Nihat Hatipoğlu

Seçkinlerin ahlakında özür dilemek vardı

Hz. Ebu Derda şöyle anlatıyor: 'Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer arasında bir tartışma oldu. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'i sinirlendirdi. Ömer, sinirli bir şekilde orayı terk etti.
Hz. Ebu Bekir ise Hz. Ömer'in arkasından giderek kendisini affetmesini istedi.
Ama Hz. Ömer'in siniri, kırgınlığı geçmemişti.
Evine girdi ve kapıyı Hz. Ebu Bekir'in yüzüne kapattı.
Hz. Ömer'den gerekli affı görmeyen Hz. Ebu Bekir soluğu Peygamberimiz'in (s.a.v.) yanında aldı.
Olayı anlatan Ebu Derda (r.a.) diyor ki; Hz. Ebu Bekir geldiğinde ben de Hz. Resulullah'ın yanındaydım. Hz.
Ebu Bekir, cübbesinin kenarını tutmuş halde, efendimizin yanına oturdu. Dizini, Efendimizin dizine değdirdi.
Hz. Ebu Bekir'in bu halini gören Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Dostunuz (yani Ebu Bekir'in) yüzü gergin! Hz. Ebu Bekir selam verdi. Ve sonra şöyle dedi: Benimle Ömer bin Hattab arasında bir şey vardı. Ben acele ederek onu üzdüm.
Sonra pişman oldum. Beni bağışlasın diye af diledim. Ama o kabul etmedi. Ben de sana geldim! Hz. Peygamber (s.a.v.);
Allah seni bağışlasın Ebu Bekir, Allah seni bağışlasın, Allah seni bağışlasın Ebu Bekir diye üç defa ona dua etti. Orada bunlar olurken, Hz. Ömer pişmanlık duydu ve Hz. Ebu Bekir'in evine gitti. Onun evde olmadığını görünce nerede olduğunu sordu: Hz. Peygamber'e gittiğini söyledik.
Hz. Ömer Efendimizin yanına geldi ve selam verdi. Efendimizin yüzünden sinirlendiği anlaşılıyordu. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) öfkelendiğini gören Hz. Ebu Bekir dizlerinin üzerine çöküp Efendimize doğru yanaştı ve şöyle dedi:
Ey Allah'ın Resulü! Vallahi bu tartışmada ben Ömer'e zulmettim. Vallahi ben Ömer'e zulmettim.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
'Allah beni size gönderdi.
Siz beni yalanladınız.
Ebu Bekir beni doğruladı.
Malıyla, canıyla bana fedakarlıkta bulundu.
Siz, dostumu bana bırakmaz mısınız?
(Buhari, 3661) Sonra efendimiz şöyle devam etti:
Hiç kimsenin malı bana Ebu Bekir malı kadar faydalı olmadı. Hz. Ebu Bekir ağlamaya başladı şöyle dedi: ben ve malım sana feda olmaktan başka neye yarar ki!
İki seçkin sahabi. Münakaşa ediyorlar.
Haksız olduğuna inanan, gönlünü kırdığı kardeşinin arkasından koşturuyor. Beni affet diyor.
Ama O, affetmiyor. Affedilmeyen Hz. Resul'e varıp, derdini anlatıyor. Ve ama kendini haklı çıkarmaya çalışarak değil; 'Ben kardeşime zulmettim' diyerek özrünü beyan ediyor. Sahabe ahlakı!
Seçkinlerin, kamillerin ahlakı. Onlar, kardeşlerinden özür dilemeyi biliyorlar. Özür diletmeyi değil. Kardeşlerini karalamıyorlar, kendilerini suçluyorlar. Hakem'e -Resulullah'a- gidiyorlar. Ama hakeme giderken; yalancı şahitlerle kendilerini haklı çıkarmaya çabalamıyorlar, bilakis ben haksızım diyerek suçlarını itiraf ediyorlar.
Lütfen bu hadiseyi okuduktan sonra olayı kendi açınızdan yorumlayın. Siz olsanız ne yapardınız?

Nihat Hatipoğlu - Sabah

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.