Nekbe içinde Nekbe
İsrail negatif tarihin izinde, çığırında yürüyerek yeni felaketler yazıyor. Yenisiyle eskisine tüy dikiyor. 70'inci kuruluş yıldönümünde kafadarı ve Atlantik ötesindeki karşılığı ABD ile birlikte yeni bir felakete imza attı. Ramazan arifesinde kurbanlıklar gibi Filistinlilerden düzinelerce Müslümanı katletti. İsrail sonuç itibarıyla bir işgal devleti ve işgalini ebedileştirmek için Filistinlileri bastırmaya çalışıyor. Peki! ABD'nin menfaati veya Trump'ın motivasyonu ne? Üç motivasyon içi içe geçmiş bulunuyor. Trump en azından siyasi olarak Evanjelik bir çizgiyi benimsiyor, temsil ediyor. Bunun dışında İvanka üzerinden Yahudilikle ve Siyonizmle köprü kurmuş durumda. Bu iki faktörün etkisiyle İslam düşmanlığıyla da meşbu birisi ve bu faktörler sonuçta devinim unsuru haline geliyor ve Trump'ın hareketlerine yön veriyor. CIA eski Başkanı John O. Brennan haklı olarak taşınma günü (14 Mayıs 2018) ve sonrasında ölenlerden dolayı baş kundakçı Trump'ı sorumlu tutmaktadır. Dünyanın en tepesindeki bu adamın acaba cezai ehliyeti var mı? Ama dünyaya yön veriyor! Onu seçenlerin de seçme ehliyetleri yerinde mi acaba? Dünya sulh ve selameti bu gibi kaçık adamlara emanet. Neron Hristiyanları kıyımdan geçirmişti. Roma'yı ateşe vermişti.
Görüldüğü gibi şerir güçler el ele vermiş durumda sadece Roma'yı değil Kudüs üzerinden dünyayı da yakıyorlar.
Tarih bir kez daha gösterdi ki Filistinliler davalarında ve acılarında çaresiz ve yapayalnızlar. Örgütlü yapılar ve güçler hep karşı tarafta kümelenmiş durumdalar. Neticede bu mücadele bloklar mücadelesidir.
Trump icraatı ve sonuçlarını zafer olarak takdim etse de henüz bu iddialarının hiçbiri testten geçmiş değil. Bununla birlikte masum kanı dökmek zafer ise ABD ile İsrail bunu çok iyi biliyor ve yapıyorlar! Netanyahu ise kanlı eylemlere neden olan elçilik taşıma işlemini İsrail lehine cesaret gösterisi olarak nitelendirmiştir. Truman'dan beri Amerikan başkanlarının tamamı İsrail'e hizmet etmiştir. Lakin bunlar arasında en ateşlisinin belki de Trump olduğu tescil edilecek. Trump İsrail'e hizmetinde seleflerini fersah fersah geçti. Toynbee'nin deyimiyle Trump İsrail'in Zealotu haline gelmiştir. Yani baş fedaisi.
İsrail kötülüklerine tüy dikiyorsa Filistinliler de iyiliklerine ve kahramanlıklarına yenilerini ekliyor. Nesiller boyu tek başına İsrail'e karşı mücadelelerini sürdürüyorlar. Calut'a (Golyat/Goliath)karşı tek başlarına yılmadan mücadele veriyorlardı. Dünya 7 yıldır Suriye halkını ve 70 yıldır ise Filistin halkını yalnız bırakmış vaziyette. Yine de olaylar İsrail'in neşesini kaçırdı. Bu kadar yoğun şiddete başvurmasının nedeni de bu.
İsrail askerleri kendi yanlarından ve önlerinden Filistinlilere taş atan yerleşimcileri himaye ediyor, koruyor ve gözetliyorlar ama Filistin mevzilerinden gelen taşlara karşı sadece taşla değil aynı zamanda kurşunla da karşılık veriyorlar. Bu katmerli kalleşlik.
Siyasi kalleşlikleri de cabası. Sözgelimi 7 yıldan beri Esat rejimi göstericileri 'mündessun/ sızmacılar' şeklinde yaftalıyordu. Bugüne kadar 500 bin ile 1 milyon arasında Suriyeli öldürmelerine rağmen Muhaberat 'mündes/sızmacı' yaftasıyla hiçbir kimseyi enseleyebilmiş değil. İsrail sözcüleri de kutlamalarını zehre çeviren Filistinlileri Esat gibi damgalıyorlar ve onlara 'infiltrators/sızmacılar' diyorlar. İsrail Esat'ı taklit etmeye başlamıştır. Boynuz kulağı geçer. Sızanlardan kasıt ne bilmiyoruz fakat Filistinliler kendi yurtlarını bekliyorlar ve Kudüs'teki Amerikan elçiliğini de yasadışı yeni bir yerleşim birimi olarak görüyorlar. Esasında Amerikan elçiliğide bir sızma. Asıl sızma devlet İsrail, sızmalar, sızıntılar da oradan buradan toplama, devşirme yabancı topluluklar.
Sızmalar veya sızmacılar tabiri bana Basmacıları hatırlattı. Basmacılar Orta Asya'da Sovyet hâkimiyetine ve işgaline karşı bölge halkının bir refleksi ve karşı koymasıydı. Başlarına da serdengeçti Enver Paşa geçmiş ve bu muharebelerde şehit düşmüştü. Başı yere dik düşmüştü.Şimdi ise Esat ile kafadarı Netanyahu gösteri yapanları 'mündes/infiltrator' yani sızanlar/sızmalar olarak damgalıyor. İsrail'e göre, sızmacılar adı altında yeni Basmacılar şimdi güney cephesinde, hattında faaliyet gösteriyorlar.
1998 yılında da Kargil'i ele geçiren Keşmirli fedailer karşısında Hindistan'da aynı yaftaya sarılmıştı. Kargil'i sızıntılar veya sızmacılar basmış, ele geçirdi. Sızmacılar dedikleri Keşmir'in hakiki sahipleri ve yerlileriydi.
Halbuki merhum Garaudy'nin tabiriyle İsrail baştan beri veya baştan aşağıya düzmece iddialar veya efsanelere istinat ederek kurulmuş sızma (infiltrator's state) bir devlettir.
Fidel Kastro'nun da deyimiyle İsrail'i kuranlar bilmeden körlemesine bir şekilde Filistin'e gelerek dünyanın en mücadeleci, azimli milleti olan Filistinlilere toslamışlardır. Bunu en iyi ifade edenlerden birisi İsrail Savunma Bakanı Lieberman olmuştur ve şöyle demiştir: Hazreti Musa keşke bizi buralara getirmek yerine İtalya ve İsviçre sınırlarında bir yerlere yerleştirseydi. Bu tamamen saptırma bir sözdür. Buralara gelmeleriyle ne Musa'nın(Aleyhisselam) ne de manevi önderlerinin bir dahli vardır. Aksine siyasi ataları Haçlılar gibi İtalya ve İsviçre sınırlarını bırakarak; keyiflerine göre buralara gelmişlerdir. Bu suretle hem dünyanın başına hem de kendi başlarına çorap örmüşlerdir. Yaptıkları cürmün faturasını da Filistinlilerle Hazreti Musa'ya kesiyorlar.
Eskilerin bir deyimi var ki, Filistin-İsrail mücadelesine ışık tutar. Ağlayanın malının gülene faydası olmaz.
KUYUDAKİ HALKIN ÇİLESİ!
Filistin halkı bugün adeta dipsiz bir kuyudadır. Bu kuyu kardeşleri tarafından atılan Yusuf'un kuyusudur. Filistin halkı yer ile gök arasında askıda tutunmaktadır. Hava, deniz ve karadan kuşatılmış vaziyettedir. Gök ile yer arasında asılı durumdalar. Filistinliler burada maddi ve fiziki olarak çökerken ve çürürken İsrail de manevi olarak çürümekte ve her gün insanlık dairesinden biraz daha uzaklaşmaktadır.
Hadislerin izini sürersek; İsrail'in hali, misali şudur:
"Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın bağışlandı." [Müslim, Tövbe 155, (2245)]
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
"Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermediği gibi yerin bitirdiklerinden sebeplenmesini de engellemiştir " [Buhârî, Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)]
İsrail bir kediyi değil toptan bir milleti aç ve susuz bırakıyor. Vicdanını bastırdığı gibi uluslararası toplumun vicdanını da bastırmanın yollarını arıyor. Hem kaşarlanmış hem de profesyonel.
Sigmund Freud Musa ve Tek Tanrıcılık adlı eserinde Yahudileri karakter olarak katılıklarıyla Hazreti Adem'in katil oğlu Kabil'e benzetmektedir.
Filistinliler kuyuda dahi olsalar bilinçlerini ve dirençlerini asla kaybetmiyorlar. Bu anlamda Ben Gurion 1935 yılında şehit edilen öncü fedailerden İzzettin Bin kassam olayından sonra geleceği gören, sezen bir söz etmiştir:" Araplar ahlaki bir çıkış yaptı korkarım bunun gerisi gelir ve bu, gelecekte İsrail'e karşı direnişin ve mücadelenin bir miladı olabilir…" Gerçekten de İzzettin Kassam'ın şehadeti Filistinlilerin yolunu aydınlatmıştır. Ardından da Şeyh Ahmet Yasin gibi nöbeti devralan yeni nesiller de önceki nesillerin meşalesini devralmıştır. Şehit nesiller birbirinin cenazesini kaldırmıştır. Ben Gurion'ın dediği gibi İzzettin Kassam gitmiş ama ikinci ve üçüncü nesil fedailer yerini doldurmuştur. Hamas bunlardan birisidir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan Netanyahu'ya hitaben bu gerçeği bir kez daha hatırlatmıştır. Hamas kendi topraklarının derdindedir, Müslümanların kutsalını korumanın derdindedir; İsrail ise haksız yere elde ettiği topraklarda kalıcı hale gelmek için orantısız güç kullanıyor ve devlet terörü uyguluyor. Kimse İsrail'in keyfi istedi veya yaftalıyor diye terörist olmaz.
Ben Kaspit adlı İsrailli yorumcu şunları söylemiştir :"Ne zaman zafer neşesi tatsak, Filistinliler eylemleriyle burnumuzdan getiriyor. Zafer havasını zehirliyorlar…"
Filistinlilere yönelik mezalim karşısında maalesef dünyadan hiç ses çıkmıyor. Sadece Güney Afrika ırkçı rejim döneminde ortağı olan İsrail'e ahlaki bir ders verdi. Zira geçmişte siyahların Güney Afrika'da çektiklerini şimdi Filistinliler Bandustan haline getirilen kendi topraklarında çekiyorlar. Güney Afrika ile birlikte İrlanda ve Belçika da ileri sayılabilecek adımlar attılar. Dünyanın kalanının bu ülkeleri izlemesi gerekir.
Türkiye Hamas'a sahip çıktığı gibi aynı zamanda Ankara'daki İsrail elçisini ve İstanbul'daki konsoloslarını geri gönderdi. Son yıllarda Hollanda ile ve ABD ile de benzeri pozisyonlar oluşmuştu. Türkiye bunun yanında insani bir katkı sunmak için Filistinli yaralıları Türkiye'de tedavi etmek istedi. Geçmişte de bunu yapmıştı. Hatta ayrım gözetmeden İsrail'in ciğerlerinin yanması karşısında itfaiye uçaklarını seferber etmiştir. Bununla birlikte yaralıların taşınması için ne İsrail ne de Mısır topraklarının kullanılmasına izin verdi! Bu, Gazze'yi açlık ve susuzluğa mahkûm ettikten sonra yaralılarını da ölüme terk etmektir. İsrailli yazar Amira Hass'ın da ifade ettiği gibi Gazze'deki hastanelerin kapasiteleri yetersiz. Öyleyse yaralılara Türkiye gibi donanımlı ülkeler hizmet vermeli. Bunun önüne de İsrail yanlısı Mısır rejimi geçiyor.
Dünyada kahpelik yarışı ile şan ve şeref yarışı at başı gidiyor. Üstat Necip Fazıl'ın dediği gibi, Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.