Hasretin sindiği gurbet türküleri
Gurbetlik zor zanaat… Başın dara düştüğünde ne yaslanacağın omuz bulabilirsin ne de tutunacağın bir el… Havasını, toprağını, suyunu da özlersin sılanın ama insanını bir başka… Bayramda memleketlerine gidemeyenler aileleriyle sevdikleriyle buluşamayanlar gurbet türküleriyle avunuyorlar. İşte gurbette yaşamanın zorluğunu anlatan türkülerin hikayesi…
Elbette bir derdin vardı. Yoksa insan doğduğu toprakları bırakır mı hiç? Neden ne olursa olsun hep daha iyisine hep daha güzeline ulaşma umuduyla koyuldun yola. Bir tek valizini götürmedin yanında! Anılarını, umutlarını, kültürünü, sorunlarını da götürdün yanında.
O zamana kadar biriktirdiğin ne varsa hepsini tek tek sırtladın gittiğin yere. Büyük kentte keramet var dedin, düştün yollara… İlk başta büyülü geldi sana, yeni dünya. Zaman geçtikçe anladın, nasıl bir kazanın içine düştüğünü.
Kurban verdin. Aldatıldın, hor görüldün. Köyündeki ne gücün kaldı, ne itibarın. Eğmem dediğin başını eğmek zorunda kaldın. Akmaz dediğin yaşı akıttın gözünden. Kolun kanadın kırıldı, garip kaldın. Kimse bilmedi.
Ankara'da, İstanbul'da ya da Almanya'da ne fark eder, sonuçta doğduğun topraklarda uzakta, çalıştın belki de ekmek parasına. Belki de sadece karın tokluğuna. Kimse sormadı derdini, başına ne haller geldi yine de yılmadın. Sildin gözünden yaşını ona sığındın.
Dedik ya gurbetlik zor zanaat, öyle bir başına geçim derdi vermek kolay olur mu hiç? Özledin ananı, babanı, kardeşini, ocağını; en önemlisi de gölündeki yârini…
Eski yıllarda daha da zordu tabii. Telefon etmek zor, özlesen görmen imkânsız, sarılmak istesen zaten gidemezsin. Tek tesellin özgürce uçan kuşun senin yerine onları görebilme ihtimali.
Küçücük hayatının kralıyken büyük ve merhametsiz bir dünyada mahsur kaldı. Hayallerin vardı büyük şehre gidip daha da büyüyecektin. Olmadı, bin kere pişman oldun, dönemedin.
Haklısın, çekilir dert değil gurbet. Memleketinden çok uzakta, altından ev de verseler sana; bülbül misali "ille de vatanım" dedin!