ABD ile ilk temas 217 yıl önceydi
1800’de İstanbul’a gelen ilk ABD gemisini kuzu ve çiçek göndererek karşılamıştık. Kuzu barışı, çiçek ise ‘hoş geldiniz’ mesajını ihtiva ediyordu. Hoş geldiniz davetimize bir cevap alamadık. Barışı ise hâlâ arıyoruz
ABD ile 217 yıl önce tanışmış, ilk resmi ilişkilerimiz de 1830'da başlamıştı. Türk tarihçiliğinin en önemli isimlerinden Rahmetli Akdes Nimet Kurat, "Türk-Amerikan Münasebetleri'ne Kısa Bir Bakış (1800-1959)" isimli kitabında anlatır.
ABD İLE İLK MÜNASEBETLER
Amerika 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuzey Afrika'daki vilayetleriyle temas kurdu. Rahatça ticaret yapmak için haraç vermeye de mecbur oldu. Başka bir yazımızda bu hikâyeyi teferruatlıca anlatacağız. İlk Amerika gemisi 1797'de İzmir'e geldi.
Amerika'nın Londra elçisi Rufus King, Londra'daki Osmanlı elçisi Yusuf Agâh Efendi ile temasa geçerek iki ülke arasındaki resmi münasebetleri başlattı. Bu temas sonucunda ABD'nin Lizbon elçisi William Smith 1797'de İstanbul elçisi olarak tayin edildi, ancak elçi İstanbul'a gelemediği için resmi ilişki kurulamadı. 1800'de "George Washington" gemisi Cezayir Dayısı Mustafa Paşa'ya yıllık vergisini getirince, dayı geminin padişaha hediyeler götürmek için İstanbul'a gitmesini istedi. Kaptan gönüllü olmasa da Cezayir Dayısı'nın zorlamasıyla padişaha gidecek aslan, kaplan gibi hediyeler ve Cezayir temsilcilerini alarak yola çıktı. İstanbul'a gelerek Yedikule açıklarında demir atan gemiye hisar muhafızı tarafından kuzu ve çiçek gönderildi. Kuzu barışı, çiçek ise 'hoş geldiniz' mesajını ihtiva ediyordu.
BAYRAKLARIMIZ BENZİYOR
1800'de İstanbul'a gelen ABD gemisini gören hükümdar Üçüncü Selim'in "Bu memleketin (ABD) bayrağındaki yıldızlar, Amerika kanunları, dini ve müesseseleri ile Türklerinki arasında yakınlık olduğunu göstermektedir. Zira Türkiye'nin bayrağında da gökyüzü cisimleri (ay ve yıldız) bulunmaktadır" dediği rivayet edilir. ABD gemisine herkes ilgi gösterdi.
Kaptanıderya Küçük Hüseyin Paşa, Amerikan gemisini himayesi altına aldı ve İstanbul'da kolaylıklar temin etti. Geminin güzelliği ve askerlerinin disiplini hayranlık uyandırmıştı. Kaptanıderya Küçük Hüseyin Paşa Kaptan William Bainbridge'ye iki ülke arasında resmi ilişkilerin kurulmasının lüzumunu anlattı ama ABD'li kaptan yetkisi olmadığını söyleyerek teklifi reddetti. İstanbul'da 52 gün kalan ABD gemisi 1800 Aralık'ında şehirden ayrıldı. Amerikalı kaptanın mecburi İstanbul seyahati bir netice vermese de iki devlet arasındaki ilk temastı.
1802'de Pensilvanyalı William Stewart İzmir'e konsolos tayin edilmek istendi ama iki devlet arasında resmi bir ilişki olmadığı için Osmanlı yönetimi kabul etmedi. 1811'de "Woodman and Offley" şirketinin İzmir'e gönderdiği Pensilvanyalı David Offley Amerika lehine gelişmeler elde edince ABD tarafından konsolos tayin edildi ama Osmanlı yönetimi tarafından resmen tanınmadı. Osmanlı yönetimi konsolosu ancak 1823'te resmen tanıdı.
Amerikan yönetimi 1817'de Türkiye ile temas kurmak istedi ancak bir netice alınamadı. 1820'de New Yorklu bir tüccar olan Luther Bradish İstanbul'a gönderildi. Bu sırada çıkan Yunan isyanından dolayı ortalık karışıktı. Ancak ABD'li tüccar ticaret imkânlarını inceledi.
İLK AMERİKALI DİPLOMAT
Kaptanıderya Hüsrev Paşa da bu yıllarda Amerika ile ilişki kurulmasını istiyordu. Amerikan hükümeti bu durumdan haberdar olunca ABD'nin Akdeniz filosu komutanı Amiral John Rodgers'ı Türk amirali ile görüşmesi için gönderdi. Amiral Rodgers, 27 Mart 1825'te Boston'dan hareket etti. Altı gemilik filoyu ABD Cumhurbaşkanı da uğurlamaya gelmişti.
ABD filosu 20 Ağustos'ta İzmir limanına girdi. O sırada büyük yangın çıkmıştı. ABD filosunun söndürmeye olan yardımı İzmirlilerin sempatisini kazanmalarına yol açtı. O dönem Türk donanması Yunan isyanını bastırmakla meşgul olduğundan temas kurulamadı ve ABD filosu kışı geçirmek için Portekiz açıklarında Minorka Adası'na gitti.
ABD filosu 1816 Temmuz'unda tekrar İzmir'e geldi. Daha sonra Türk ve ABD gemileri Midilli Adası'nda buluştu. 6 Temmuz'da Hüsrev Paşa tarafından gemide kabul edilen Amerikalılar, kaptanıderyanın nezaket ve zekâsından dolayı hayretler içinde kalmışlardı. Hüsrev Paşa da Amerikalıların amiral gemisi North Carolina'yı ziyaret etti.
Hüsrev Paşa, ABD gemisinin İngiliz, Rus ve Fransız gemilerinden daha iyi olduğunu görmüştü. 1827'de Osmanlı donanması İngiliz-Fransız ve Rus gemileri tarafından yok edilince yeni donanma inşası için ABD'den istifade düşünüldü. 1828'de İzmir Konsolosu David Offley, anlaşma için İstanbul'a geldi ama başarılı olamadı. 1830'da ise ABD hükümeti New Yorklu bir tüccar olan Charles Rhind'i İstanbul'a gönderdi. Uzun müzakerelerden sonra 7 Mayıs 1830'da "Ticaret ve Dostluk Antlaşması" imzalandı.
Anlaşmanın bir de gizli maddesi vardı. Bu maddeye göre ABD Türkiye'ye savaş gemileri inşa edecekti. Ancak gizli madde ABD senatosunda az bir farkla reddedildi. 15 Nisan 1831'de David Porter İstanbul'a maslahatgüzar olarak
tayin edildi. Böylece ABD ile resmi münasebetler kurulmuştu.
18. Yüzyılın sonlarında İstanbul
ABD'nin ilk diplomatı eski esirimiz idi
Amerika'nın İstanbul'daki ilk diplomatik temsilcisi David Porter, 1780'de Boston'da doğdu. Denizci olup ABD donanmasında hizmet etti. David Porter, ABD'nin Akdeniz filosunda hizmet ederken 1803'te Osmanlı'nın Kuzey Afrika eyaletlerinden Trablusgarb'taki denizcilere esir düştü.
David Porter, esaretten sonra ABD donanmasında hizmete devam etti. 1812-1815 İngiliz Savaşı'nda önemli hizmetleri oldu. İspanya-Amerika savaşında haksızlığa uğrayınca Meksika donanmasına girdi. Ancak Meksika-ABD savaşı başlayınca ülkesine döndü. Tersane müdürlüğü yaptı. Daha sonra Başkan Jackson tarafından 1830'da Cezayir'e konsolos olarak görevlendirildi.
Ancak Cezayir işgal edilince işsiz kaldı. 1831'de İstanbul'a maslahatgüzar olarak tayin edildi. Porter, 11 Ağustos 1831'de İstanbul'a geldi. 1843'te ölene kadar burada ABD'nin temsilcisi olarak kaldı.
Tarih soytarıları
Türkiye'de herkes tarih meraklısıdır. Ancak popüler tarihçilik fazla gelişmemiştir. Akademisyenler popüler tarihten uzak dururlar. Bu alanda yazan akademisyenlerin çoğu ise fazla akademik ve anlaşılmaz bir dil kullandıkları için yazdıkları okunmaz. Tarihçiliği kendinden menkul olanların yazdıkları ise ya tarih pazarlamasıdır ya da kin ve nefret tarihçiliğidir.
Tarihçilik belgeyle ve bu belgenin analiziyle yapılır. Tarih pozitif bilimler gibi laboratuvar imkânı olan bir bilim dalı olmadığı için tarihçinin bilimselliği kullandığı metot ve eleştirel yöntemidir. Televizyonda program yaptığım yıllar boyunca ve popüler tarih yazıları yazdığım her yerde bu tür tarih soytarılıkları ve soytarılarıyla hep mücadele edip, nefesim yettiği sürece halkın zehirlenmesini engellemeye çalıştım.
Büyük liderler, köklü bir geçmişe sahip milletlerin bağrından çıkarlar. Türk milleti tarih boyunca çıkardığı büyük liderlerle tarihin kırılma noktalarında her türlü zorluğun üstesinden gelerek tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolmaktan kurtulup, tarihe ismini altın harflerle yazdırmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin liderliğini yaparak tarih sayfalarından silinmek istenen Türk milletini, esaret altına girmekten kurtarmış ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur.
Tarihin arkasına saklanıp, nefret tarihçiliği yaparak Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan ve soyadını Türk milletinden alan Mustafa Kemal Atatürk'e ve ailesine yapılan edepsizce yapılan hakaretler hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu yapılanlar bırakın tarihi, soytarılık bile değildir.
Erhan Afyoncu / SABAH