HAVADA DENİZ- LABİRENT SOKAKLARIYLA TUNUS

Tarihi şehirler görme serüvenimiz bütün hızıyla devam ediyor. Sen de kemerlerini bağla ve arkana yaslan. Hazır ol, yeeeepyeni bir macera peşindeyiz! Yeni rotamızı açıklıyorum.

"Hazır mısıııııın?"

"Neden bağırıyorsun Deniz?"

Çok heyecanlandığım için fazla sesim çıkmış olacak ki annem hemen müdahale etti.

"Bağırmıyorum annecim, heyecanlıyım sadece."

"Neye heyecanlandın acaba bu kez?"

Annemin ses tonundan yeni rotamızı henüz duymadığını anladım. Benim de sürprizi bozmaya niyetim yoktu.

"Hiiiç!"

Annem üstelemedi ve "cık cık"layarak uzaklaştı yanımdan. Ona söylemedim ama size söylememde sakınca yok.

Yeni rotamızı açıklıyorum: Tunuuus!


Tunus Afrika kıtasının kuzeyinde olan bir ülke. Afrika kıtasında olması onu Afrika ülkesi yapmıyor. Çünkü Tunus hem de Akdeniz ülkesi. Bütün bunlar nasıl mı oluyor? Tunus böyle farklılıklarla dolu. O yüzden çok heyecanlıyım. Ayrıca ülkenin bir kısmında Büyük Sahra Çölü var.

Düşünsene bir taraf deniz bir başka taraf çöl. Ne güzel değil mi?

Daha önce Fas'a gittiğimizde çöl turu yapmıştık. Hatırlıyor musun? O yüzden bu kez çöle gitmeyecekmişiz. Ben bir kez daha gitmek isterdim. Develerle çöle ulaşmamızı unutamıyorum. Belki bir sonraki sefere gideriz, kim bilir?

Tunus'ta başkent Tunis yani Tunus'a uçtuk. Başkentin adı ile ülkenin adı aynı. Havaalanından taksiye binip direkt otele yerleşmek istedik. Ama Tunus şehrinin eski şehir bölgesi olan Medina o kadar karışık ki kaybolduk.

Sokaklar tam bir labirent. Her köşe birbirine benziyor.

Elimizde eşyalarımız bir o yana bir bu yana yürüyüp durduk. Sonra annem bu işten sıkılıp etraftakilere oteli sormaya başladı. Otelin adını kimse bilmiyordu. En sonunda biri bize oteli buldu da sonunda odalarımıza yerleşebildik. Otel eski şehir bölgesinin ortasında babam "Klasik Tunus mimarisi işte" dedi. O nasıl oluyor ki diye sormadan önce etrafıma şöyle bir baktım.

Avluya açılan odalar, kuş sesleri, çiçekler, kocaman renkli kapılar... Hepsi kendini anlatıyordu sanki.

Çok da vakit kaybetmeden kendimizi sokaklara attık. Tunus şehrinin labirentlerinde kaybolarak turlamaya başladık. İlk durağımız nane çayı içmek için durduğumuz yerel bir çaycıydı. Çaycının taburelerinde oturup çoook şekerli nane çaylarını yudumladık.

Tunus'un en meşhur şeylerinden biri kapıları. Renkleri, desenleri öyle farklı ki. Hepsinin önünde fotoğraf çektirdim. Arkadaşlarıma da küçük kapı hediyeleri aldım. Kesin bayılacaklar! Büyüüük kapılar atların girmesi içinmiş. Öyle kocamanlar ki oradan ancak atlar geçer gerçekten. Bir de o büyük kapıların sanki tam karnında minik halleri var. O da insanlar içinmiş. Mavi, yeşil, sarı, kırmızı... Hepsinin ayrı anlamları varmış.

Şehrin her yeri zeytin ağaçlarıyla dolu. Bazısının altında oturup dinlendik. Bazısını uzaktan izledik.

Ülkede zeytin çok önemliymiş.

İsimlerde, sokaklarda zeytin hep başrolde. Hatta en ünlü camilerinden biri Zeytune Camii. Biz de oraya gidip Tunuslu kardeşlerimizle namaz kıldık. Beni gördüğüne sevinen yaşıtım çocuklar uzaktan bana bakıp gülümsedi. Uzaktan bakışmamız çok geçmeden koşturmalı oyunlara dönüştü.

Keşke bütün ülkelerdeki çocuklarla arkadaş olabilsem.

Camiden çıkıp bir şeyler yemek için şehrin başka bir kısmına geçtik. Tunuslular Arap ve Berberi yemekleri yiyorlarmış. Annem "Akdenizli oldukları için zeytinyağı hep ön planda ne güzel" dedi. Derya da ben de yediğimiz her şeyi çok sevdik.

Ertesi gün erkenden yola çıktık. Tunus'un bir başka ünlü şehri Sidi Bu Said'e gidecektik. Sidi Bu Said hakkında gitmeden araştırmalar yapmıştım. Evleri öyle güzeldi ki görmek için sabırsızlanıyordum.

Trene binip geçtiğimiz şehirle başkent arası çok yakındı. Yürüyerek şehrin merkezine ulaştık. Karnımız çok acıkmış olacak ki ilk gördüğümüz kafede hemen mola verdik.

Tunus usulü yediğim ton balıklı sandviçe bayıldım!

Anneme "Tarifini mutlaka alalım" dedim. Yokuş yukarı şehri turlarken gördüğümüz mavi-beyaz evlerin hepsinin fotoğraflarını çektim. Evlerin kenarından okyanus gözüküyordu. Manzara öyle güzeldi ki zeytin ağaçlarının birinin dibine oturup okyanusu izledik.

Sidi Bu Said dönüşü Kartaca'ya uğradık. Burası UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ndeki Kartaca Harabeleri'nin olduğu bölgeydi.

Kartaca, burada kurulmuş Fenikeli toplulukların yaşadığı şehirmiş. Ve şehir eski dilde "yeni kent" anlamına geliyormuş. Ve tarihte çook önemli bir yere sahipmiş. Uzun uzun babamdan bunları dinledik. Tabii biraz sıkıldık. O yüzden eski şehrin içinde Derya'yla yakalamaç oynamaya başladık. Kalıntıların arasına kaçıp durduğu için oyunu o kazandı! 😟

Şehre döndüğümüzde annem Bardo Müzesi'ni görmek istediğini söyledi. Ama orası bir süredir kapalıymış. Ben de oyun oynamak istediğim için buna biraz sevindim. 😊

Tunus turumuz bitti ve veda vakti geldi. Cami avlusunda oynadığım bütün çocuklara tek tek veda ettim. Onları da İstanbul'a davet ettim. Umarım gelirler… 😊

🖊 Nilüfer Taktak

🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.