Devletini ayakta tutan lider
Celaledin Karatay, Anadolu’nun Moğol işgali sırasında düştüğü zor durumda uyguladığı zekice politikalarla devleti toplayıp ayakta tutarak Anadolu’da birlik ve beraberliği sağladı. Gerek siyasi gerekse sosyal ve kültürel alanlarda verdiği isabetli kararlar,onun bir dönemin belirleyicisi olmasında etkili oldu.
Celaleddin Karatay'ın devşirilmesinden gulâmhanede yetiştirilmesine ve buradan Selçuklu devlet yöneticiliğine uzanan hayat hikâyesi birçok bilinmeyenlerle doludur. Fakat bilinen ve gerçek olan şey ise Anadolu'nun Moğol işgali sırasında düştüğü zor durumda devleti toplayıp ayakta tuttuğudur.
Türkiye Selçuklu Devleti'nde yönetici olmak için Müslüman olmak ön koşul değildi. Bu uygulamayla saray ile akrabalığı olan gayrimüslimler ve gulâm kökenli Rum köleler zamanla devlet kademelerinde görev yapmaya başlamasına neden oldu.
Gulâm kökenli Rum kölelerden olduğu bilinen en önemli devlet adamların biri de XIII. yüzyıl devlet yönetiminde rol oynayan Celâleddin Karatay'dır. Gerek siyasi, gerekse sosyal ve kültürel alanlarda verdiği isabetli kararlar onun bir dönemin politikalar onun belirleyicisi olmasında etkili oldu.
DEVLETİ AYAKTA TUTAN SİYASETÇİ
Celâleddin Karatay, Alâeddin Keykubad zamanında öne çıkan, üç kardeş döneminde de devleti ayakta tutan devlet adamıdır. Türkiye Selçukluları döneminin en parlak zamanlarında çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu. I. Alâeddin Keykubad'ın ölümünden (1237) özellikle de Kösedağ Savaşı'ndan sonra devletin iç ve dış olaylar karşısında uğradığı sarsıntıları kontrol altına aldı.
Sultanların yaşça küçük ya da zayıf karakterli olmaları, ayrıca Moğol müdahaleleri sonucunda devlet adamları arasında meydana gelen şiddetli mevki mücadelelerinin ülkeyi sarstığı bir zamanda, Celâleddin Karatay, Türkiye Selçuklu Devleti'nin birliğini sağlamada ciddi başarılar gösterdi.
Celâleddin Karatay, I. Alâeddin Keykubad ve halefleri döneminde çeşitli zamanlarda sırasıyla "emir-i devât", "emir-i taşthâne", "hazinedâr-ı hâss", "nâib" ve "atabey" olarak önemli mevkilerde bulundu.
"Barışta ve seferde, varlıkta ve yoklukta 18 yıl gece gündüz o hazretin yanında bulundum"
(Celâleddin Karatay)
İbn Bibi, bizzat Celâleddin Karatay'dan yaptığını ifade ettiği rivayetine göre, Karatay, Alâeddin Keykubad'ın tahta çöküşünden ölümüne kadar bu sultanın hizmetinde bulundu.
Devlet hizmetinde etkin hale gelmesi özellikle ise II. İzzeddin Keykâvus'un saltanat dönemlerine rastlar. Daha sonra da devletin dört direğinden biri olarak saltanat veraseti ile vezirlerin ve öteki görevlilerin atanmasına karar vermede önemli rol oynadı.
Türkiye Selçukluları döneminin en parlak devrini yaşatan ve bu nedenle kendisine "es- sultanü'l-a'zâm" adı verilen I. Alâeddin Keykubad Anadolu'nun birliğini sağlamada kazandığı değerli siyasi ve askerî başarıları yanında ülkenin ekonomik ve kültürel bakımlardan da gelişmesine önemli hizmetlerde bulundu. Bu süreçte Sultanın daima yanında bulunan Celâleddin Karatay, onun iltifatlarına mazhar olmuş ve ölünceye kadar da bu konumunu muhafaza etti.
MOĞOLLARA BOYUN EĞMEDİ
I. Alâeddin Keykubad'ın 1237'de Kayseri'de ölümünden sonra Celâleddin Karatay devlet hizmetinden uzak durdu, Sadeddin Köpek tarafından görevinden azledildi. Fakat II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından Taşthane Emirliği ve hazine-i hasa memurluğu verildi.
Anadolu'da dirlik ve düzenin bozulduğu, Moğol tahakkümünün yoğun olduğu dönemde Celâleddin Karatay ve yönetimi, Moğolları kuşkulandırmadan Anadolu Müslümanlığının geleceği için onlara boyun eğmedi. Aynı zamanda İslam dünyasıyla ilişkileri sürdürme ve geliştirmenin yollarını aradı.
ORTAK SALTANAT DÖNEMİ'NİN FİKİR BABASI
Ortak saltanat, Celâleddin Karatay'ın, gelenekleri ve devletin düzenini Moğolların emirlerine karşı korumak ve Moğollara karşı durumu idare etmek amacıyla gerçekleştirdiği bir çözüm yoluydu. Fakat Celâleddin Karatay'ın fikir babası oluğu bu uygulama onun şahsına bağlı kaldı.
Güyük Han'ın cülûs törenine katılmak için Moğolistan'a giden II. Gıyasettin Keyhusrev'in ortanca oğlu IV. Kılıçaslan ve destekçilerinin Sultan Keykavus ve Veziri Şemsettin'in görevden alındıklarına dair yarlık (ferman) getirdi. Bunun üzerine Celalettin Karatay, IV. Kılıçaslan'ın elçisi Hotanlı Cemalettin'in de katıldığı mecliste büyük kardeş dururken küçüğün Sultan olmasının şeriata ve örfe uygun olmadığını, üç kardeşin birlikte tahta çıkarılmasının ve Kılıçaslan'la birlikte gelen 2 bin Moğol süvarisinin geri gönderilmesinin gerektiğini söyledi.
Nihayet onun nüfuz ve gayretleriyle yalnız kardeşler arasındaki ihtilâflar değil onlara bağlı, şahsî ihtiraslar peşinde koşan beyler de yatıştırıldı. Ancak Sultan Keykavus ile Kılıçaslan arasında anlaşmazlık çıktı. Yapılan savaşta Kılıçaslan yenildi, fakat kardeşi onu affetti.
Celalettin Karatay, üç kardeşin birlikte saltanat sürmelerini temin ederek devletin parçalanmasını önledi.
Celalettin Karatay'ın, Sultan Keykavus'un cülûsundan ortak hâkimiyetin başladığı 1249 yılına kadar yürüttüğü saltanat nâibliğini bırakarak atabeylik görevine geçti. Ölümüne kadar kaldığı bu makamda kardeşler arasında geçimsizliğe meydan vermedi. Devlet adamlarının onları menfaat ve ihtiraslarına vasıta kılmalarını önledi. Nitekim bu görevde bulunduğu müddetçe kardeşler birlikte hüküm sürdü ve ölümünden sonra tekrar dirlik ve düzen bozuldu. Karatay'ın nüfuz ve kudreti yalnız kendi makamının verdiği yetkilerle sınırlı kalmadı, diğer bütün önemli işlerin hallinde ve büyük görevlere getirilecek kişilerin seçiminde de rol oynadı.
DEVLETİN DENGE UNSURU
Celâleddin Karatay, devlet idaresinde ölümüne kadar denge unsuru oldu. Onun ölümüyle dengeler bozuldu ve Moğolların taleplerini karşılamada zorluk çekilmeye başlandı. Onun Moğollara karşı takip ettiği denge siyaseti, zor dönemlerde büyük güçlere karşı nasıl davranılacağına ilişkin işaretler içerir. Celâleddin Karatay, İzzeddin Keykavus'u yolcu etmek için gittiği Kayseri'de 652/1254'te vefat etti.
Onun hakkında yazılan eserlerde dürüstlüğü, dinî farizalarını yerine getirmedeki hassasiyeti ve sadaka vermedeki cömertliği üzeri birleşirler.
Eflâkî, onu "veli yaradılışlı, temiz karakterli ve hayırları, sadakaları herkese ulaşmış biri" olarak tarif eder.
İbn Bibi ise, "Seçkinler zümresinin önde geleni, zahidler ve âbidler göğünün güneşi, devrinin bir tanesi, iyilik yapmada, doğru ve dürüstlüğü öne çıkarmada çabaları her zaman anılacak olan büyük emir" ve dinî hassasiyetlerine atfen "veliyullah fi'l-arz "şeklinde anlatır. Ayrıca onun "gecelerini namazla, gündüzlerini oruçla geçirdiğini söyler.
ÂLİMLERİN HİZMETİNDE BULUNDU
Celâleddin Karatay, daima şeyh ve âlimlerin sohbetlerine dâhil olarak onların hizmetinde bulundu. Onun düşünce hayatına Ahilik, Sühreverdilik, Mevlevilik ve Evhadilik etkili oldu.
Süreverdî'nin Celâleddin Karatay ile tanışarak onu ve iktidar çevresini Fütüvvet Teşkilatı'na dâhil etti. Celâleddin Karatay bu sayede Anadolu'da kurulan Ahi Teşkilatı mensupları ile de yakın ilişki içerisine girdi.
1243 yılında Moğollara karşı ağır hezimete uğrayan Türkiye Selçuklu Devleti'nde birçok Ahi öldürülüp esir edildi. Kayseri'ye yapılan saldıralar sırasında Ahilerin piri olarak kabul edilen Ahi Evren'in de hapisteydi. 1245'de II. Gıyaseddin'in ölümüyle saltanat naibi olan Karatay, hapisteki Ahileri ve Ahi Evren'i serbest bıraktı.
Alâleddin Karatay ile yakın ilişki içerisinde bulunan bir diğer mutasavvıf Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'dir.
ÂLİMLERİ BULUŞTURAN KARATAY MEDRESESİ
Celâleddin Karatay ile Mevlânâ arasındaki münasebetlere dair ilk bilgiler, Karatay Medresesi'nin açılışı sırasına rastlar. Karatay Medresesi'nin 1251'de açılışında büyük bir tören düzenlenir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'den başka Şems-i Tebrizî, Sadreddin-i Konevî, Kadı Siraceddin Mahmud el-Urmevî (ö. 1285) ve Şerefeddin Muslî gibi dönemin birçok âlim ve şeyhi bu törende hazır bulundu.
Mevlana, Karatay Medresesi'ne çok sık giderek oradaki öğrencilerle yakından ilgileniyor fıkhi tasavvufi tartışmalara bulunuyordu.
Karatay Medresesi'nin Mevlânâ ve Mevleviler için ayrı bir önemi daha vardı. Medresenin havuzunun zaman zaman Mevlânâ, Dergâhı tarafından şerbet yapılmak üzere kullanılırdı. Bu havuz aynı zamanda Şems-i Tebrizi tarafından Mevlana'nın kitaplarının içine atıldığı havuz olduğu söylenir.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî çağı derviş ve fakihlerinin bir buluşma ve toplantı yeri olduğu kaynaklardan anlaşılır. XIX. yüzyıl sonlarında terkedilmiş olan yapı 1954'te onarılmış, Konya Müzesi Çini Eserleri müzesi olarak yeniden kullanılmaya başlandı.