Kadir Gecesi teravih namazı Ayasofya’da kılınırdı
Kadir Gecesi Ayasofya’da program düzenlenmesi Yunanistan’ı rahatsız etti. Osmanlı döneminde İstanbullular Kadir Gecesi teravih namazını Ayasofya’da kıldıklarında dualarının kabul edileceğine inanırlardı
Osmanlı döneminde kandiller her zaman büyük törenlerle kutlanırdı. Halide Aslan "Osmanlı İmparatorluğu'nda Mübarek Gün ve Gecelerden Kandiller" ve Ahmet Önal Osmanlı teşrifatıyla ilgili bir araştırmasında bu törenleri teferruatlı olarak anlatmıştır.
MEVLİD KANDİLİ
Hz. Peygamber'in doğum günü olan 12 Rebiülevvel, Mevlid Kandili olup, Osmanlılar tarafından resmî bir törenle kutlanmaktaydı. Kandile yönelik resmî hazırlıklar, İstanbul kadısının hilalin görüldüğünü, yani Rebiülevvel ayının girdiğini bildiren ilâmının Bâbıâli'ye takdimiyle başlardı. Bu günlerde hacıların selametle Şam'a vardıklarına dair emirülhacın mektubunu ve Mekke şerifinin nâmesini getiren müjdeciler İstanbul'a ulaşırdı. Kandilden birkaç gün evvel padişaha hangi camiye ve saat kaçta gideceği sorulur, alınan cevaba göre de törene katılacaklara camiye gelmeleri gereken saat ve dakikayı bildiren saat pusulaları gönderilirdi. Padişahın herhangi bir sebeple kandile katılamaması veya müjdecilerin gelmemesi hâlinde resmî tören uygun zamana ertelenir, yalnızca umumî kutlamalarla yetinilirdi.
19. yüzyılda Ayasofya.
Mevlid okunacağı gün, kendisine davetiye gönderilmeyenler sabahın erken saatlerinden itibaren, davetiye gönderilenler ise belirtilen saatte tören kıyafetleriyle camiye gelerek kendilerine ayrılan yerlere otururlardı. Devlet erkânı camide yerlerini alınca sadrazam veya onun yokluğunda sadaret kaymakamı Bâbıâli ricâliyle birlikte alayla gelir, mihrabın içindeki seccadeye oturur, diğerleri onun etrafında halka şeklinde yerleşirlerdi. Herkes yerini alınca Fetih Sûresi okunmaya başlanırdı. Bu esnada, saraydan alayla ayrılan ve geçeceği yollara kum dökülen padişah camiye gelerek mahfel-i hümâyûna girerdi. Sultanın geldiğinin işareti olmak üzere mahfelin kafesi açılır, herkes ayağa kalkar, sadrazam ve şeyhülislâm padişahı selamlar, kafes tekrar kapanır ve herkes yerine otururdu.
Ayasofya şeyhi, Sultanahmet şeyhi ve nöbetçi şeyh sırayla kürsüye çıkıp vaaz verirler, şeyhler kürsüye çıkarken cemaate şerbet ve buhur dağıtılırdı. Vaazlar bitince mevlidhânlar mevlid okurlar, şeker dağıtılır, mevlidin bitiminde camiden çıkan padişah kendisini bekleyenleri selamlayıp alayla saraya dönerdi.
Ayasofya avlusunda namaz kılmaya hazırlananlar.
KADİR GECESİ
Kur'an'ın nâzil olmaya başladığı Kadir Gecesi Osmanlılar'da da özel olarak yâd edilmekteydi. İstanbul halkı, geceyi, şehirdeki başta selâtin camileri olmak üzere cami ve mescidlerde ibadetle geçirmeye ihtimam gösterirdi. Kadir Gecesi, Koca Mustafa Paşa, Bekir Paşa, Davud Paşa gibi camilerde minarelere kaftan giydirilir, yani minarelerin külahlarından şerefelerinin alt kısımlarına kadar olan bölümleri kandillerle aydınlatılırdı. Teravihten sonra da kandil uçurtma yapılır, uçurtmacının aşağıya sarkıttığı ipe aşağıdakiler şeker ve çeşitli hediyeler bağlardı.
Osmanlı döneminde İstanbul'da yaşayanlar Kadir Gecesi'ni Ayasofya'da geçirmeye gayret ederlerdi. Bunun sebebi Kadir gecesi teravih namazını Ayasofya'da kıldıklarında dualarının kabul edileceğine dair yaygın olan inançtı. İstanbullular, iftardan önce camiye gelerek oruçlarını açtıktan sonra akşam namazını da Ayasofya'da kılarlardı. 1636 Ramazan'ının Kadir Gecesi'nde Ayasofya'da Kur'an-ı Kerim okuyan Evliya Çelebi'nin güzel sesini duyan Dördüncü Murad meşhur seyyahımızı Enderun'a almıştı. Evliya Çelebi, sultanın iltifatına mazhar olarak saraya girmesinin Kadir Gecesi'ni Ayasofya'da ifa etmesinin bir bereketi olduğunu söyler.
Kadir Gecesi padişah büyük bir alayla Topkapı Sarayı'ndan Ayasofya Camii'ne, bazen de başka bir camiye giderdi. Bu alaya "Kadir alayı" adı verilirdi. Sultan, şayet yazlık bir saraydaysa bu tören için Topkapı Sarayı'na gelirdi. Bâbüssaâde'den Ayasofya Camii'ne kadar uzanan yolun iki tarafı alayın geçişi için kandiller, fanuslar ve meşalelerle aydınlatılırdı. Padişahın saraya dönüşü de geldiği gibi alayla olurdu. 19. yüzyılda padişahların Beşiktaş'taki saraylara taşınmasıyla bu tören de daha ziyade bölgedeki camilerin birinde yapılmaya başlandı. İkinci Abdülhamid zamanında Hamidiye Camii'nde yapılan bu törende teravih namazı bitinceye kadar Yıldız Meydanı'nda havai fişekler atılırdı.
Sultanahmet Camii'nde mevlit
ÜÇÜNCÜ MURAD VE KANDİL
Osmanlılar'da mevlid kutlamalarının Kanunî döneminden itibaren saray teşrifâtında yer aldığı, Üçüncü Murad döneminde artık tamamen resmîleştiği anlaşılmaktadır. Üçüncü Murad, 1588'de Mevlid Kandili münasebetiyle bütün minarelerde kandil yakılmasını, cami ve mescidlerde mevlid okunmasını emretmişti.
Mevlid kandillerinde resmî tören, İstanbul'da önceleri Ayasofya, inşasından sonra da genelde Sultanahmet Camii'nde yapılırdı. Padişahın bazen başka bir camiyi tercih ettiği de olurdu. Tören nerede yapılırsa yapılsın, bu vesileyle dağıtılan şeker ve şerbet ile mevlidhânlara verilen câize ve hil'atlerin bütün masrafları Birinci Ahmed'in bu maksatla tesis ettiği vakıftan karşılanırdı.
Üçüncü Murad