Sultanların mührü tuğra
Türklere özgü olan tuğra,Oğuz hakanlarından Osmanlılara kadar kullanıldı. Osmanlılarda resmi bina ve kâğıtların üzerinde de kullanılan tuğralar, sanat tarihinin 600 yıllık film şeridi gibidir.
Oğuz hakanlarından Osmanlı padişahlarına kadar Türk hükümdarlarını temsilen kullanılan yazılı alâmet ve işaretler tuğra adıyla anılırdı. Tuğra, geleneklere göre Oğuz Hanın tahrirî alâmeti idi; bazı Türk âlimleri bu tabirin, efsanevi bir kuş olan "Tuğrı"dan geldiğini ve bu kuşun Oğuzların büyük hakanının arması olduğunu kabul ediyorlarsa da kaynak göstermiyorlar. Tuğrayı büyük Selçuklularda, Anadolu Selçuklularda, Anadolu Beyliklerinde, Memlûklerle Osmanlılarda da görmekteyiz. Osmanlı Tuğraları sonradan arma şeklini alarak paralarda, resmî binalarla resmi kâğıtların üzerinde ve hüviyet varakalarında da kullanılmak suretiyle taammüm eder.
Tuğra'nın Farsçası 'nişan' ve Arapçası 'tevkî'dir.
Osmanlılarda tuğra, hükümdarın ismini havi alâmeti demektir. Divanü-Lügât-it-Türk'de tuğranın aslı Oğuzca "Tuğrağ" olup bunun hükümdarın basılmış nişanı olduğu ifade edilir.
Selçuklu Devleti zamanında kurulan "Tuğra Divanı" devlete bağlı eyaletler ve kentlerin yöneticileriyle sultanın ilişkilerini düzenlerdi. Aralarındaki haberleşmeler, eyaletlere berat, nişan ve menşur verilmesini sağlardı. Divanın başkanına "Tuğraî" denirdi. Tuğranın Selçuklulardaki bu biçimi, sözcüğün yüksek itibarını gösterir. Tuğranın Oğuzlardaki anlamlarından biri de "hükümdarın basılmış imzası" demekti. Anadolu Selçuklularında, Anadolu beyliklerinde, Memlûklularda tuğra bir gelenek olarak sürdü. Oğuz lehçesinde "tuğrağ" olarak gelen sözcüğün değişimi ve görsel sanatsal bir içerik kazanması Osmanlı döneminde oldu diyebiliriz. Osmanlıda tuğranın, padişahın ismi ve lakabı bulunan alamet, imza anlamları kesinlik kazandı.
600 YILLIK FİLM ŞERİDİ
Tuğra, Türklere özgüdür. Şekli de kendine mahsustur. Osmanlılarda Orhan Gazi'den Sultan Vahdeddin'e kadar tekrarlanan ve değişen parçalarla tuğraların estetik evrimini izlemek çok ilgi çekicidir ve bu haliyle tam Osmanlı tuğra serisi bir sanatın tarihinin 600 yıllık film şeridi gibidir.
İlk yirmi kadar Osmanlı tuğrasının sanatsal açıdan olmasa da tarihsel açıdan önemi vardır. Yalnız bunlar içinde yedinci padişah Fatih'in ve onuncu padişah Kanuni'nin tuğraları kendilerinden önceki ve sonrakilere göre estetik ve şekil açısından birer sivrilme yaparlar.
Tuğralar içinde en mükemmel tuğra Hattat Sami Efendi tarafından yazılan II. Abdülhamid tuğrası kabul edilmekte ve sayın Prof. Dr. Uğur Derman bu tuğra için "Tuğraların Padişahı" der.
Tuğra bilhassa XV. asrın sonlarından başlayarak âdeta tezyinî bir mahiyet kazandı, tamamına teşkil eden harflerin araları, çoğu zaman da üst tarafı -gelin duvağı gibi- bezenmiştir. XVI. asırda her sahada olduğu gibi tezhip sanatında da zirvede bulunulduğu göz önüne alınırsa bunu tabii karşılamak icap eder. Hatta tuğranın is mürekkebi yerine ezilmiş varak altınla çekilip harflerin farklı renklerle tahrirlerdiği görülür. Önemli kişilere gönderilecek fermanların tuğralarına ayrı bir özen gösterilirdi. Tezhipli tuğralar, önceden hazırlanıp sayısı resmen belirlenir ve bir senet karşılığında hazineye teslim edilirdi. Kullanacağı zaman yine senetle alınan tezhipli tuğra aynı cins ve ebattaki kâğıda yazılmış olan fermanın baş tarafına yapıştırılır ve nişancı her iki kâğıda taşacak şekilde "sahhü'l-vasl" yazarak bu birleşmenin doğruluğunu beyan ederdi.
İLK OSMANLI TUĞRASI
Bu nedenle 36 Osmanlı padişahı ama 35 Osmanlı padişah tuğrası vardır. İlk tuğrayı "Orhan bin Osman" sözcüklerinin işlenmesiyle Osmanlı hükümdarı Orhan Bey kullandı. Fakat Osman Gazi'ye ait tuğranın günümüze ulaşmaz. Tuğralar, zaman ilerledikçe değişiklikler kazandı. Çelebi Mehmet zamanında tuğraya padişahın babasının yanına "Han" unvanı eklendi. II. Murat'tan sonra "muzaffer daima" sözcükleri eklendi. II. Mahmut adaletli anlamına gelen "adli" sözcüğünü ekledi. Tuğralar, hat sanatının da en güzide örnekleri arasında sayılıyor.
Ancak bütün bunlar arasında İstanbul'un fethinden sonra tahta gelen ve adaletiyle nam salan "Kanuni" Süleyman'ın mührü tarihte önemli bir yer tutuyor. İstanbul'da ve Anadolu'da yaşayan Rum, Ermeni ve diğer halkların yaşayışından, diplomasinin en sert metinlerine, savaşların muhteşem sonuçlarına kadar bu mühür işledi ve tarihin simgelerinden biri oldu.
Tuğra büyük Selçuklulardan süratle yayılıp Anadolu Selçuklular ve Anadolu Beylikleri vasıtasıyla Osmanlı'ya geçti. Tuğranın, Birinci Murad Bey'in pençe ve parmaklarının resmi olduğu hakkında efsane de vardır. Daha sonra Birinci Murad Bey'den itibaren hükümdarın kendi adı ile babasının adından terekküp eden tuğralı imzaları görülür.
NASIL YAZILIR?
Tuğralarda hükümdarların isimleriyle babalarının adları vardır; bundan başka on sekizinci asır ortalarına kadar padişahın babasının adının sonuna 'Hân' sıfatı ilâve edilir. Hükümdarın ismi tuğranın en altına yazılır. Bu ismin son harfinin az yukarısından başlayarak sola doğru gidip bir kavis teşkil eden o kelimesi ve hükümdar isminin üzerine de babasının adı konur ve Hân kelimesinin sonuna da ikinci bir kavis teşkil ederdi en üstten gelen muzafferin R harfi sağdan sola ve kavsin ortasına doğru bir kol teşkil ederek uzanır ve bunun üzerine de 'daima' ibaresi konurdu. Alttaki birinci kavsin genişliği daha büyük olup ikinci kavis anın içerisinden döner; her iki kavsin uçları tuğranın flama veya koliarının içerisinden geçerek sağda ve en sonda darala darala nihayet birbirlerine bitişirlerdi.
Evvela Berat, Menşur ve Fermanların üzerlerine çekilen tuğra daha sonra paralarda ve yine bu ilk devrelerde on beşinci asır defterhane defter ve kayıtları başında ve daha sonra ise bir arma olarak senetlerle pullar ve Bayrak, Nüfus tezkeresi, damga resmi kâğıdı üzerinde ve bainalarda görülmek suretiyle umumileşti.
Osmanlılarda tuğrayı Nişancı veya Tevkiî denilen ve ilk devirlerde Divânı Hümâyun Dairesinin şefi olan Tuğraî çekerdi. Bunun memuriyeti hakkında Osmanlı vesikalarında Tuğraî, Tevkiî ve Nişancı tabirlerinin her üçü de kullanılırdı. On altıncı asrın ilk yarısından sonra Tuğraî tabiri kullanılmayıp on sekizinci asırdan itibaren ise Tevkiî ıstılahı teammüm eder.
TUĞRANIN BÖLÜMLERİ
1- Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunan ve padişah ve babasının adı, unvanları ve el- muzaffer daima duası yazılı bulunduğu kısımdır.
2- Beyzeler: Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe iki kavisli kısımdır.
3- Tuğlar: Tuğranın üstüne doğru uzanan "elif" harfi şeklindeki uzantılardır. Her zaman elif değillerdir. Bazen harf de değillerdir. Yanlarında yer alan flama şeklindeki kavislere "zülfe" denir.
4- Kollar (hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru paralel uzanan kollardır.
Bazı tuğralarda sağ üst boşlukta ilgili padişahın "mahlas" veya sıfatı da görülür. Tuğra simgesel anlamı ile belgelerin başında yer alırdı, sonunda değil.
YAZI MI TURA MI?
Eski paraların değerini gösteren kısmına yazı, tuğralı yüzlerine de tura denerek kolay kur'a çekimi için kullandığımız "yazı mı tura mı?" deyimi buradan çıkmıştır.