Osmanlı'dan günümüze 441 yıllık "rasat" hikâyesi
Bundan 441 yıl önce Osmanlı’nın ilk rasathanesi kuruldu. III. Murad döneminde kurulan bu rasathane, döneminin en önemli gözlemevi oldu. Türkiye’nin en büyük gözlemevi olan Kandili Rasathanesi ise o günlerden miras kaldı.
Osmanlı İmparatorluğu'na bilimsel astronomi, 1450'de Semerkand Rasathanesi'ni karan Uluğ Bey'in öğrencisi Ali Kuşçu'yla geldi. Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya medresesi müderrisliğine atadığı Kuşçu, Fatih Külliyesi'nin ders programlarını Molla Hüsrev'le birlikte hazırlayarak astronomi ve matematik dersleri verdi, İstanbul'un enlem ve boylamını ölçüp çeşitli güneş saatleri yaptı.
Kuşçu'nun 1474'te ölümünden sonra uzun bir süre ara verilen astronomi bilimi, 1577'de III. Murat'la ilk rasathanenin kurulmasıyla Osmanlı'da tekrar ele alındı.
Kopernik'in teorisini geliştiren Tycho Brahe, Danimarka'da Uraniborg Rasathanesi'ni kurarken, uzun süredir bu alanda çalışmaların yapılmadığı Osmanlı İmparatorluğu'nda da bir yıl sonra padişahın izniyle Mısır Medresesi müderrislerinden Takiyüddin tarafından ilk rasathane kuruldu.
İstanbul'da İslâm medeniyetinin son büyük rasathanesi olarak Takiyüddin er-Râsıd'ın Sultan III. Murad'ın ve Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın desteğiyle 1575 yılında inşaatını başlattığı rasathane tamamlanıp hemen faaliyete geçti.
Osmanlı sultanı III. Murad'a bir rasathane kurma fikrini, Kahire'den İstanbul'a göçen bilgin, Takiyüddin Muhammed b. Ma'rûf er-Rassâd verdi. Birçok değişik bilim alanıyla da uğraşmış olan bu astronom, eskimiş astronomik çizelgelerin verilerini yeni gözlemler yardımıyla güncellemeyi amaçlamış ve büyük ebatlı yeni aletlerden daha iyi gözlem sonuçları almayı umuyordu. Takiyüddin bu hedefi, Arap-İslam bilimlerinin duraklama başlangıcı olarak görülen bir dönemde muhaliflerinin kıskançlıkları ve cahillikleri sebebiyle gerçekleştiremedi.
DÖNEMİNİN EN ÖNEMLİ GÖZLEMEVİ
Takiyüddin, Galata Kulesi'nde elverişsiz şartlarda yaptığı kişisel çalışmalarından sonra Tophane sırtlarında o yüzyılın neredeyse en önemli gözlemevlerinden birini kurdu. Kütüphanesi de bulunan gözlemevinde Takiyüddin, kendinden önce kullanılan aletleri küçülterek yapmanın yanı sıra yeni aletler de icat etti.
Schweigger, İstanbul Rasathanesi'nin birçok aletinden bahseder. Bu aletler arasında bir yeryüzü ve bir gök küresi de bulunur. Takiyüddin bu aletleri imal etmek için yaklaşık yedi yıla ihtiyaç duymuştu.
Ay ve Güneş gözlemleriyle birlikte diğer gezegenlere ilişkin gözlemler de yapan Takiyüddin, güneş ve mekanik saatler tasarladı, saati bir gözlem aracı olarak kullandı.
RASATHANENİN İLK BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
11 Eylül 1577'den itibaren İstanbul'un gökyüzünde bir ay kadar görünen kuyruklu yıldız da Takiyüddin tarafından izlendi. Bu gözlem rasathanenin ilk bilimsel çalışmaları arasında yerini aldı.
Takiyüddin o zamana göre oldukça ileri teknik ve hesaplamalar kullanarak gözlemlerde bulundu. Örneğin; Ekliptik ile ekvator düzlemi arasındaki açıyı bugünküne çok yakın şekilde 23 derece 28' 40''olarak hesapladı. Yapılan gözlemler not edilip bu konuda önemli eserler oluşturuldu. Araştırmacılar, Takiyüddin ile aynı dönemde yaşamış Danimarkalı astronom Tycho Brahe'den daha net ve daha kesin gözlemler yaptığına işaret ederler.
İstanbul Rasathanesi'nde Güneş parametrelerinin hesaplanması için yeni bir metot geliştiren Takiyüddin, sabit yıldızların enlem ve boylamlarının tespitinde ise Venüs gezegeni, Aldebaran ve Spica Virginis adlı iki yıldızı kullandı. Yapılan çalışmaların gerçeğe en yakın sonuçlar verildiği görülür.
Takiyüddin, padişaha kuyruklu yıldızların İran ordusuna karşı galibiyetinin habercisi olduğu yolunda kehanette bulunurken, 1578'de veba salgınında insanların ölümü üzerine Şeyhülislam Ahmet Şemseddin Efendi'nin sultana mektup yazarak verdiği fetva verdi. Şeyhülislam bu fetvasında "Gözlem yapmak uğursuzluktur, gözlemevleri bulundukları ülkeleri felakete sürüklerler. Göklerin gizemini (esrar-ı felekiye) aydınlatmaya saygısızca yeltenmenin korkunç sonuçları herkesçe bilinir. Bu işe girişen hiçbir ülke yoktur ki, bayındır iken harap ve devlet teşkilatı yerle bir olmasın." Der. Bunu üzerine rasathane 21 Ocak 1579'da Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından top ateşiyle yıkıldı. Ancak Takiyüddin ölümüne kadar kendi imkânlarıyla astronomi çalışmalarını sürdürdü.
TAKİYÜDDİN KİMDİR?
Doğum tarihi hakkında farklı görüşler olsa da 1521 yılında Şam'da doğduğu birçok araştırmacı tarafından kabul edilir. Takiyüddin, ilköğrenimini Mısır'ın sayılı âlimleri arasındaki müderris olan babasından aldı. Şam ve Mısır'da aldığı eğitimler sonucunda bilimsel kişiliği gelişti. 1550 yıllarında ailesinin İstanbul'a göç etmesinden dolayı Takiyüddin eğitimine burada devam etti. Takiyüddin, eğitimini 16 yüzyıl Osmanlı devrinin en ünlü hocalarından Çivizâde Mehmed Efendi, Ebussuûd Efendi, Kutbüddinzâde Mehmed Efendi ve Saçlı Emîr'in yanında tamamladı.
Mısır'a giderek Kahire'de Şeyhûniyye ve Sargatmişiyye medreselerinde müderrislik yaptı. Semiz Ali Paşa'nın sadrazamlığı döneminde tekrar İstanbul'a geldiğinde Edirnekapı Medresesi'ne müderris tayin edildi.
Çalışmalarının sonuncunda farklı bilim alanlarında eserler ortaya koyan Takiyüddin; 16 yüzyılda çağın astronomu, matematikçisi, fizikçisi olarak dönemine damga vurmuş bir bilim insanı olarak anıldı. 1570 itibariyle çalışmalarına İstanbul'da devam ettirdi.
II. Selim tarafından Müneccimbaşı olarak atandı. 1574 yılı itibariyle çalışmalarını ve gözlemlerine İstanbul'da rasathane olmaması sebebiyle Galata Kulesi'nden yaptı.
Osmanlı sultanı III. Murad ve Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın desteğiyle kurulan İstanbul rasathanesinin başına getirildi. Büyük ebatlı yeni aletlerle daha iyi gözlemler yapmayı amaçlayan Takiyüddin, dönemin muhaliflerinin siyasi kıskançlıkları nedeniyle nu isteklerini yerine getiremedi.
Rasathanenin kurucusu Takiyüddin, rasathanenin yıkılmasından yaklaşık beş yıl daha yaşadıktan sonra 1585 yılında vefat etti.
OSMANLI'NIN İKİNCİ RASATHANESİ
Osmanlı döneminde ikinci rasathane astronomi rasathanesi olarak değil, meteoroloji merkezi olarak kuruldu. Bu merkezin kurulmasından önce, Tanzimat'tan (1839) başlayarak çeşitli tarihlerde, İstanbul, İzmir, Trabzon, Tekirdağ, Merzifon gibi şehirlerde gerek özel mahiyette gerek hükümet emrinde olmak üzere yabancılar tarafından birçok hava gözlemi yapıldı.
Bilinen ilk sıcaklık ölçümleri ise Galata'da St. Benoit Manastırı'nda Rahip Dalmas tarafından 1839-1847 tarihleri arasında yapılan meteorolojik gözlem oldu.
1868'de Fransız hükümetinin tavsiyesi üzerine, hava tahminlerinin telgrafla belirli merkezlere iletilmesi için Rasathane-i Amire kuruldu. Avrupa'nın önde gelen fabrikalarından aletler satın alındı ve gözlemevi ilk başta Pera'da, 74 metre yüksekliği olan bir tepenin üzerinde faaliyete geçti.
Rasathanenin ilk müdürü, Osmanlı İmparatorluğu'nun telgraf şebekesini yenilemek için gelen Aristide Coumbary oldu. Coumbary, rasathanenin kuruluşundan beş yıl sonra 1873'te Viyana'da düzenlenen ilk uluslararası meteoroloji kongresinde Türkiye'yi temsil etti.
Fransa'daki Milli Meteoroloji Merkezi'yle aynı sistemde çalışan Rasathane-i Amire 1968'de merkez istasyona bağlı imparatorluk genelinde kurulan 12 istasyondan gözlem yaptı.
II. ABDÜLHAMİD SİSMİK ÖLÇÜM YAPTIRDI
1880'de dünyada ilk kez deprem dalgalarının aletsel kayıtlarının yapılmasından bir süre sonra, 10 Temmuz 1894'te büyük İstanbul depremi yaşandı. İmparatorluk topraklarında sismik istasyon ve deprem konusunda uzman olmadığından, bu depremin sismik kayıtları yapılamadı.
İstanbul'daki büyük depreminin bilimsel bir şekilde araştırılmasını isteyen II. Abdülhamid Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis'i İstanbul'a davet etti. Rasathanede depremle ilgili sismik ölçüm araçlarının eksik olduğu anlaşılınca, İtalya'dan alınan sismografların biri Rasathane-i Amire'ye, diğeri ise Abdülhamit'in ikametgâhı olan Yıldız Sarayı'na yerleştirildi.
Rasathanede çalışan Roma Rasathanesi Deprem Müdürü İtalyan sismolog G. Agamennone, imparatorluğun hemen her yerindeki demiryolları, limanlar ve telgraf ofisleri, il hükümet vekâletleri ve yabancı konsolosluklarda gözlemcilerden oluşan geniş bir ağ kurdu.
Bu gözlemler ağı, Agamennone'un 1897'de İstanbul'dan ayrılmasından sonra kısa bir sürede çöktü.
Osmanlı imparatorluğunda, meteoroloji gözlemlerinde olduğu gibi, sismik gözlemler de resmi makamlar dışında ülkedeki yabancılar tarafından yapıldı. Her ne kadar meteoroloji rasathanesi olarak kurulmuş olsa da eldeki evrak ve basılı eserlerden Rasathane-i Amire'nin astronomi ve sismoloji rasathanesi olma çabaları içinde olduğu da anlaşılıyor.
Rasathane 1906'da, kâtip Bedii Bey tarafından Maçka'da, Topçu Okulu'nun karşısındaki telgrafhaneden sismograflarının bulunduğu odaya taşındı.
31 MART'TA TAHRİP EDİLDİ
1908'deki 31 Mart Vakası sırasında ayaklananlar gözlem aletleri ve sismograflarla birlikte rasathaneyi tahrip etti. 31 Mart Vakasının ardından 21 Haziran 1910'da Türkiye'de astronomi ve jeofizik çalışmalarının öncülerinden biri olan Fatin Gökmen yeni kurulacak rasathanenin müdürlüğüne getirildi.
Fatin Gökmen rasathanenin kuruluşu için bugünkü Vaniköy üzerindeki İcadiye tepesini uygun gördü. 31 Mart Vakası'nda tahrip edilen Maçka'daki Rasathane-i Amire'den sağlam kalabilen iki deniz kronometresi, eski bir geçiş aleti, ufak bir teodolit ve iki elektrikli duvar saati de yeni kurulan rasathaneye verildi. 1 Temmuz 1911'den başlayarak, meteoroloji faktörlerinin sürekli ve sistematik bir biçimde ölçüm ve kaydına başlandı.
Meteoroloji gözlemlerinin yanı sıra astronomi gözlemleri de yapmak için 1918'de Carl Zeiss Jena firmasına sipariş edilen büyük ekvatoryal dürbün ancak Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra, 1925'te rasathaneye getirildi.
Rasathanenin meteoroloji birimi, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün 1929'da düzenli gözlemlere başlanmasına kadar ülkede meteoroloji ile ilgili gözlem ve tahmin yapan tek kuruluş olma unvanını korudu.
EKVATORYAL DÜRBÜNLE GÜNEŞ AKTİVİTELERİ İZLENDİ
Cumhuriyet döneminde önemli değişiklikler geçirerek bugünkü halini alan Rasathane-i Amire'ye, 1936'da Kandilli Rasathanesi ve 40'lı yıllarda da "Kandilli Astronomi ve Jeofizik Rasathanesi" adı verildi.
Cumhuriyet hükümeti inşaat, tesisat ve alet alımı için her yıl yüklü miktarda para vererek kurumun gelişme yolunu açtı. 1925'te İstanbul'a gelen ekvatoryal dürbün için sağlanan tahsisatla 1926'da dürbün binasının temelleri atıldı ve atölye ile kütüphane binaları tamamlandı.
1928'de deprem binası tamamlandı, ancak ekvatoryal dürbünün yerleştirilmesi ve dürbün binasının hizmete açılması 1935'te mümkün odu.
12 odadan oluşan bu binada sürekli olarak güneş aktivitesine yönelik güneş leke gözlemleri yapıldı.
1934'te bitirilen sismoloji binası ve laboratuvarında da sismograflar yerleştirilerek deprem kayıtlarına başlandı. Bu tarihi bina 2006'da müze olarak tekrar düzenlendi.
1969'da yıktırılan eski meteoroloji binasının yerine ihtiyaçları karşılayacak yeni bir kule ile bina inşa edildi ve gözlem aletlerinin bulunduğu bahçe yeniden düzenlendi. Kandilli Rasathanesi kuruluş yıllarından itibaren uluslararası yöntemlere uygun olarak meteoroloji gözlem ve kayıtları yaptı.
100 YILLIK DÜRBÜN
Yine meteoroloji gözlemlerinin yapıldığını, ardından 1918'de sipariş verilen astronomi dürbünün ise 1925'te Türkiye'ye geldi. Dürbün binasının yapılmasının ardından da astronomi rasatlarının başladı ve sismik cihazların da yenilendi. Böylece astronomisi servisinin kurulduğunu ve manyetik ölçülerin başladığını anlattı.
1925'te gelen astronomi dürbününün faaliyetlerine 1947'de başladı. 1947'den beri kesintisiz olarak güneş lekeleri gözlemleniyor. Işık kirliliği, çok fazla şehirleşme nedeniyle gece rasat yapmak bilimsel anlamda sağlıklı olmuyor. Bu yüzden Güneş lekeleri ve güneşteki patlamaları gözlemleniyor ve bunlar uluslararası bilim camiası ve veri merkezleriyle eş zamanlı olarak paylaşılıyor.
1982'DEN SONRA ENSTİTÜ OLDU
Kandilli Rasathanesi en önemli gelişme dönemine, 1964'ten sonra modern bina ve tesislerinin tamamlanmasıyla girdi.
Kandilli Rasathanesi 1947'ye kadar çalışmalarını İstanbul Üniversitesi'nin Heyet (Astronomi) ve Fizik Enstitüsü'nün çalışmalarına paralel olarak yürüttü. Yurtdışı bilim insanlarıyla geliştirilen ilişkiler, rasathaneye kurulan laboratuvarlar ve satın alınan modern aletler, güneş fiziğinin özelliklerini ortaya koyacak çalışmaların oluşmasını sağladı.
Özellikle 1962'den sonra rasathanede yapılan çalışmalar önemli yabancı bilim dergilerinde yayımlanmaya ve yabancı bilim insanları tarafından referans gösterilmeye başlandı.
Faaliyetlerini 1982'ye kadar Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Müdürlüğü'ne bağlı olarak yürüten Kandilli Rasathanesi, Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde "Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü" adı altında rektörlüğe bağlı bir enstitüye dönüştürüldü.
Deprem mühendisliği, Jeodezi ve Jeofizik anabilim dalları, manyetik laboratuvarı bulunan rasathanede, Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi, Belbaşı Nükleer Denemeleri İzleme Merkezi ile İznik Deprem Zararlarını Azaltma Merkezi bulunuyor, astronomi ve meteoroloji laboratuvarı yer alıyor.
İlk hedefi depreme yönelik çalışmalar olan enstitü, deprem konusunda gözlem, eğitim, araştırma ve uygulama faaliyetlerini tek bir bünye altında toplayan ilk kuruluş olma özelliğini kazanıyor.
Rasathane bünyesinde, 2002'de de İstanbul Deprem Acil Müdahale ve Erken Uyarı Sistemi kuruldu.