HAVADA DENİZ- RENKLİ EĞLENCELİ SANATSAL BARCELONA
Bu kez babam çok heyecanlıydı. Evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa yürüyerek planlar yapıyordu. Babamın bu hali bize çok garip geldi. Sessizce yanına sokulup ne dediğini duymaya çalıştık. Sonra birden bize doğru dönüp "Barça!!" dedi.
Babam ne demek istiyordu?
Kendisi çevrim dışı olduğu için doğruca anneme koştuk. "Anne babam iyi mi?" dedi Derya. "E evet iyiii…" "Anlamsız bir şeyler diyor. Başka bir dil, belki de bir şifre!" dedim. "Ne diyormuş?" dedi annem. İkimiz bir ağızdan "Barçaaaa!" diye bağırınca annem kahkaha atmaya başladı. Meğer babam Barselona'ya gideceğimiz için çok heyecanlıymış ve Barselona futbol takımına bayıldığı için "Barça!" diye bağırıyormuş. (Barselona futbol takımının kısaltması Barça'ymış ve Katalanca'ymış). Şehre dair bu kadar gereksiz bilgi öğrendikten sonra büyük bir heyecanla işime yarayacak önemli bilgileri araştırmaya başladım.
Çünkü yalnızca iki gün sonra Barselona'da olacaktık!
Barselona'ya uçak yaklaşık 4 saatte falan indi. Babamın heyecanı bir yana annem de uçakta harıl harıl bir sürü şey okuyordu. Barselona sanat açısından da çok zengin bir şehirmiş. Eh annemin sanata meraklı olduğunu söylememe gerek yok... Derya ve ben de oyuncaklara meraklıyız.😀Uçaktan iner inmez şehrin içine dalmaya karar verdik. Hiç vakit kaybedemezdik çünkü.
Burası ünlü ressam Picasso, futbolcu Messi, ünlü mimar Gaudi ve Joan Miro gibi isimlerin şehri…
Yani birçok açıdan çok zengin. Gaudi, bütün bir şehri eseri gibi kullanmış. Her yerde onun izlerini gördük ve hepsi rengârenk ve çok eğlenceliydi! "Bir şehri keşfetmenin en kolay yolu sokaklarında kaybolmak" derim hep ben dedim biraz yüksek sesle. Herkes gülmeye başladı ama tavsiyeme de uydular.
Passeig de Gracia'ya girdik ilk olarak. Burası Barselona'nın en önemli caddelerinden biri.
Burada yürürken Casa Mila'ya rastladık. Burası Gaudi tarafından inşa edilen bir bina ama öyle güzel ki. Girintili, çıkıntılı ve renkli... Gaudi'nin yaptığı her şey masal gibi. Önünde hemen hep birlikte fotoğraf çektirdik. Casa Batllo da bu caddede bulunuyormuş. Buranın da Gaudi tarafından yapıldığını söylememe gerek yok sanırım.
Burası öyle güzel ki UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne bile girmiş!
Sonrasında caddede bir yere oturup şehrin meşhur paella'sını denedik. Öyle yorulmuşuz ki hemen otele gidip deliksiz uyku çektik. Ertesi gün gidecek bir sürü durağımız vardı. Müzeler, parklar, sokaklar... Barselona'nın sokaklarında yürümek çok keyifli. Dar sokaklarında koşturup durduk. Bazı kapılarda öyle güzel resimler vardı ki annem hepsinin fotoğrafını çekti. Hep birlikte şehrin tepelerinden birinde bulunan Park Güell'e gittik. Burayı da Gaudi yaptırmış, söylememe gerek yok sanırım. 😀 Park öyle renkli öyle güzeldi ki burada Derya ile bir sürü oyun oynadık. Park Güell'in dışında 4D sinema ile Gaudi'nin bütün eserlerinin macera dolu anlatımını izledik. Gerçekten çok eğlenceliydi!
Bizim oyun biraz fazla uzun sürünce annem duruma el koydu ve rotayı belirledi: Picasso Museum.
Picasso'yu hepiniz biliyorsunuz değil mi?
Hani şu ağzı yüzü bir tarafa bakan resimler çizen amca. Öfff böyle dedim diye annem yine bana kızacak. Picasso müzesini gezerken çok şaşırdım çünkü normal resimler de yapıyormuş! Böyle deyince annem yine kızdı. Babam da bana katılıp gülmeye başladı. Derya da müzeden çıkarken Picasso'yu çok sevdiğini açıkladı.
Aman biz sanat düşmanıyız sanki!
Picasso'dan çıkıp sonra da başka bir ressamın müzesine gittik: Joan Miro! Miro'yu ben bile çok sevdim. Öyle eğlenceli resimler yapmış ki… Ama şimdi mütevazi olamayacağım hepsini ben de çizerim!
Annem bu kadar müze gezdiniz size de ayıp olmasın der gibi bizi harika bir yere götürdü. Tibidabo Eğlence Parkı!
Burası çoook eskiden açılmış, Avrupa'nın en eski üçüncü eğlence parkıymış.
Tabii en eski haliyle kalmamış oyuncaklar merak etmeyin. Hepsini yenilemişler. Ha bir de bir ara burayı Disney bile istemiş ama İspanyollar kabul etmemiş. Burası hem çok eğlenceli hem de bütün şehir oyuncalara binince ayağının altına seriliyor. Tibidabo'da bütün aile harika vakit geçirdik.
Ve şehirden ayrılmadan önce beklenen an geldi. Babamın dört gözle beklediği, şehre gelmek için can attığı yere gidecektik: Camp Nou Experience. (Böyle yazınca havalı duruyor).
Burası kocaman bir stat.
Futbola ilgisi olmayanlar bile şehri gezerken buraya mutlaka uğrarmış. Basın alanları, soyunma odaları ve FC Barcelona Müzesi... Babamın eeen çok ilgisini çeken hatta çıkmaya zorlamak zorunda kaldığımız yer burası oldu. Hepimiz birer forma alıp adımızı yazdırdık. Sonra da statta poz verdik. (Bu da çok havalıydı doğrusu).
Son olarak Barceloneta'ya gittik. Burası şehrin sahil şeridi. Biraz yürüdükten sonra Port Vell'e ulaştık. Burası şehrin liman bölgesi. Alışveriş merkezi, restoran, sinema falan da bulunuyor. Biz de çoook acıktığımız için hemen mola verdik. Bir şeyler atıştırıp uçağımıza yetişecektik. Yemek bittikten sonra birden ayağa kalkıp "Barça, barçaaa!" diye bağırdım. Babamın kahkahalarıyla hep birlikte bağırmaya başladık:
Yaşasın Barça!
🖊 Nilüfer Taktak
🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu