Yakın markaj Osman Hamdi Bey
"Osman Hamdi Bey kimdir?" diye sorulduğunda, kuvvetle muhtemel rekorlar kıran Kaplumbağa Terbiyeci'nin ressamı şeklinde cevap alırsınız. Oysa o, sadece bir ressam değil; devlet adamı, ressam, arkeolog, müzeci, sanat uzmanı, entelektüel. Bu coğrafyada arkeolojinin, müzeciliğin kurucu babası. Sayda Kazısı'nda bulunan İskender Lahdi'nin bugünlere kalmasını sağlayan kişi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni açan, Nemrut Dağı'ndaki kazıları yapan, 1884'te Asar-ı Atika Nizamnamesi (Eski Eserler Yönetmeliği) ile tarihi eserlerin Osmanlı topraklarından dışarı çıkarılmasını engelleyen, 1882'de, Sanayi-i Nefise Mektebi'ni (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) kurucusu yine Osman Hamdi Bey.
Osman Hamdi Bey, batı terbiyesiyle yetişmiş ancak içinde bulunduğu kültürden uzaklaşmadan bunu yansıtabilmiş döneminin en önemli ressamlarından biri. Sanat alanında tanınmasının yanında, aynı zamanda arkeoloji alanında da birçok çalışmaya katılmış hatta Türkiye sınırları içindeki "İlk Türk Müzesi"nin kurucusu ünvanına sahip bir zat.
Babası İbrahim Edhem Bey, Osmanlı Devleti'nde eğitim için Avrupa'ya gönderilen ilk dört gençten biri: 2. Mahmud zamanında Sakız Adası'nda çıkan bir isyanda esir alınarak İstanbul'a getirilen babası, Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa'ya köle olarak satıldı ve 1829 yılında Sultan'nın izni ile Avrupa'ya eğitime gönderildi. Türkiye'ye döndükten sonra 1877 yılında Sadrazamlığa yükseldi.
Osman Hamdi Bey, eğitimli bir ailenin çocuğu olarak 1842 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. İlkokul eğitimini Beşiktaş'da bir okulda alan Osman Hamdi, 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'ye devam etti. 1857 yılında 15 yaşında iken hukuk eğitimi alması için babası tarafından Paris'e gönderildi ve burada 12 yıl kaldı. Paris'de iken aralarında ünlü ressam Jean-Leon Gerome'un da bulunduğu atölyelerde çalışma fırsatı buldu. 22 yaşındayken Paris'te tanıştığı Marie adlı bir hanımla evlendi ve evlilik hayatı 10 yıl sürdü. Bu evlilikten de iki kızı var...
1869 yılında İstanbul'a döndüğünde Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü'ne getirilen Osman Hamdi, 1871'de Saray Protokol Müdür Yardımcılığı'na atandı ve 1873'de Viyana'da Uluslararası Sergi Komiserliği görevi sırasında ikinci eşi ile evliliğini yaptı.
MÜZECİLİĞİ OSMANLI'YA O GETİRDİ
11 Eylül 1881 tarihinde Müze-i Hümayun'da müdürlük görevine atandı. Burada birçok reformlar yaparak batılı anlamda müzeciliği Osmanlıya getirdi.1883 yılında kuruculuğunu üstlendiği Sanayi-i Nefise Mekteb-i Aliye'nin müdürlüğünü yaptı.
Yaptığı arkeolojik kazılar ve ülkenin topraklarına ait kültürel değerleri sahiplenme bilinciyle çıkarttığı Asar-ı Atîka Nizamnamesi ile Türk Tarih ve Arkeoloji'sine büyük katkılarda bulundu. Ayrıca yaptığı kazılar arasında Lagita Tapınağı ve İskender Lahiti de bulunuyor!
Bu büyük eserlerin sergilenmesi için 1891 yılında "ilk türk müze binası" olan İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni açtı. Babasının Dahiliye Nazırı olmasından faydalanarak vilayetlere gönderilen genelgeler ile, Anadolu'nun her yerinden eserler İstanbul'daki müzeye gönderildi.
ONLARCA SIFATINDAN YALNIZCA BİRİ: RESSAM KİMLİĞİ
Müzeciliğinin yanında ressam olarak da önemli eserler verdi. Resimlerinde Paris'de bulunduğu dönem eğitim aldığı Gerome ve Boulanger'in etkileri görülmektedir. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Eserlerinde ayrıca oryantalizm etkileri de görülmetedir. Kadın temasını sıklıkla tekrar etmiştir. En ünlü yapıtları ise Kaplumbağa Terbiyecisi(1906) ve Silah Taciri (1908)'dir.
"Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı resminde Lale Devri'ne ve Sadabat Eğlencelerine dair ipuçları bulunmaktadır. Resimde ayrıca tek ışık kaynağından gelen ışığın ana öğeler üzerinde yoğunlaşması sonucu gereksiz detaylardan arındırıldığı anlaşılmaktadır.
Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)
Bir diğer önemli resmin olan "Silah Taciri"nde ise kendisini ve oğlunu resmettiği düşünülmektedir. Resimdeki diğer ana öğeler ise tüfekler, kılıçlar ve başlıklardır.
Silah Taciri (1908)
Osman Hamdi Bey'in resimleri bir anlamda batının oryantalizmine bir bakış açısıdır. Batılı uslubu kullanırken, konu olarak kendi kültürünü seçmiştir.
1884 yılında Gebze, Eskihisar Köyü'ndeki köşke karısı Naibe Hanım, oğlu ve kızını da alarak yerleşti. Aile yakınları başta olmak üzere birçok insanın da portre çalışmalarını bu dönemde yaptı. Bugün bu köşk "Osman Hamdi Bey Müzesi" olarak hizmet vermektedir.
Çekik Gözlü Kız-Tevfika (1882)
24 Şubat 1910'da İstanbul, Kuruçeşme'de vefat eden Osman Hamdi Bey'in mezarı Çinili Köşk'de bulunuyor.
OSMAN HAMDİ BEY'İN TABLOLARINDAKİ ÖGELER VE MANALARI
Kaplumbağa Terbiyecisi: Osman Hamdi Bey'in 1906 ve 1907'de yaptığı iki tablosunun adı. 2004'te 1906 versiyonu, Pera Müzesi tarafından o güne kadarki en yüksek fiyata, 5 trilyon liraya satın alınması eserin sanatçının en ünlü çalışması olmasına katkıda bulunuyor. Osman Hamdi'nin tabloda Osmanlı'dan değil, bir Japon minyatüründen ilham aldığı biliniyor. Zira Osman Hamdi Bey, resmin yapılışından 37 yıl önce babasına yazdığı bir mektupta tıpkı Kaplumbağa Terbiyecisi'ne benzeyen bir Japon gravürünü anlatıyor.
Çinili Köşk: İlk Türk arkeologu Osman Hamdi Bey, 1899'da İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurmadan önce arkeolojik kazılarda bulunan eserleri koymak için burayı kullanıyor. Müze kurulunca Çinili Köşk de ilk bina olarak kalıyor.
Cami Kapısı: Sanatçnın cami kapısından manzaralara yer verdiği beş resmi var.. Cami Kapısı adlı 1891 tarihli eseri ise Pennsylvania Üniversitesi'nden Pera Müzesi'ne şu an sürmekte olan sergi için getirildi.
Derviş: Osman Hamdi Bey'in resminde dervişler geniş yer tutuyor. Doğu dünyasından türbe girişinde bir manzaraya yer verdiği Çocuklar Türbesinde Derviş resminde kendisi derviş kılığında poz veriyor.
Fes ve Ferace: Bu iki giysi, Osman Hamdi Bey için önemli. Fesli Çocuk gibi kimi resimlerinde ise fes başrole geçebiliyor. Feraceli Kadınlar gibi tabloları bulunan Osman Hamdi Bey, çoğu kez kadınları bu elbisenin içinde resmediyor.
Gizli imza: Osman Hamdi Bey'in Okuyan Genç Emir, Çocuklar Türbesinde Derviş gibi pek çok tablosunda gizli imzası yer alıyor. Bu imzasını kimi zaman bir duvara kimi zaman kitap aralarına gömüyor.
Harem: Osman Hamdi Bey sık sık tablolarında doğrudan harem tasvirleri yapıyor ya da İki Müzisyen Kız'da olduğu gibi haremde geçen bir sahneyi anlatıyor. Kadınlar içinse öyle pek kapalı haremler düşünmüyor. Zira babasına gençliğinde yazdığı bir mektupta, "Evlilikte güzel hatlı bir burundan, kalp şeklinde dudaklardan zarif bir şekilde elbisemin eteğinin öpülmesinden veya bir fincan kahve getirilmesinden bambaşka bir şey ararım," diyor.
Jön Türkler: Osman Hamdi, 2. Abdülhamid devrinin muhalifleri Jön Türkler'le yakın ilişki içinde. Ancak onlardan yaşça bir kuşak kadar büyük olan Osman Hamdi bu ilişkiyi diplomat konumunu koruyarak dengeli bir biçimde sürdürüyor. Ölümünden sonra Servet-i Fünun'da çıkan bir fotoğrafında 1908 Jön Türk İhtilali sonrasında Eskişehir'de kutlama yaptığı görülüyor.
Oryantalizm: Osman Hamdi Bey'in özellikle figürlü resimleri, Jean-Leon Gerome, Rudolf Ernst gibi önde gelen batılı oryantalist ressamların eserleriyle benzeşiyor. Ancak Osman Hamdi Bey oryantalizme, Doğu gözüyle yeni bir bakış getiriyor. Diğer ressamlardakinin aksine resimlerinde şiddet gibi unsurlara yer vermiyor.
Yaradılış: Osman Hamdi Bey'in Mihrap olarak bilinen tablosunun diğer adı. Mihrabın önünde, bir yığın kitabın üzerindeki bir koltukta oturan sarı giysili bir kadını tasvir ettiği tablo, kitapların Kur'an'a benzemesi sebebiyle sanat tarihçileri tarafından 'çok cesur' olarak değerlendiriliyor.
Zeybek: Ege bölgesindeki Türkmen veya yörük kökenli yiğit erkek figürü Osman Hamdi Bey'i etkilemiş. Pusuda Zeybek, Zeybeğin Ölümü, Tavla Oynayan Zeybekler gibi tabloları bulunuyor.
ÖNEM VERDİĞİ ŞEYLER
Lahit: Osman Hamdi Bey'in hayatında belki en önemli sözcüklerden biri. Çünkü 1887'de İskenderiye Lahitleri'ni buluyor. Bu lahitlerin bulunduğu Arkeoloji Müzesi de 1891'de ziyarete açılıyor.
İstanbul: 1842'de İstanbul'da doğan ve 1910'da hayatını yine bu şehirde kaybeden Osman Hamdi'nin hayatının büyük bölümü burada geçiyor. Şehre en büyük katkısını bugün hala en çok ziyaret edilen yerlerden olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni ve günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i'ni kurarak sağlamış.
Paris: Şehre hukuk eğitimi görmeye giden Osman Hamdi burada resimle tanışıyor. Paris'ten ayrıldığında ise çoktan bir eseri 1867 Dünya Resim Sergisi'nde diğeri Paris Salonu'nda sergilenmiş oluyor. Paris'in bir önemi de Agarithe adlı ilk eşiyle burada tanışması.
Sanat: Sanatta Batı'ya Açılış ve Osman Hamdi (1971) adlı kitap o güne kadar arkeolog ve müzeci kimliğiyle değerlendirilen ressam kimliği yok sayılan Osman Hamdi Bey'in bu yönünün dikkat çekmesini sağlıyor. Mustafa Cezar'ın kaleme aldığı kitaptan sonra daha çok ressam kimliğiyle ele alınıyor.
Tiyatro: Osman Hamdi, 1872'de biri Türkçe, diğeri Fransızca iki oyun yazıyor. Komedi türündeki oyunlar, Osmanlı Tiyatrosu ve Fransız Tiyatrosu'nda da sahnelenmiş.
Vasıf: Osman Hamdi Bey'in unvanları çok. Sanatçı yaşamı boyunca Legion d'honneur, birinci dereceden Mecidi ve Osmanî nişanlarıyla, Avrupa ve Amerika'daki üniversitelerinin fahri doktorluk ünvanlarıyla, pek çok madalya ve ödülle onurlandırılmış.
Viyana: 1873'te yapılan Viyana Sergisi'nde Osmanlı bölümünü hazırlıyor. 420 mükafat madalyasıyla yurda dönüyor.
HAYATINDAKİ KİLİT İSİMLER
Edhem: Paşa babasının ve oğlunun adı. Osman Hamdi'nin babası Edhem Paşa, Sakız adasında Rum bir yetimken, Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa'ya köle olarak satılıyor. Fakat Paşa'nın Paris'e eğitime gönderdiği dört köleden biri olduktan sonra hayatı değişiyor ve Osmanlı diplomatı oluyor. Osman Hamdi'nin hayatındaki ikinci Edhem ise ilk ve tek oğlu. O da müzecilik ve arkeolojiyle ilgileniyor.
MarIe Palyart: Osman Hamdi'nin ikinci eşi. Daha sonra Naile ismini de alan Marie ile Osman Hamdi Bey'in üç çocukları oluyor. 1879'da başlayan ilişkileri ömür boyu sürüyor.
Nazlı: Osman Hamdi Bey'in en küçük çocuğu Nazlı Hanım, 1893'te doğmuş. Babası onun sık sık portrelerini yaparmış.
Rudolf Rindau: Osman Hamdi Bey'in Alman dostu. 1896 yılında yayımladığı Bir Osmanlının Hikayeleri adlı kitabında, Osman Hamdi Bey'in kendisine anlattığı hikayeleri derliyor.
OSMAN HAMDİ BEY'İN ÖNEMLİ ESERLERİ:
Kahve Ocağı (1879)
Haremden (1880)
İki Müzisyen Kız (1880)
Kuran okuyan Kız (1880)
Çarşaflanan Kadınlar (1880)
Vazo Yerleştiren Kız (1881)
Gebze'den Manzara (1881)
Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız I Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız II (1890)
Feraceli Kadınlar (1904)
Pembe Başlıklı Kız (1904)
Mimozalı Kadın (1906)
Şehzade Türbesinde Derviş (1908)
Beyaz Entarili Kız (1908)
Sarı Kurdeleli Kız (1909)