12 Eylül idealizmi ezdi, FETÖ ve PKK’yı büyüttü
12 Eylül darbesiyle sağcı, solcu, İslamcı ve ülkücü... Bütün idealist gençlik hareketleri ezilirken, PKK ve FETÖ’nün önü açılmıştı. Darbecilerin ‘Neme lazım’cı gençlik hedefi ise, 15 Temmuz 2016’da yine gençler eliyle çöpe atıldı.
Türkiye yarı bağımsızlığına kavuşalı henüz yarım asır olmamıştı. Demokrasi tam oturmamış, Tek Parti sultasından yeni çıkmıştık. Dünya iki kutba ayrılmış; bir yanda ABD, diğer yanda SSCB vardı. Soğuk savaş bütün hızıyla sürüyordu. Türkiye'de sokaklar gezilemez, okullar okunamaz, fabrikalar işlemez hale getirilmişti. Grev, boykot, işgal, çatışma ve katliamlar sıradan olgular halini almıştı. Ülke kan ağlıyor, gençler ise kan kusuyordu. Devletin güvenlik güçleri olan bitene karşı etkin bir biçimde kullanılamıyordu/kullandırılmıyordu. Öğretmenler, mühendisler, doktorlar ve işçiler kutuplaşmışlardı. Polis iki kısma ayrılmıştı. Literatüre 'Kurtarılmış bölge', 'Girilmez sokak' ,'Sakıncalı mahalle' kavramları girmişti. Ülkenin yönetiminden sorumlu olanlar ise ipin ucunu kaçırmışlardı. Hükümetlerdeki istikrarsızlık, otorite zaafiyeti oluşturuyor, kamplara ayrılan gençler birbirleriyle çatıştırılıyor, cinayetler, banka soygunları, katliam girişimleri art arda yaşanıyordu.
ANTİEMPERYALİST NESİL
Örneğin kendilerini Devrimci gençlik olarak tanıtanlar, 'Kızıl Bayrak' ve 'Tam Bağımsız Türkiye' pankartlarıyla 'Enternasyonal Marşı' söylüyorlardı. 'Kahrolsun Amerika, Tam bağımsız Türkiye' en belirgin sloganlarıydı. İslamcılar, 'Kör dünyanın göbeğine Hak yol İslam yazacağız. Askerlerin miğferine/ Kağnıların tekerine/ Buda´nın tunç heykeline/Hak yol İslâm yazacağız' marşıyla toplanıyorlardı. Sokak duvarları bugünkü gibi 'Sev Genç'lerle değil, 'Dev Genç' yazılarıyla süslüydü. Farklı görüşlere ayrı kamplara bölünmüş olsalar da, ideolojilerinin ortak noktasında aslında 'Vatan Sevgisi' vardı. Bugüne oranla daha çok okuyan, düşünen, etkinlikler gerçekleştiren, emperyalizmi sorgulayan bir nesil.
ABD'NİN KURŞUN ASKERİ
Ancak aynı yıllarda, 1960'ların ortalarından itibaren suya sabuna dokunmayan, dahası İslamcısı, solcusu, devrimcisi emperyalizme karşı marşlar söylerken, ABD'nin örgütlediği 'Komunizmle Mücadele Derneklerini' kuran ve ABD adına Rusya'ya karşı kurşun asker olmayı va'zeden bir kesim daha vardı. Gülen/ciler…
Bu kesim yani bugün FETÖ olarak dev bir sinsi terör örgütüne dönüşen Gülenistler, 12 Eylül öncesinde 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' modunda, olan bitenle çok da fazla ilgilenmeyen, yalnızca kendini, zevklerini dava edinerek çıkarlarını korumaya çalışan bir yapıya bürünmüştü.. Sistem ile ılımlı ilişkiler kurabilen, her türlü tavize hazır, yumuşak başlı ve edilgen olan Gülenist yapı, sistemin tehlikeli gördüğü, devrimci, İslamcı ve ülkücüleri 'anarşist' olarak tanımlamaktan geri durmayacaktı.
O ÇOCUKLAR BAŞARDI
Türkiye üst akıl tarafından adım adım darbeye götürülüyor, 'şartların olgunlaşması için' toplum planlı olarak müdahaleye hazırlanıyordu. Sonunda, CIA'nın Ortadoğu Masa Şefi Paul Henze'nin ifadesiyle 'Bizim çocuklar başardı' dediği darbe gerçekleşmişti.
12 Eylül darbesi ülkeyi ekonomik, siyasi, stratejik ve sosyolojik olarak farklı kulvarlara savurdu. Ancak üzerinde ısrarla durulması gereken konuların başında hiç kuşkusuz, 'Böyle gelmiş; böyle gitmemeli' diyerek bir biçimde bozuk düzeni değiştirmeye kalkan sağcı/solcu, ülkücü/devrimci, ilerici/İslamcı gençlerin tepelenmesi geliyordu. Zira sokaklarda 'Kızıl Bayrak' taşınmasına karşı çıkan ülkücü de, Amerikan postalı görmek istemeyen devrimci de acımasız bir biçimde ezilmişti. İdealist gençlik devre dışı bırakılmak ya da etkisizleştirilmekle kalmıyor sonsuza kadar sakıncalı da ilan ediliyordu. İşte tam da bunlar olurken, dokunulmayan, hatta korunan, dahası adım adım önü açılan, güçlendirilen iki kesim olacaktı: Gülen/istler ve PKK.
CUNTACILARA SELAM
Aslında bugün çok uluslu destekli bir terör örgütüne dönüşen ve 15 Temmuz 2016'da kendileri darbeye kalkışın FETÖ/PDY'nin elebaşı Fetullah Gülen, o yıllarda "Devletle çatışarak bir yere gidemezsiniz" diyen bir kimse idi.
Gülen ve medyası her ne kadar, 17 Aralık sürecinin ardından 'Biz, 12 Eylül 1980'de, 28 Şubat 1997'de yani her darbede preslendik' diyerek mağdur olduklarını öne sürseler de, arşivler ve gerçekler bunun tam tersini gösteriyordu. İsterseniz, Gülen'in 'preslendik' dediği ilk darbelerden 12 Eylül 1980 için söylediklerini hatırlayalım. Gülen darbeden bir ay sonra, Sızıntı dergisinin Ekim sayısında "Son Karakol" adlı makalesinde darbeye adeta alkış tutuyor ve darbecileri imdada yetişmiş Hızır'a benzeterek, "…Ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz" diyordu. Üstelik bu satırları yazmak için o kadar şevk ve heyecanlı idi ki, karanlıkta mum ışığında kese kâğıtlarını kullanarak müsvedde oluşturmuştu.
PKK NASIL GÜÇLENDİ?
12 Eylül 1980 darbesinin büyüttüğü örgütlerden biri de PKK oldu. Darbeyle beraber başlayan baskı rejiminden çok sayıda Kürt ve PKK yanlısı kişi yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Geride kalanların pek çoğu ise dönemin baskılarının simgesi haline gelen Diyarbakır Askeri Cezaevi'ndeydi. Özellikle Diyarbakır Cezaevi'nden çıkanların kitlesel olarak PKK'ya katılarak dağa çıktığı bir süreç yaşandı. Abdullah Öcalan, 1999 yılında verdiği ifadesinde, kanlı saldırı kararını 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi'nde üç örgüt üyesinin ölüm orucunda hayatını kaybetmesi ve yapılan işkenceler üzerine verdiğini söyleyecekti. 1971 muhtırası sonrası temelleri atılan örgüt, kayda değer bir güven ve eyleme kavuşamamıştı. 1980 darbesi sonrası ise cezaevlerinde, özellikle Diyarbakır Cezaevinde yapılan akıl almaz işkenceler PKK'ya katılımları hızlandırmıştı.
Literatüre 'kurtarılmış bölge', 'girilmez sokak' ve 'sakıncalı mahalle' kavramları girmişti. Gençler, ülkücü, sağcı, solcu, İslamcı ve devrimci gibi isimlerle kamplara bölünmüştü.
DARBEDEN SONRA KARŞILIĞINI ALDI
Darbe öncesi Fetullah Gülen'in vaazlarını dinlediği öğrenilen cunta lideri Kenan Evren yönetiminde Gülenciler korunacak, okul ve yurt faaliyetleri 1980'lerden itibaren hızla artacaktı. Belki de, ABD desteği ile yapılan darbe sonrası, 1960'tan beri ABD çıkarları adına kurulan Komünizmle Mücadele Derneği kurucusu Gülen, yaptıklarının karşılığını alıyordu. Gülen de zaten ilerleyen yıllarda, Evren›i 'cennete gidecekler' arasında zikretmiş, Evren döneminde başörtüsü yasağına karşı eylem yapan başörtülüleri de 'ajan provokatör' ilan etmişti. Bazı kesimlerin, ABD 'Yaşil kuşak projesinin önünü açtı' söylemi Gülen hareketi için söylenebilirdi. Gülenistlerin, orduya sızmaları, kamu kurumlarında artarak görev almaları, dershane ve okul sayılarının hızlanması bu yıllardan sonra ivme kazanıyordu.
Darbeden sonra İzmir sokaklarına 'Aranıyor' diye resmi asılan Gülen'le ilgili ilginç bir detayı Adalet eski Bakanlarından İsmail Müftüoğlu şöyle anlatıyor: "Gülen'in bazı adamları Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu'na gelerek, 'Siz eski bir bakansınız!.. Bu meseleyi halletseniz olmaz mı?' ricasında bulunmuşlar. O da bu maksatla İzmir'e gitmiş. Başsavcıyı ziyaret etmiş. Odasında albay rütbesinde bir misafir bulunduğundan meseleyi açmayıp havadan sudan konuşarak albayın çıkıp gitmesini beklemiş. Fakat gitmeyince, meramını açıklayınca, o albay söze karışarak;
- İsmail Bey, siz eski bakansınız bu işleri bilmeniz lazım!. Adım Kerim Günday. Boşuna zahmet etmişsiniz. Bu yalandan alınmış bir karardır. Fethullah Efendiyi kimsenin aradığı yoktur. Yakalama kararının da ona bir zararı dokunacak değildir' demiş." (K. Mısıroğlu-Tahrif Hareketleri III-sh 329)
RÖVANŞ 15 TEMMUZ'DA ALINDI
Bugün 12 Eylül'ün üzerinden tam 37 yıl geçti. 12 Eylül darbesini planlayan ve yapanların, 'neme lazım'cı ve 'rüzgar gibi savrulan' gençlik hedefi başarıya ulaşmış mıdır? Bu soruya 'evet' demek imkânsız. Zira 15 Temmuz 2016'da, bu ülke gençliğinin yazdığı destan, kazananın darbeciler değil, milletin olduğunu göstermiştir. Belki de, memleket meseleleriyle ilgilenmeyen gençlik projesinin mimarlarından 36 yıl sonra rövanş alınmış oluyordu.
650 BİN GÖZALTI7 BİN KİŞİYE İDAM 30 BİN KİŞİ İŞTEN ATILDI
Darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişinin cezası infaz edildi. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 171 kişinin gözaltında işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi, 14 kişi açlık grevinde öldü.
PLANLARI TUTMADI
12 Eylül darbesiyle Türkiye'yi artık, ilerleyen yıllarda emperyalizm taşeronu, iki büyük terör örgütünün (PKK, FETÖ) meşgul edeceği yeni ve uzun bir dönem bekliyordu. İdealizmi ezen anlayış, ülkeyi; büyüttükleri canavarların boğma tehlikesiyle baş başa bırakmışlardı. Yine idealleri çalınmış, ideolojileri, siyasi duruşları yok edilmiş, üreten, sorgulayan tartışan gençlik değil, 'neme lazımcı', 'etliye sütlüye karışmayan' dahası emperyalizm diye bir derdi kalmamış bir nesil hedefleniyordu.
Star
Muharrem Coşkun