Osmanlı Bakanlar Kurulu’nda Katar tartışması
Osmanlı'nın son döneminde Katar gündemdeydi. Sadrazam Mahmud Şevket Paşa, "İrak'taki istikbalimiz için Katar gibi devlet için hiçbir faydası olmayan yeri İngiltere'ye terkedelim" derken Küçük Said Paşa, Oskan ve Beherya efendiler bu düşünceye karşı çıkmışlardı.
İHTİLAF ÇIKTI
Osmanlı'nın son döneminde dış politikada İngiltere'nin desteğini almak için iki devlet arasında 1910'da İngilizler'le görüşmeler başlatılmıştı. Bu görüşmelerde Katar'ın statüsü de görüşüldü.
11 Mart 1913'te Bakanlar Kurulu'nda mesele gündeme geldi. Londra Elçisi Tevfik Paşa ile İbrahim Hakkı Paşa'nın raporları okunup, tartışıldı. Dönemin sadrazamı Mahmud Şevket Paşa bölgenin önemsizliğini ileri sürerken eski sadrazamlardan ve dönemin Şûra-yı Devlet Reisi Said Paşa, Bayındırlık Bakanı Besarya Efendi ve Posta, Telgraf ve Telefon Bakanı Oskan Efendi ise sadrazama karşı çıktılar. Mahmud Şevket Paşa'nın günlüğünde yazdıkları Osmanlı'nın çökerken yönetimde yapılan zaaflar kadar, devlet aklına sahip devlet adamlarının görüşlerini de ortaya koyar.
Katar'ı gösteren bir harita
"KATAR'IN NE FAYDASI VAR"
Hareket ordusu kumandanı ve son dönem sadrazamlarından olan Mahmud Şevket Paşa Osmanlı'nın son dönemine damga vuran isimlerdendir. Günlüğü Yılmaz Öztuna tarafından 1965'te sadeleştirilip, ilave ve çıkarmalar yapılarak Hayat Tarih Mecmuası'nda yayınlanmıştı. Yayın sırasında yapılan tasarruflar yüzünden de günlükte birçok yerde mana değişmişti. Ancak günlüğün orijinalini bulan Murat Bardakçı 2014'te "Mahmud Şevket Paşa'nın sadaret Günlüğü" adıyla neşretti. Mahmud Şevket Paşa, 11 Mart 1913 tarihinde günlüğüne Katar'la ilgili şunları yazmıştı:
"Meclis-i Vükelâ'da (Bakanlar Kurulu) Kuveyt meselesi teferruatından Lynch (Dicle ve Fırat'ta vapur işleten İngiliz şirketi) mese¬lesi ile Katar meselesi müzakere edildi. Şûra-yı Devlet Reisi Said Paşa gerek bu iki meselenin ve gerek umum Kuveyt işinin Meclis-i Mebusan'da tasdik edildikten sonra kabulünü teklif etti. İngiltere hükümeti en serbest bir hükümet olduğu halde o suretle hareket etmiyordu. Bu örneği ileri sürdüm. İngiltere meclisiyle bizim meclis arasında büyük fark olduğunu söyledi. (Küçük) Said Paşa mesuliyetten korkuyordu. Kendi zatına birşey olmasın da varsın memleket ne olursa olsun politikası güdüyordu. Zaten geniş malumatıyla beraber bu tabiatta olduğu için kendisinden memle¬ket cidden istifade etmemekte idi. Bazıları "Bu memleketin kurtulması için Kâmil Paşa ile Said Paşa ortadan kalkmalıdır. Allah bunların canı¬nı almalıdır" diyorlardı. Said Paşa'yı istisna etmek istiyor idim. Lâkin son günlerde aldığı vaziyet ve gösterdiği tereddüt ve korkaklık doğrusu beni de o sözü söyleyenlere hak vermeye sevkediyordu. Irak'ın istik¬balini temin için Katar gibi devlet için hiçbir faydası olmayan ve hakimiyetimize girdiğini ispatta hiçbir delile istinat edemeyeceğimiz yapılan tetkiklerden anlaşılan yarımadadan sarf-ı nazar etmek hiçbir fedakârlık olmayacağını (Bayındırlık Bakanı) Besarya ve (Posta, Telgraf ve Telefon Bakanı) Oskan Efendiler ile beraber Said Paşa'nın anlamaması veyahut daha doğrusu anlamak istememe¬si beni pek çok müteessir ediyordu. Lynch'i Almanlar sermayesine bil-iştirak bir Osmanlı kumpanyasına tahvil etmekte dahi bunların tereddüt göstermeleri pek tuhaftı. Bu mukavemet İngiltere ile Kuveyt işinde bir anlaşma yapmaktan beni vazgeçiremez idi. Mukavemeti kırmak ve daha doğrusu anlaşma imzalanması için herşeyi göze aldım".
Günlüğünden muhalefete rağmen Mahmud Şevket Paşa'nın etkili olduğu anlaşılan 11 Mart tarihli Bakanlar Kurulu'ndan "İngiltere'nin Katar Yarımadası'dan Osmanlı Devleti'nin ilgisini kesmesi konusundaki ısrarı artarak devam etmektedir. Bundan dolayı Katar Yarımadası'da hakimiyetin kuvvetlendirilmesi ve teşkilatlanmanın sürdürülmesi yolundaki faydasız çabalara son verilip, aradaki ihtilafın izalesi zaruri görülmektedir" kararı çıktı.
29 Temmuz 1913'te Londra'da imzalanan antlaşmanın ilgili maddesinde Osmanlı Devleti Katar yarımadası üzerindeki bütün taleplerinden feragat etti, bölgenin Şeyh Câsim bin Sânî ailesi tarafından yönetilmesi konusunda mutabakata varıldı. Ancak bölgede Osmanlı askerleri bir müddet daha kaldılar. Birinci Dünya Savaşı'yla birlikte bölgedeki Osmanlı hakimiyeti sona erdi.
Hint Okyanusu'nda Osmanlı- Portekiz savaşı
OSMANLILAR KÖRFEZ'DE
Basra Körfez'i tarih boyunca, Batılılar'ın İran'ın, Türkler'in ve Arap kabilelerinin hakimiyet mücadelesine sahne oldu. Tarihten gelen kabile çekişmesi günümüzde de devam ediyor.
Ümit Burnu'nun keşfinden sonra Portekizliler, Hint Okyanusu'nda hakimiyet kurmuşlardı. Memlük Devleti, Cidde'ye çıkarak Mekke ve Medine'yi tehdit eden Portekizliler'in ilerleyişini durduramıyordu. Osmanlılar zaten Hint ticaret yollarının Portekizliler yüzünden kapanmasından dolayı Memlük topraklarında hakimiyet kurmalarının zorunlu olduğunu anlamışlardı.
Yavuz Sultan Selim zamanında bu şartlar altında Suriye ve Mısır'ı ele geçiren Osmanlılar, Hindistan ticaret yollarının önemli bir kısmına hakim oldular. Portekizliler'in, Kızıldeniz'deki hakimiyetinin sona erdirilmesi sayesinde Hindistan'dan mal akışı Osmanlı ülkesi üzerinden Avrupa'ya yapılmaya başlandı.
Portekizlilerle yapılan mücadele çerçevesinde Yemen ve Habeşistan'da Osmanlı hakimiyeti kuruldu. Basra körfezine inildi. 1546'da Basra, 1555'de Lahsa Beylerbeylikleri tesis edildi.
16. yüzyılın ortalarından itibaren Katar'ın adı Osmanlı belgelerinde geçmeye başladı. Rahmetli Cengiz Orhonlu tarafından tespit edilen 1555'e ait bir belgede Şeyh Muhammed yönetimindeki Katarlılar'ın 1000 civarında gemiye sahip olduğu ve ticaretle uğraştığı zikredilmektedir. 1559'da bölgeye hakim olmaya başlayan Osmanlı yönetimi Lahsa Beylerbeyliği'ne bağlı Katar Sancağı'nı kurup bölgeyi kontrol etmeye çalıştı. Ancak tayin edilen valinin Bahreyn seferinden dolayı bölgeye gidememesiyle sancak idaresi kurulamadı.
Katar'da Zubara Kalesi
Erhan AFYONCU / Sabah