'Çilesiz dava olmaz'
Üstad Necip Fazıl'ın mirasına sahip çıkan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da teşrifiyle kültür ve sanat camiasının en prestijli ödül töreni olan Necip Fazıl Ödülleri'nin beşincisi düzenlendi. Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen ödül töreninde yayımlanan "Çilesiz dava olmaz" kısa filmi, salondaki katılımcıların yanı sıra ekranları başından takip eden milletimize kimi zaman duygulu, kimi zamansa gururlu anlar yaşattı. İşte o film:
"Sözlüklerin verdiği anlam zahmettir çileye. Halbuki rahmettir o hikmetini bilene. Namert olanlar hazineye ulaşmasın diye bekleyen bir muhafızdır çile, kutlu yol üzerinde. Kestirme bir yoldur hakikat davasına, yalnız kalbiyle yürüyenler erebilir onun sırrına. Çileyi bağrına basanlar varis olur Peygamber mirasına.
Davası büyük olanın büyüktür çilesi de. Kim boy ölçüşebilir bu konuda onun cesur ümmetiyle. Bir kıl çadırda kurarken üç kıtaya yayılacak devleti, ayağını uzatıp da yatmadı bir gece olsun kahraman Osman Gazi.
Gerçi "saray"dı adı devletin yönetildiği yerin, lakin seferlerde at üstünde tükendi ömrü Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin.
Toprakta devrilip göğe çömelmiş, sayıları silip bir'e yönelmiş Yunusların, Mevlanaların yolu izleniyordu. Çekilen her çile kutsal biliniyordu.
Gün geldi, Abdulhamit Han yedi düvele karşı zırh oldu şanlı devlete. Göğüs gerdi her türlü ihanete, darbeye, esarete. Devlet-i Aliyye Osman'ın ömrü nihayete erse de, ahlakı yıkılmadı, davası omuzlandı Anadolu cephesinde.
Kar kış demeden emzikli bebeğiyle askere mermi taşıyordu Şerife bacı. Yavrusunun değil, milletinin geleceğini örttü sırtından çıkarıp hırkasını.
Sütçü İmam korumak için milletin namusunu, korkusuzca işgalcilere çevirdi namlusunu. Anadolu kurtulmuştu, lakin Osmanlı coğrafyasında mücadele sürüyordu.
Cephe yalnız savaş meydanlarıyla sınırlı değildi hakikat davasına gönül verenler için. Fikir çilesi, belki de en büyüğüydü çekilenlerin.
Vahşet ve soykırımın karşısında, muhkem bir kale gibi dikildi Aliya. İzzetli bir bilgelikle meydan okudu medeniyet denen tek dişi kalmış canavara.
Tekerlekli sandalye engel değildi füzeleri sapan taşıyla karşılamasına. Fadi Ebu Salah, onurla yürüyebilmek için hürriyet yolunda, bacağa ihtiyaç olmadığını gösterdi tüm dünyaya.
Zalimlerin soluk nefesi sırtına bir kırbaç gibi inerken, Muhammed Eyüb anne ve babasını bir hafta boyunca küfeyle taşıyarak kurtardı Arakan'daki zulümden. Kollarında ateş taşımaktan daha zordu, merhamet taşımak insanlık sahile vurduğunda.
Dünyanın ayıbını da yüzüne vurdu Astsubay Mehmet Çıplak, Aylan'ın cansız bedenine sarıldığında. Üzerine bombalar yağdıranların çocukları cadılar bayramı için boyarken yüzlerini, Ümran'ın sessizliğe gömülmüş alnından süzülen kanın ta kendisi.
Nefesiyle çocuk yüzlerine sıcacık bir tebessüm çizebilenlerdir gerçek kahramanlar. Yarbay Necmettin Tetik, baş gözünü feda ettiği vatanına can gözüyle bakar.
Gece baskınına çıkıp Temmuz'u kana boyamaya kalksa da kirli çakallar, tertemiz alnından vurulan Turgut Aslan gibi nice aslanlar, millet iradesinin destanını yazdılar.
Bir destan ki milletin şaha kalkışıdır.
Zalimlere korku, mazlumlara merhamet bakışıdır.
Aleme nizam uğruna, dünyaya meydan okuyan bir yiğitlik yarışıdır.
Binbir başlı kartalı taşıyan bir kanarya mirasıdır.
Bu mukaddes emanetin muhafızıdır Çile.
Ciğerinden kalemine kan çekerek taşır Necip Fazıl, dava taşını koyarken gediğine. Hakikat yolunun yolcuları yorulmaz. Zira onlar bilir ki, çilesiz dava olmaz."