Tıka basa doldurulunca boşluk kapanmıyor!
Eksikliği fazlalıkla gidermeye kalkışmak...
Boşluğu tıka basa doldurunca "bolluk" elde edeceğini sanmak...
Zaman elimizden kayıp gidiyor diye hızla arkasından koşarsak yakalayacağımıza inanmak...
İçi daraldıkça oturulan evi ve çevreyi genişletmenin, eşyaları çoğaltmanın çare olacağı hissine kapılmak...
Kaderin ödüllerine iştahla sarılırken, sillelerine kapıyı kapatmaya çalışıp beceremeyince kahrolmak...
İşte modern insanın kolunu, bacağını ve en fenası ruhunu kaptırdığı tuzak.
Sonuç...
Şık gösterilmeye çalışılan aşırılık.
Orta yolu (hayırlı olanı) ıskartaya çıkartan ifrat ve tefrit tahterevallisi.
Dolgu kültürü.
Her çukura, her yaraya, her eksiğe, her acıya suni ve geçici bir "dolgu"yla çözüm aramak...
Geçen gün Ayşe (Özyılmazel) isyan içinde yazdı hani...
Meryem Uzerli bile yüzüne yaptırdığı operasyonla işin ayarını kaçırmış diye...
Hiç şüpheniz olmasın ki, salgın haline gelen yüz dolguları da sözünü ettiğim geniş kapsamlı "dolgu kültürü" dediğim şeyin bir parçası olup çıktı.
Allı pullu bir davetten dönen arkadaşımın söylediklerini hatırlıyorum: "Kırk yıldır tanıdığım hanımların adlarını karıştırdım, sürekli pot kıracağım diye korkudan öldüm, hepsi birbirinin aynıydı. Kozmetik gelişme güzel olabilir ama bu neyin nesi yahu?"
Batılılar bu operasyondan geçmiş yüzler için "too-far face" diyorlarmış. Ayşe "kendinden uzak yüzler" demiş.
Bana kalırsa, "almış başını gitmiş" ve ne garip ki hepsi aynı yerde buluşmuş yüzler bunlar.
İronik üstelik.
Hani farklı olunacaktı?
Hani güzellik farklılıklardaydı?
Şimdi kozmetiği bir kenara bırakıp esasa dönelim...
Günümüz kültürünün esas sistemi sorgulatmayan ama insanları oyalayıp teslim alan "aşırılıklar" üretmesi meselesine yani...
"Vasat" kavramını olumsuz bir şey gibi değerlendirip ondaki "hayırlı" özelliği bir kenara iterek bu tuzaktan kurtulmak mümkün değil.
İnsan ölçüdür.
Aşırılığın ona iyi geldiği hiç görülmemiştir.
Hele şu itidal meselesi...
Unutulmaya yüz tutan bu kavram sıradan bir manaya sahip değildir, hayatımızdaki yeri sandığımızdan daha derindir.
Oysa yüzümüzdeki bir kırışığa da, ruhumuzdaki bir yaraya da, içimizi kemiren yoksunluk duygusuna da itidalle yaklaşmak hakiki tedavinin ilk adımıdır.
Haşmet Babaoğlu
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kafa tutana tahammüllleri yok ama olacak! (25.05.2018)
- Açlığa dayanamayan kuşlar (24.05.2018)
- İşgal... (22.05.2018)
- Bu “sahne”nin arkası aydınlatılmalı! (21.05.2018)
- Ne kaprisi ne keyfi kararı? Basbayağı savaş ilanı! (18.05.2018)
- Malum sosyal sınıfla Türkiye’nin bitmeyen imtihanı (17.05.2018)
- Bütün bunlarda ne bilgelik var, ne de bilgi! (15.05.2018)
- Dünya için çıtır çerez günler bitti (10.05.2018)