seyrek, "Önemli olan mutluluğu yakalayabilmek. Az ve özü yaşama yayabilmek, insan olma duyguları ile paylaşabilmek, egomuzu azaltmak işte bunları yapabiliyorsak eğer Yunus Emre'nin insanı olma şansımız olabiliyor ama bildiğiniz gibi zor oluyor." değerlendirmesinde bulundu.
"HER PROVADA KENDİMLE YÜZLEŞME FIRSATI BULDUM"
Eserin baş dansçılarından İlke Kodal, sahnede yaşamı, ölümü, hayatın döngüsünü, aşkı, sevgiyi ve arayışı temsil ettiğini söyleyerek, şunları kaydetti:
"Aslında insanın özünü temsil ediyorum. Böylesine derin bir yolculukta bu arayışta olmak beni çok heyecanlandırdı ve her provada gerçekten kendimle yüzleşme fırsatı buldum. Umarım izleyenler de kendilerinde bir şeyler bulurlar ve eminim ki eserin içerisinde olan opera ve dansçı arkadaşlarım da kendilerinden bir şey bulmuşlardır."
Kodal, Yunus Emre'nin kaleme aldığı eserleri zamanla anlayabildiğini ifade ederek, "Burada küçücük bir hareketi bile sonsuz tekrarlarla yapıyoruz en iyi hali olsun diye ve bir şekilde Yunus Emre'nin ve Adnan Saygun'un bütünselliğini sürekli prova yaparak içselleştirmeye çalışıyorum." şeklinde konuştu.
"SAHNEDE HERKES KENDİ KARAKTERİNİ ORTAYA KOYUYOR"
Dansçı Mustafa Çağatay Özmen, bugün insan olmanın dünyada en zor şeylerden biri olduğu yorumunda bulunarak, şöyle konuştu:
"Aslında herkes (sahnede) kendi karakterini ortaya koyuyor. Eserde birazcık hislerinizi dinlemeyi değil de hislerinizin önüne geçmeniz gerekiyor. Çünkü sahneye çıktığınızda yapacağınız danslar aslında sizin koreograflarınızı değil, kim olduğunuzu gösteriyor."
Librettosunu Seyrek'in yanı sıra Işık Noyan'ın kaleme aldığı eserde, soprano Özgecan Gençer, mezzosoprano Deniz Likos, tenor Hüseyin Likos, bas Gökhan Ürben, gözyaşı Melike Koper, arayış Berfu Elmas, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, koro ve dansçıları yer alıyor.
Orkestranın Serdar Yalçın, koronun ise Aydın Karlıbel yönetiminde sahne alacağı etkinliğin kadrosunda 100'den fazla sanatçı bulunuyor.