İslamcılık, filozof, entelektüel
"İslam ve Demokrasi Tartışmaları" başlıklı bir yazımda şöyle demiştim:
"İster iman ister amel konusunda olsun taklid varsa "hür, derin, delile dayalı düşünce" yoktur. Her iki alanda tefekkür ve ictihad yöntemiyle bilgiye, kanaate, imana ulaşanlara geldiğimizde bunlara da "aklı, zekayı, tecrübe ve müşahedeyi mutlak otorite kabul eden, vahyin karşısına bunları koyan" manasında entelektüel, hür düşünce sahibi (ve filozof) denemez.
"Bir insan aklı başında ve reşid olunca, kendisine ailesi tarafından telkin edilen din üzerinde bizzat düşünürse, kabul etme veya etmeme şıkları eşit olarak iman meselesine yönelir ve tefekküre başlarsa bu noktada hür düşünce vardır. Ya taklid veya tahkik yoluyla bir kere iman ettikten sonra artık müminin tefekkürünü imanı sınırlar, imanın ışığında düşünür, beşer üstü, ilahi bilgi kaynaklarına itibar eder, aklın yetkisini aşan alanlarda doğrudan vahye dayanır, aklın alanında ise vahiy ile aklın kesin verilerini uzlaştırır, vahyi dışlayamaz."
İslam alimi, entelektüel, filozof niçin gerekli, niçin bizde bunlar yok diye yakınanlar var?
İnsanlık var olduğundan beri düşünen, duyan (duygusu olan), güzeli arayan, tabiatı gereği cemiyet, düzen ve medeniyet kuran insanoğlunun çeşitli problemleri, bunalımları, rahatsızlık veren mechulleri… olmuş, bilim, felsefe ve din de bu alanlarda derdine çare olarak ortaya çıkmıştır.
Bilimin belli bir alanı var, orada işe yarıyor, çizmeden yukarı çıkarsa bilim olmaktan da çıkar.
Felsefe beşere ait bilgi kabiliyetine dayanıyor, ilâhî bilgi (vahiy, peygamberler) ile karşılaştığı zaman ya bunu inkar ediyor (mümkün görmüyor) veya "aklı"nı esas alarak dini yorumluyor, onu beşerî bilgiye ve çözüme indirgiyor. Bunu yapınca da din dışında bir tez, bir düşünce, bir ekol olarak kalıyor.
Bilim ve felsefe insanlığın bazı problemlerine çare olmuştur, ama bunlar yetmemiş, kaoslar, problemler, çatışmalar, bunalımlar… hep var olmuş, insanlar da hep bir kurtarıcı aramışlardır.
Bu beklenti ve arayıştan istifade ederek ve "Kurtarıcı bizim önderimizdir ve yolumuzdur" diyerek ortaya çıkan cahiller veya sahtekârlar insanların başına bela ve pek çok canın, malın telef olmasına sebep olmuşlardır.
Aklı dışlamayan, bilimi teşvik eden, ama beşerin haddini bilmesi gerektiğini de tenbih eyleyen İslam'ın vaadi "iki cihan saadetidir." Doğru İslam anlayışı şimdi bir daha tanımlayacağım ve "muhafazakâr islamcıların" da benimsediği anlayıştır: Doğru İslam'ı entelektüeller ve filozoflar değil, İslam alimleri anlamışlardır ve anlarlar. İslam alimlerinin anlama ve doğru bilgiye ulaşma metodları vahyin ışığında, rehberliğinde ve hidayetinde işleyen akıldır (beşeri bilgi vasıtalarıdır). Bu yöntemin detayları ve açılımı kelam ve fıkıh usulü ilimlerinde ortaya konmuştur. İslam alimleri (müctehidler ve müceddidler) her çağda yetişebilirler, var olurlar ve vardırlar. En önemli tıkanıklık/çözümsüzlük bu yolu kapamakla ortaya çıkar ve çıktığı da olmuştur. İslam alimleri var oldukça bize ait ve sahih yöntemler kullanılarak insanlığın problemlerine İslam'dan çare üretmenin kapısı kapanmaz.
Dünyada entelektüeller ve filozoflar varsın olsunlar, ama Müslümanların, olmazsa yakınmaları ve yetiştirmek için yola koyulmaları gereken rehberleri İslam alimleridir.
02.10.2015
hayrettinkaraman.net
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.