İslam Uygarlığında Coğrafya - Giriş
Orta Arabistan Arapları, İslâm'dan önce diğer ülkelerle olan ilişkileri, yakın komşuları olan İran, Bizans, Mısır ve Habeşistan ile sınırlı iken hicretin (Peygamber Muhammed'in Mekke'den Medine'ye 622 yılında gerçekleşen göçü) ilk yüzyılın ilk yarısında eski dünyanın büyük bir bölümüne egemen konuma geldiler. Hâkimiyetlerinin sınırları daha yeni takvimin (hicretin) ilk yüzyılının sonlarına doğru, yani m.s. 8. Yüzyılın ilk yirmili yıllarında, Pireneler'e ulaşmıştı. Bu gelişim çerçevesinde, haliyle fethedilen ülkelerin topografisini, geleneklerini, dinlerini, ekonomilerini, tekniklerini ve tarihlerini tanımaları kaçınılmaz bir şeydi. Bu yolda ortaya çıkan ilk yazınsal ürünler, belirli bir ülkenin veya ülkelerin feth'i (fethedilmesi) veya futüh'u (çoğ. fethedilmeleri) başlığını taşımaktaydı. Bu tür eserlerin ilk yazarları, anlaşılabileceği gibi Akdeniz bölgesinden ihtida etmiş bilginlerdi.
Eski Arap şiirlerindeki topografik tasvirlere dayanarak, daha 2./8. Yüzyılın ilk yarısında filologlar çevresinde Arabistan'ın topografik verilerini toplamaya yönelik hummalı bir çaba başlamıştı. Bundan gelişen ve yüzyıllar boyunca devamlı olarak artan yazın ürünleri 6./12. Yüzyılda çok ciltli anıtsal bir coğrafya sözlüğünün doğuşuna götürmüştür. 2./8. Yüzyıldan 3./9. Yüzyıla geçiş döneminde beşeri coğrafya ve tarihsel coğrafya alanında Arap-İslam coğrafya yazınının özgün bir türü kendini gösterdi. Doğuşu ve erken dönem gelişiminde bu ekol bağımsızdı ve yüzlerce yıl boyunca, 3./9. Yüzyılın ilk çeyreğinde, Ptoleme (m.s. 180 civarı) coğrafyasının ve Marinos (m.s. 130 civarı)'un dünya haritasının bilinir olmasından sonra Arap-İslam kültür çerçevesinde doğmuş olan matematiksel coğrafyadan bağımsız olarak kendi yolunda gitti.
Zamanla sıkı bir betimleyici karakter kazanan beşeri coğrafya en azından ülkelerin kartografik tasviri bağlamında, 4./10. Yüzyıldan itibaren yeni karakteristik özelliklere kavuştu. Materyalleri düzenleme işi, artık haritalara bağımlıydı. Bu haritalar bizde gerçekten basmakalıp etki bırakmaktaydı, anlamları ve önemleri her şeyden önce kendilerine eşlik eden yolculuk rehber kitaplarıyla beraber kullanılışlarına bağlıydı. Bu tür kartografik tasvirlerin muhtemelen Sasani İran'ın İslam öncesi coğrafya geleneğine bağlı bulunuyor.¹
Doğa filozofu ve coğrafyacı Ebû Zeyd el-Belhî (ö. 322/934) bu coğrafya ekolünün kurucusu olarak görülür. 4./10. Yüzyıl içerisinde ardılları olan Ahmed b. Muhammed el-Ceyhânî, İbrahim b. Muhammed el-İstahrî, Muhammed b. Alî İbn Havkal ve Muhammed b. Ahmed el-Makdisî (el-Mukaddisî) coğrafya yazının bu kolunu şaşılacak parlak bir döneme taşımışlardır. Onların en genç temsilcisi olan el-Makdisî (el-Mukaddisî)'yi, coğrafya kitabının günümüze ulaşan iki yazmasından birisini Hindistan'da bulmuş olan Arabist Alois Sprenger² «yaşamış en büyük coğrafyacı» olarak niteliyordu. «O denli çok seyahat eden ve keskin gözlemlerde bulunan, aynı zamanda topladığı malzemeyi o denli planlı işleyen bir kimse belki de hiç var olmamıştır» diyordu. Adı geçen şahıslardan ilk üçünün, Ebû Zeyd el-Belhî, el Ceyhânî, el-İstahrî, eserleri sayesinde İran ve Orta Asya hakkındaki coğrafi bilgiler önemli bir gelişim göstermiştir. Daha genç olan iki coğrafyacı Suriyeli İbn Havkal ve Filistinli el-Makdisî'nin eserlerinde ise Sicilya, İspanya, Kuzey ve Kuzeydoğu Afrika hakkındaki coğrafi bilgilerde, özellikle birçok seyahatte kendi yaptıkları gözlem ve keşifler temelinde kazanmış oldukları olağanüstü ilerleme görülür. Modern Arap coğrafya tarihi üzerindeki son dönem araştırmaları, İbn Havkal'ın öne çıkan özelliğinin, bütün kitabında mekânsal bağlamlarla zamansal süreçlerin kendisine özgü bir biçimde ilişkilendirilmesi olduğunu görmüştür.³ Onun tarafından sunulan materyal sadece coğrafya tarihi bakımından değil, aynı zamanda kültür tarihi bakımından da özel bir öneme sahiptir. Bu, son tahlilde, onun öncülerini aşması ve bize bizzat tanıyabilecek durumda olmadığı ülkeleri de tasvir etmesi sayesinde değildir. İbn Havkal, İslam dünyasının coğrafyasını tanımlamayı amaçlamasına rağmen bize, İslam dışı ülkeler hakkında da hiç de azımsanamayacak derecede değerli bilgiler aktarmaktadır.
Bu ekolün biraz önce anıldığı üzere, A. Sprenger'in 1864 yılında kayıtsız şartsız «en büyük coğrafyacı» olarak nitelediği en genç temsilcisi el-Makdisî'nin coğrafya tarihi bakımından önemi, modern araştırmalarla özellikle Andre Miquel'in⁴ yorulmak bilmez çalışması sayesinde hayranlık uyandıran bir şekilde gün yüzüne çıkarılmış. Miquel'in anlayışına göre yeni bir beşeri coğrafya, el-Makdisî'nin açıklamalarındaki özen ve titizlik yoluyla, geleneksel Arap coğrafyasında insan, mekân ve iklim arasında yerleşik ilişkiden etkilenmiş olsa da, özellikle onun açıklayıcı ve yaşamla iç içe sunum tarzı yoluyla doğmuştur. El-Makdisî daha önsözde ortaya koyduğu sunumunun sonuna kadar gerçekleştirdiği ve haklı olarak, yeni, kapsamlı bir beşeri coğrafyanın temeli kabul edilebilecek programıyla kendini göstermektedir.
Resim 1: Sicilya'daki Normanlar Sarayı'nın Yunanlar, Araplar ve Latinler tarafından işgal edilen kançılaryası (Petrus de Ebulo, Liber ad honorem Augusti sive de rebus Siculis. Codex 120 II der Burgerbibliothek Bern, ed. Theo Kölzer ve Marlis Stahli, Sigmaringen 1994, s. 59).
Bu evrensel beşeri coğrafya anlayışı, daha sonraki yüzyıllarda Arapça'dan ziyade Farsça coğrafya yazınında kendini göstermektedir. Şu da belirtilmelidir ki, medeni yaşamın ve doğanın beşeri coğrafya ekolünün eserlerinde gelişmiş olan özenli ve ayrıntılı betimlemesi yüzyılları aşarak sayısız kent ve bölge coğrafyası kitaplarında geçerliliğini koruyabilmiştir. Söz konusu coğrafyacılara ait eserlerin Ortaçağ'da Avrupalılar tarafından tamamen bilinmez kalmaları teessüf edilecek bir gerçektir. Kuşkusuz İber Yarımadası ve Sicilya bu yargının dışında tutulmalıdır. Bu sınırlama çerçevesinde, 548/1154 yılında tamamlanan dünya haritasının özgün olgusundan ve Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed eş-Şerîf el-İdrîsî'nin kapsamlı coğrafya kitabından bahsetmeliyiz. Arap kaynaklara göre «Doğa bilimlerine ve felsefeye sempatisi ile tanınan Norman Kralı II. Roger, eş-Şerîf el-İdrîsî'yi, Nüzhet el Müştâk'ın yazarını, Kuzey Afrika'dan yanına getirtmiş» ve onu bir dünya haritası yapmakla görevlendirmişti. El-İdrîsî bunun için zorunlu olan metali talep etmiş ve Kral yeterince gümüşü kullanımına sunmuştu.⁵
El-İdrîsî'nin Sicilya'da, muhtemelen 1138'den 1161 yılına kadar, yani II. Roger'ın ölümünden sonrasına kadar devam eden uzun süreli ikameti en az dört meyve vermiştir: 1. Gümüş üzerine hâkkedilmiş yuvarlak bir dünya haritası, 2. 70 seksiyona bölünmüş bir dünya haritası, 3. Kitâb Nüzhet el-Müştâk fi İhtirâk el-Afâk, 4. Kitab Üns el-Mühec ve-Ravd el-Ferec adlı kitapları. Yuvarlak gümüş levha, Tabula Rogeriana, Roger'ın ölümünden altı yıl sonra, 1160 yılında, ardılı I. Wilhelm dönemindeki bir isyan sırasında isyancılar tarafından parçalanarak bölüşülmüştür.⁶ Bizzat el-İdrîsî'nin⁷ söylediği gibi, bu harita daire şeklindeydi. Harita, bazı bozukluklara uğramış bile olsa birçok yazmada korunmuş ve günümüze ulaşmıştır.
El-İdrîsî'nin dünya haritasının, parça haritalarının ve coğrafya kitabının önemi hakkında günümüz çalışmalarında oldukça farklı hükümlere varılmıştır. Her şeyden önce sadece çok az sayıdaki İdrîsî araştırmacısı onun yuvarlak dünya haritasından bilgi edinmiş ve bunu verdiği hükümlerde göz önünde bulundurmuştur. Genellikle dikkatlerini Konrad Miller'in 1928'lerde 70 parça harita temel alınarak yeniden oluşturulmuş, üzerinde meskun dünyanın kuzeyinin ekvator bölgesiyle aynı uzunlukta gösterildiği dikdörtgen dünya haritasına yöneltmişlerdir. El-İdrîsî'nin haritalarının yayınlanması ve kitabının ilgili bölümlerinin çevrilmesindeki yararlı çabaları için Miller'e ne kadar teşekkür etsek azdır. Maalesef Miller, el-İdrîsî tarafından yapılmış haritanın yuvarlak değil dikdörtgen olduğu gibi yanlış bir kanıya varmıştı. Daha sonra el-İdrîsî'nin kitabının yazmasındaki, bu haritanın bir daire biçimine sahip olduğu⁸ yönündeki bilgiyi müstensihin yanılgısı olarak açıklamaktaydı⁹. Ben el-İdrîsî'nin parça haritaları ile bir kitabına dayanılarak ve günümüze ulaşmış, oldukça bozulmuş yuvarlak harita da göz önünde bulundurularak orijinale daha yakın, belki de gümüş bir levha üzerine işlenecek bir dünya haritasını yeniden yapma girişimi için koşulların (Miller'in ön çalışmaları da bunlara dâhildir) bugün daha elverişli olduğuna inanıyorum.
İdrîsî-haritalarının kaynağı ve onun kartografya tarihindeki yerine ilişkin sorular günümüz çalışmalarında çok farklı şekilde yorumlanıp yanıtlanmıştır. Bu girişin dar çerçevesinde sadece Mathematische Geographie und Kartographie im Islam und ihr Fortleben im Abendland isimli çalışmam esnasında ulaştığım bazı bulgulara kısaca değineceğim.
Me'mun coğrafyacılarının (yaklaşık 215/830) yuvarlak dünya haritasının keşfedilmesinden sonra, el-İdrîsî'nin Palermo'da yaptığı haritanın esas itibariyle bu haritaya dayandığı kolayca tespit edilebilir. Ancak model aldığı haritanın derece ağını, yanlışlıkla eş uzaklıklı olarak çekilmiş yedi iklim çizgisiyle değiştirmiştir. İdrîsî haritasında öncüsüne nispetle gözle görülebilir ilerlemelerden birisi Akdeniz'in oldukça tashih edilmiş şekli ve Avrupa'nın daha iyi bir topografisidir. Bana daha da önemli görünen, el-İdrîsî'nin Asya'nın birçok bölümü için yeni bir görüntü ve yeni bir topografi sunmasıdır. Ancak Me'mun coğrafyacılarının dünya haritasının keşfedilmesinden ve bu haritanın el-İdrîsî'nin ana kaynağı olduğunun tespit edilmesinden sonra bu yeni öge saptanabiliyor. Me'mun coğrafyacıları evvela, Ptoleme'nin birbirine bağlı tüm bir kıta tasavvuruna karşı, meskun dünyanın en uzak kuzey doğusunu, bu kısmı sınırlandıran, aşılabilir kuşatıcı bir okyanusun varlığına ilişkin tasavvurlarıyla tashih etmişlerdi. El-İdrîsî'nin dünya haritasında daha sonra Asya'nın kuzey doğusu önemli ölçüde küçültülmüş, yuvarlaklaştırılmış ve bir semer biçimi almıştır. İdrîsî haritasının dikkat çeken farkı sadece konfigürasyonla sınırlı değildir, ayrıca hidro-coğrafik içeriğin genişletilmesi ve orografik (dağlarla ilgili) karakterlerin farklı bir sunumuyla özel bir önem kazanmaktadır. Bu haritada Me'mun haritasında bulunmayan bir dizi iç deniz ve ırmak bulunmaktadır. Ancak birkaç yıl önce şu soru ortaya atıldı: Kuzey ve Kuzeydoğu Asya'nın bu değiştirilmiş konfigürasyonu ve Orta Asya'nın yeniden şekillendirilmesi nereden kaynaklanmaktadır? Bütün bunlar büyük bir ihtimalle, el-İdrîsî'nin kitabının ön sözünde bahsetmekte olduğu şimdiye dek dikkate alınmamış Kîmâk-Türkçe bir kaynağa dayanmaktadır.¹⁰
İdrîsî haritasının Avrupa'da doğmuş olan haritalarda bıraktığı derin izleri, 7./13. Yüzyıldan 8./14. Yüzyıla geçiş aralığından itibaren izleyebiliriz. Kitabın Avrupa ülkeleri hakkında başka hiçbir Arapça coğrafya kitabının içermediği kadar çok değerli bilgiler içeren metin bölümüne gelince, bu bölüm Avrupa'da 10./16. Yüzyılın sonuna kadar hiçbir önemli ilgiye karşılaşmamıştır.
El-İdrîsî'nin eseri hakkındaki bu kısa açıklamalardan sonra Arap-İslam kültür çevresinde oldukça geniş bir yer alan seyahatnamelere dayalı "seyahat coğrafyası"ndan da söz etmek gerekir. İslam dünyasının Çin'le deniz yoluyal 1./7. Yüzyıldan itibaren var olan canlı ticareti ve münasebeti, bilinen tarihi bir olgudur.¹¹ Hindistanla olan ilişkiler ve oranın kültürüne ve bilimine olan ilgi o denli ilerlemiştir ki, Abbasi Halifesi el-Manşür (dönemi: 136-158/754-775) bazı Hint bilginlerini Bağdat'a davet ederek Hintlilerin en önemli astronomi kitabını 154/770 yıllarında Arapça'ya çevirmişti¹². Kültür tarihi bakımından önemli olgulardan birisi de, bilim ve kültüre oldukça ilgi duyan ve Hint tabiplerini Bağdat'a getirten Abbasi devlet adamı Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî (ö. 190/805)'nin bir bilgini Hintlilerin dinlerine ilişkin bir kitap yazması için Hindistan'a göndermesidir. Bu kitaptan bazı alıntılar büyük bir şans eseri olarak günümüze ulaşmıştır¹³. Bu nedenle, böylesine erken bir dönemden Arap-İslam bilginlerin seyahatnamelerini duyduğumuzda şaşırmamalıyız. Çin'e kara yoluyla yapılmış bir seyahatin sunumu konusunda kendisinden bilgi edindiğimiz en eski seyyah Temîm b. Bahr el-Muttavvî'i'dir. Seyahatnamesinin günümüze ulaşan bölümleri, bu seyahati 206/ 821 ve 209/824 yılları arasında tarihlendirmeyi olanaklı kılmaktadır¹⁴.
3./9. Yüzyılın ilk yarısından, batı Orta Asya'ya, Hindistan'a ve Bizans'a seyahat eden Arap seyyahların, burada ele alamayacağımız bazı rivayetleri malumumuzdur. Arabistler, Hârûn b. Yahyâ (300/912)'nın İstanbul'a ve Roma'ya¹⁵ yaptığı seyahat ve ayrıca, İbrâhîm b. Ya'kub (350/961 civarı)'un Slavlar¹⁶ hakkındaki ve Ahmed b. İbn Fadlân (4./10. Yüzyılın ilk yarısı)'ın da Hazar Denizi'nin kuzeyinde bulunan Bulgarlar ve Ruslar hakkındaki¹⁷ bilgi ve açıklamalarına özel bir ilgi göstermişlerdir. Oğuz Türkleri, Normanlar ve hayli kuzeyde bulunan «Wi sû» ve de Kuzey Buz Denizi hakkında da tarihi, coğrafi ve etnik bilgiler edinmekteyiz. Ebû Dülef¹⁸ (4./10. Yüzyılın birinci yarısı)'in iki seyahatnamesinden birinde Maveraünnehir (Transoksanya) ve Orta Asya, diğeri de İran ve Kafkasya boyunca yapılan seyahat anlatılmaktadır. 4./10. ve 5./11. Yüzyılın diğer seyyahlarını dikkat almaksızın Alî b. El-Hüseyn el-Mes'ûdî¹⁹ (ö. 345/956)'yi ve Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî²⁰ (ö. 440/1048)'yi dile getirmek isterim.
Bu bilgilerin ilki, bize dar anlamda bir seyahatname bırakmamıştır, bununla birlikte dünyayı bizzat kendi tecrübesiyle tanımak istediği ve yaklaşık 30 yıl devam eden bir seyahat yaşantısı esnasında yazdığı, doğa, felsefi, tarihi ve coğrafi içerikli pek çok eser bırakmıştır. Onun kaç ülkeyi ziyaret ettiğini bilmemekteyiz, çünkü eserlerinin birçoğu kaybolmuştur. Kesin olan, memleketi Bağdat'tan İran'a, Hindistan'a, Sansibar'a, Madagaskar'a, Arabistan'a ve Kuzey Afrika'ya gittiğidir, ama yine de ne kadar sıklıkla hangi ülkeleri ziyaret ettiği bilinmemektedir.
El-Birûnî'yi seyahatname yazını çerçevesinde anmamızın nedeni onun, yerinde yapmış olduğu birçok seyahate ve insanlarla kurduğu temaslara dayanarak ülkenin din, bilim ve gelenekleri hakkındaki araştırmalarında bütün zamanlar için örnek teşkil edecek nesnellik ve gerçeklikle yazmış olduğu, Hindistan hakkında kitabıdır. Bu büyük evrensel bilgin eserinin girişinde şöyle demekte: «Bu kitap polemiksel bir kitap değildir, bilakis sadece olgular bildirimidir. Hinduların kuramlarını olduğu gibi açıklayacağım ve Yunanların bunlarla benzeşik kuramlarını, her iki tarafın benzerliklerini göstermek için dile getireceğim.» Bu pasajın Almanca'ya çevirmeni Max Krause²¹ bununla ilgili olarak şunu söylemektedir: «Bu ilke titizlikle izlenmekte, kılı kırk yaran bir kesinlikle Hintlilerin öğretileri –yazarın şifahi gelenekten veya yazından malumu olduğu ölçüde, aktarılmaktadır. Yazar, bu veya şu nokta hakkında hiçbir şey veya kesin bir şey öğrenemediğine vurgulu bir biçimde işaret etmekten çekinmemektedir, tıpkı değişik rivayetler arasındaki farklılıklara dikkat çektiği gibi. Konuya ilişkin kendi görüşleri daha ziyade bölümlerin sonunda dile gelmektedir. Onun eseri, Hintlilerle savaşacak kimsenin değil, onları ve görüşlerini anlamak ve takdir etmek isteyen kimsenin eline malzeme sağlayacaktır.»
Resim 2: II. Wilhelm'in Palermo'da hasta yatağının başında duran Arap tabipler ve astronomlar (Petrus de Ebulo, Liber ad honorem Augusti sive de rebus Siculis, a.y. s.43)
"Seyahat coğrafyası"na ilişkin açıklamaların, beşeri coğrafya hakkındaki bu kısa panaromada çok uzun bir yer tutmaması için, burada, 578/1183 yılından itibaren memleketinden hareketle, ilki Arabistan'a olmak üzere üç seyahat yapmış olan Valencia'lı Muhammed b. Ahmed İbn Cübeyr (ö. 614/1217)²² ismiyle yetinmek isterim. Görüldüğü kadarıyla gün gün yazılı olarak kaydettiği serüvenlerinin ve gözlemlerinin betimlemesi, Arap coğrafyasının en ilginç belgeleri arasında yer almaktadır. Sanata, kültüre ve mimariye, yönetime ve etnolojiye ilişkin gözlemleri beşeri coğrafya tarihi için büyük değere sahiptir. Her şeyden önce, Norman Kralı II. Wilhelm dönemi Sicilya'sının tarihi ve kültür tarihi için İbn Cübeyr'in seyahatnamesi benzeri bulunmaz bir kaynak önemine sahiptir.
Diğer isimleri bir yana bırakıp Ebû Hanîfe ed-Dîneverî (ö. 282/895 civarı)'den²³ itibaren önem kazanan bitki coğrafyasının Sevilla'lı Ebû el-Abbas en-Nebâtî²⁴ (ö.637/1240)'nin «Doğu'ya Seyahat» (er-Rihle el Meşrikiyye) adlı eseri ile dikkate değer bir seviyeye ulaştığını belirtmek isterim.
"Seyahat coğrafyası"nı sonlandırırken Tanca'lı Muhammed b. İbrâhîm İbn Battûta (ö. 770/1369) da anılmalıdır. Bu Faslı 725/1325 yılında dizginlenemez bir seyahat tutkusuyla ve yabancı olanı tanımaya yönelik karşı konulamaz bir arzuyla doğduğu kenti 22 yaşında terketmiş ve doğuya yönelmiştir. Kuzey Afrika, Mısır, Arabistan ve Mozambik'e kadar Doğu Afrika'da, Anadolu'da, Bizans'ta, Kama'nın Volga nehri ağzında 55. enlem derecesine kadar Güney Rusya'da, Orta Asya'da, Hindistan'da Malezya Yarımadası ve Çin'deki ikameti ve sık sık tekrarlayarak ziyaret ettiği ara istasyonlarda geçirdiği 24 yıldan sonra İbn Battûta ilk seyahatini tamamlamıştır. Endülüs'e olan ikinci seyahati ve Afrika'ya olan üçüncü seyahatiyle birlikte toplam 27 yılını memleketi dışında geçirmiştir. R. Henning'e²⁵ göre İbn Battûta «gerçekten, Eski Çağın ve Orta Çağın çıkardığı en büyük dünya seyyahı olarak kabul edilebilir». «Gerçek bir araştırma seyyahı olarak dikkatle tüm izlenimleri kaydetmiş, işlemiş ve çok ayrıntılı hatta hacimli denilebilecek bir seyahatname, çok zengin coğrafi bir hazineyi miras bırakmıştır.» İbn Battûta «Marco Polo'dan muhtemelen üç kat fazla yabancı ülke görmüştür²⁶».
Beşeri coğrafya ve onun yan dalları olan tarihi coğrafya, şehir ve bölge coğrafyası ve de "seyahat coğrafyası" üzerindeki Arabistik araştırmalar iki yüzyıl önce başlamıştır. Arabistler Arap-İslam kültüründe bu alanda ortaya konan başarılı çalışmaların önemini diğer alanlara oranla çok daha iyi gün yüzüne çıkarabilmişlerdir. Bu konuyla ilgili çalışmaların, tercümelerin ve metin edisyonlarının çoğunu Frankfurt Üniversitesi'nde bulunan Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü, Islamic Geography yayın serisinde bir araya getirmiş ve 278 cilt olarak yayınlamıştır. Burada bir bütün olarak göze çarpan, bu araştırmalarda matematiksel coğrafyanın yer bulmaması ve Arap-İslam kültür çevresinin matematiksel-astronomik temelde gelişen kartografi alanındaki büyük başarısının hemen hemen hiç bilinmemiş olarak kalmasıdır. Bu gerekli harita malzemesi, araştırmacılarda bulunmamaktaydı. Bu panoramanın yazarı, Me'mun coğrafyacılarının dünya haritası ile parça haritalarının keşfedilmesi gibi talihli koşullarla, söz konusu boşluğu doldurma girişiminde bulunmaya yönelmiştir. Yazar, yaklaşık onbeş yıl alan çalışmasının sonuçlarını üç cilt halinde Mathematische Geographie und Kartographie im Islam und ihr Fortleben im Abendlan (Frankfurt 2000) adı altında uzman dünyanın tartışmasına sunmuştur. Kitabın ulaşılan bazı sonuçları, daha genel bir okuyucu kitlesi için düşünülmüş ve Forschung Frankfurt (Heft 4, 2000) dergisinde yayınlanarak genel özeti burada katalog kullanıcısına sunulacaktır.
*Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam Uygarlığında Astronomi, Coğrafya ve Denizcilik, Boyut Yayıncılık, s. 176-179.
KAYNAKLAR:
¹ Sezgin, Fuat: Geschichte des arabischen Schirifttumst, Cilt 10, s. 130.
² Die Post –und Reiserouten des Orients, Leipzig 1864 (Tekrarbasım: Islamic Geography serisi Cilt 112) Önsöz s. 18; Sezgin, F.: a.e., Cilt 10, s. 345.
³ Miquel, Andre: La geographie humaine du monde musulman jusqu'au milieu du 11e siecle, Cilt 1, Paris 1967, s. 309.
⁴ a.e., Cilt 1, s. 324-328.
⁵ el-Halîl b. Aybek eş-Şafadî: El-Vâfi bi-l Vefeyât, Cilt 14, Wiesbaden 1982, s. 105-106.
⁶ Miller, K.: Mappae Arabicae, Cilt 1, Stuttgart 1926 (Tekrarbasım: Islamic Geography serisi Cilt 240), s. 39.
⁷ Nuzhet el-Müştâk, a.y., s. 6.
⁸ a.e., s. 6.
⁹ Miller, K.: a.y., 38.
¹⁰ Sezgin, F.: a.e., Cilt 10, s. 348-350.
¹¹ a.e., Cilt 10, s. 546.
¹² a.e., Cilt 6, s. 116-118.
¹³ İbn en-Nedîm: Kitâb el-Fihrist, ed. G. Flügel, Cilt 1, Leipzig 1872, s. s. 345ff.
¹⁴ Minorsky, Vladimir: Tamîm b. Bahr's Journey to the Uyghurs, in: Bulletin of School of Oriental and African Studies (London) 12/1947-48/275-305.
¹⁵ Bu konudaki çalışmalar bir araya getirilmiştir, in: Islamic Geography Cilt 166, Frankfurt 1994.
¹⁶ Bu konudaki çalışmalar bir araya getirilmiştir, in: Islamic Geography Cilt 159, Frankfurt 1994.
¹⁷ Bu konudaki çalışmalar bir araya getirilmiştir, in: Islamic Geography Cilt 169, Frankfurt 1994.
¹⁸ a.e., Cilt 169.
¹⁹ Sezgin, F.: a.e., Cilt 1, s. 332-336; Cilt 6, s. 198-203; Cilt 7, s. 276-277.
²⁰ a.e., Cilt 5, s. 375-383; Cilt 6, s. 261-276; Cilt 7, s. 1888-192, 288-292.
²¹ Al-Biruni. Ein iranischer Forscher des Mittelalters, in: Der Islam (Berlin) 26/1942/1-15, özellikle s. 13-14 (Tekrarbasım: Islamic Mathematics and Astronomy serisi Cilt 36, Frankfurt 1998, s. 1-15, özellikle s. 13-14.)
²² Onun hakkındaki araştırmalar için bkz. Islamic Geography serisi Cilt 172 ve 173, Frankfurt 1994.
²³ Krackovskij, I.: Istoria arabskoi geograficeskoi literaturi, Moskova 1957, s. 345.
²⁴ Sezgin, F.: a.e., Cilt 4, s. 338-343.
²⁵ Terrae incognitae, Cilt 3, Leiden 1953, s. 213.
²⁶ a.e., s. 213; İbn Battûta hakkındaki çalışmalar için bkz. Islamic Geography serisi Cilt 175-183, Frankfurt 1994.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.