Yüzyıllardır insanlığa ışık tutan düşünce insanı: Mevlana Celaleddin-i Rumi
Düşünceleriyle, tasavvufi öğretinin en güzel şekilde işlendiği eserleriyle insanlığa yüzyıllardır yol gösteren Mevlana'nın vefatının üzerinden 748 yıl geçti.
Tasavvufta Mevlevi yolunun öncüsü, ilahi aşka adadığı 66 yıllık ömrü süresince insana ve hayata dair kapsayıcı eserler bırakan Türk-İslam düşünürü ve mutasavvıf Mevlana Celaleddin-i Rumi, vefatının 748. yılında anılıyor.
"Gel" çağrısıyla hemen hemen tüm dünyada tanınan, Batı dünyasında "Anadolulu" anlamına gelen "Rumi" olarak anılan Mevlana, insanlığa yüzyıllardır yol gösteriyor.
Mevlana, 30 Eylül 1207'de, günümüzde Afganistan'ın kuzeyindeki Belh şehrinde hayata gözlerini açtı. Asıl ismi Celaleddin Muhammed olan büyük düşünce insanının annesi Mümine Hatun, babası Horasan'ın büyük alimlerinden "Sultanü'l-Ulema" yani "Alimler Sultanı" diye tanınan Bahaeddin Veled'dir.
Mevlana, babası Bahaeddin Veled, annesi Mümine Hatun, ağabeyi Alaaddin Muhammed ve kız kardeşi Fatıma Hatun ile, dünyaya geldiği Belh'ten, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle ayrıldı.
"Bu çocuk dünyadaki aşıkların gönüllerine ateş salacak"
Konya'da son bulacak yolculuğuna böyle başlayan Mevlana ve ailesinin yolu Nişabur'da, büyük sufi Ferüdüddin-i Attar ile kesişti.
Mevlana'ya bir kitabını hediye eden Attar, Bahaeddin Veled'e Mevlana için, "Bu çocuğu aziz tut. Çok geçmeyecek, dünyadaki aşıkların gönüllerine ateş salacak." dedi.
Konya'ya gelene dek Mekke, Medine, Şam, Erzincan, Anadolu'nun muhtelif şehirleri ve son olarak da Karaman'da bir süre yaşayan Mevlana Celaleddin, 18 yaşındayken Karaman'da Gevher Hatun'la evlendi. Bu evlilikten, oğulları Bahaeddin Muhammed (Sultan Veled) ve Alaaddin Muhammed dünyaya geldi.
Mevlana, ilk eşi Gevher Hatun'un vefatından sonra evlendiği Kira Hatun'dan ise "Emir Alim" ve "Melike" isimli iki çocuk sahibi oldu.
Mevlana ve ailesi, 7 yıl Karaman'da yaşadıktan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın daveti üzerine 1229 yılında Konya'ya göç etti. 1231 yılında Bahaeddin Veled vefat edince, kendisinin halifelerinden Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizi Konya'ya gelerek Mevlana'nın manevi eğitimini üstlendi.
Belh'ten Konya'ya uzanan yolculuk boyunca konakladıkları yerlerde çeşitli alimlerden dersler alan Mevlana, Seyyid Burhaneddin'in isteği üzerine Halep ve Şam'da tahsil gördü. Seyyid Burhaneddin 9 yıllık eğitim sürecinin ardından Mevlana'ya halkı irşat ve öğretimle meşgul olması gerektiğini belirtti.
Yol arkadaşı Şems'le tanıştı
Konya'da 1240 yılından itibaren dini ilimleri öğretmeye ve halkı irşad etmeye başlayan Mevlana'nın ünü her tarafa yayılmaya başlamıştı.
Derviş Şems-i Tebrizi 1244 yılında Konya'ya gelip kendisiyle görüşünce, Mevlana üzerinde etki bıraktı.
Manevi alanda ilerlemeyi arzulayan ve bunun için mana adamlarının peşinde olan Mevlana, aradığını bu büyük arifte, Şems'te buldu.
Tanıştıktan sonra Şems'i evine davet eden, sadece onunla konuşmaya, başkasıyla görüşmemeye başlayan Mevlana, Şems ile tasavvuf hırkasını giydi, aşk, cezbe, vecd ve coşkuyla şiirler söyledi, semaya başladı. Artık Mevlana'nın meclisinde ney ve rebab nağmeleri yankılanıyordu. Mevlana, hayatının bundan sonraki bölümünde şiiri, musikiyi ve semayı kendisine yol arkadaşı edindi.
Olgunluk çağına doğru
Şems'in kaybolmasının ardından uzun bir süre keder yaşayan, asıl ismiyle Celaleddin Muhammed, hayatının olgunluk çağına doğru "aradığını kendinde bulduğunda" tarihte örneklerine az rastlanır biçimde ilahi aşkın ateşlediği "Mevlana" olarak toplumun huzurundaydı.
Dirayetli ve nüfuzlu bir babanın, kıymetli bir şeyhin ve büyük bilginlerin alim ve mutasavvıf olarak yetiştirdiği Mevlana, aldığı örnek eğitimle, edindiği sağlam ilimle, dinmek bilmeyen aşkıyla topluma büyük bir sevgi ve engin dünya görüşü aşıladı.
İnsanlığa armağanı: Mesnevi
Mevlana'ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Mevlana da Mesnevi'nin ilk 18 beytinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi'ye uzattı. Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık zaman diliminde, dünya çapında milyonlarca kişiye ulaşan Mesnevi'yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.
Hayata dair birçok konuya yer verdiği, dini bilgilerden, siyasetten, sağlıktan, insan ilişkilerinden bahsettiği ve 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için Mevlana, "Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır." dedi.
Ölümü "düğün gecesi" olarak anılıyor
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile anlatan Mevlana, 17 Aralık 1273'te bir pazar günü gurup vaktinde "sevgilisi"ne kavuştu.
Onun için ölüm, aşka ve sevgiliye kavuşmaktı. Bu yüzden öldüğü gün asırlardır "düğün gecesi" anlamına gelen "Şeb-i Arus" adıyla anılıyor.
Kentte her yıl aralık ayında Mevlana'nın vefatı ya da "gerçek alemde doğuşu" münasebetiyle törenler düzenleniyor. Farklı millet ve dinlerden insanlar, Şeb-i Arus'a katılarak Mevlana'yı anıyor.
Son yıllarda Türkiye'nin birçok kentinde bu "düğün" idrak ediliyor, Mevlana, dünyanın farklı yerlerinde de anılıyor.
"Canım tenimde oldukça Kur'an-ın kölesiyim. Ben Hakk'ın seçkin peygamberi Muhammed'in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım." diyen Mevlana, bütün eserlerinde Allah'a ve İslam Peygamberi Hazreti Muhammed'e sevgisini ilan etti.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir." sözleriyle gönüllerde kalıcı bir yer bulmak istediği anlaşılan Mevlana, insanlığa Mesnevi'nin yanı sıra şu eserleri bıraktı:
Divan-ı Kebir: "Büyük divan" anlamına gelen kitap, gazel, terkib-i bend ve rubailerden oluşan 40 bin beyitlik bir eserdir.
Fihi Ma Fih: "İçindeki içindedir, yahut içinde ne varsa o'dur" anlamına gelir. Mevlana'nın sohbetlerini içeren bir eserdir.
Mecalis-i Seba: "Yedi meclis" demektir. Mevlana'nın camilerdeki vaazlarını içerir.
Mektubat: Mevlana'nın devlet büyüklerine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır.