Dürüst Olmak Zorunda mıyız, Yoksa…
Bunların doğru olduğunu herkes kabul eder de bunları günlük hayata uygulamayı, hayatın vazgeçilmez birer parçası ve birer ilahi emir olduklarını bazı muhteris nefisler bir türlü kabullenememektedir. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Muaz ibn Cebel'i Yemen'e gönderirken aralarında herkesin bildiği bir diyalog yaşanmıştı. Allah'ın Kitabı, Resulünün sünnetine göre hareket edip halkı da buna yönlendirmek, söz konusu karşılaşılan problemle ilgili hükmü bulunmayan meseleler karşısında da temel nasların çerçevesinde içtihat ederek problemi çözmek ve halkı irşat etmekti. İfade ettiğimiz ilkeler ve prensipler birer emirdir. Bu emirlere uyup uymamak insanın kendi tercihi olduğu gibi, bu doğruları bildiği halde insanın ve özellikle Müslümanın bunları hayatından çıkarması da bir tercihtir. Ama kötü bir tercih olduğu da muhakkak olup dünyevi rezaleti ve uhrevi azaba duçar olacağı da müsellemdir.
İşgal ettiğimiz makam ve yaptığımız görevler ister resmi, ister sivil olsun bu görevleri Hakkın ve halkın razı olacağı biçimde kullanmadığımız müddetçe, bu görevler ateşten birer gömlektir. Ama bu görevleri dürüstçe yaptığımız zaman da hakkın ve halkın takdirini celbetmek her zaman mümkündür ve kolaydır. Bu görevleri ifa ederken dünyevi çıkarlara meylettiğimiz ve bu makamları menfaat devşirmek için kullandığımız zaman belki biraz dünyalık elde edebiliriz. Ama hakkımız olmayan bir tek kuruşu cebimize indirdiğimiz zaman, haram bir lokmayı çoluk çocuğumuzun kursağından indirmiş olacağımızı unutmamalıyız. Haram lokma ise anne ve babaya isyan olarak geri döner ve çocuklar asla ebeveyne saygı duymaz, hatta onları sevmez ve itibar edip sözlerini dinlemez. Bunu bilmeyen var mı ki… Ama umursayan var mı? diye de sormak lazım.
Toplumda insanların sevilip takdir edilmesi ise, onların dürüstlüklerinden kaynaklandığı muhakkaktır. Toplum içinde birilerinin halka hizmet görevini yüklenmesi de kaçınılmazdır, fakat bu halk hizmetini istismar ederek bu görevleri ifa eden alt kademedekilerin yanlış davranışları üst kademelerdekileri yıpratacağı da muhakkaktır. Üsttekilerin de bu yanlışlıkları görmesi üst görev gereğidir. Hizmet alımı ve satımı konusunda bulunduğu mevkii hakkıyla ifa etmeyerek bu makamları istismar ederek ve kendi lehine kullanarak iş görenler, toplumun nefretini celbederler. Üst makam ve mevkilerde olanlar çok dürüst, çok adil olabilir, ama alttakiler hak ve hukuku gözetmeden devletin ve halkın hukukunu kollamadan, menfaat devşirerek dürüstlüğü unutarak toplumun hukukunu çiğnediklerinde bütün toplum zarar görür. O zaman o toplumda görev aşkı ve hizmet arzusu yerini menfaatlere terkeder. Dürüst ve samimi olanlar da yanlışlıkları görüp seslerini çıkarmazlarsa onlarda sorumlu olurlar.
Hangi dönem ve hangi toplumda, hangi makam ve mevkide ve kim olursa olsun ahlakı, dürüstlüğü, doğruluğu, hakkı, hukuku terkedip yoldan saparsa, hayatta iken de öldükten sonra da asla iyilikle anılmayacaktır. Kötü anılmak bu gibilerin alınlarına yapışmış makbul olmayan bir amel notu olarak yapışık kalacaktır. Ama aksi davranışlarda bulunup kişinin hakkı olmayanı istememesi, hakkı olmayana elini uzatmaması, hakketmediği şeye ve göreve talip olmaması, dürüstlüğü ve ahlakiliği terketmemesi ise o insanın ebediyen güzellikle ve rahmetle anılmasını sağlar.
Ömer İbn Abdulaziz'in iki yıl içinde dünyayı adaletle doldurmasında kullandığı sihirli bir değneği yoktu, sadece Allah ile arasını düzgün tutmuş ve adaleti, dürüstlüğü gözetmiş helal ve harama dikkat etmiş yanlışlıklara karşı suskun kalmamıştı. Bunun için de dünya ayakta durduğu müddetçe onun adaletinden bahsedilecektir. Onun için Ömer, bütün adil yöneticiler için önemli bir timsaldir.
İslam'a ve İslam davasına gönül veren her bir Müslüman dava adamının içinde bulunduğu mevki ve konumunu dürüstçe sürdürmesi halinde, kıldığı namazı, tuttuğu orucu, verdiği zekâtı ve diğer ibadetleri makbul olur.
Ramazan-ı şerif'e girdiğimiz bu günlerde kötülüklerden arınma ve İslâmî ahlak ve ilkelerle yaşama dönemidir ve bu herkes için bir fırsattır. Yalanı, dolanı, iftirayı, Müslüman kardeşlerinin ayaklarına basarak, omuzlarını çiğneyerek yükselmeye çalışmayı, yalan haber yaymayı, sosyal medyada başkalarına ve rakiplerine iftirayı, olmayan olayları olmuş gibi göstermeyi, hakketmediği servetlere kavuşmak için tezgah kurmayı bu mübarek ayda bırakmanın yolunu tutup, başkasının hukukuna girmekten uzak kalma imkanı varken bu fırsatı değerlendirmek mümkündür. Hakkımız olmayan kazançlara talip olmamak imkânı varken bu ayda fırsatı kaçırmayalım. Ancak dürüstlüğü düşünmeyerek dünyevi çıkarların peşine düşünlere sözümüz yoktur.
Bu söylediklerim bizim geleneğimizde irşad ve nasihat kabilinden olduğu için bunları söylemeyi bir görev addettiğimden böyle bir cesareti bulduğumu ifade etmek istedim. Bu aynı zamanda bu bir emr-i bi'l-maruf'tur. İslam'a olan samimiyet ve sadakatimiz daim, oruçlarımız ve dualarımız makbul, dürüstlüğümüz daim olsun.
Fikriyat.com
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.