Prof. Dr. Teoman Duralı

Canlılar biliminin başlıca kolları

Canlı, bir 'varolandır. Varolan olarak canlı, birsürü 'görünüm'ün biraraya gelmesiyle ortaya çıkmış bir 'bütün'dür. Bu bakımdan bir canlı göz önüne alınırken eğilimimiz ile amacımız uyarınca, dikkatimizi onun, ya görünür özellikleri, davranışları ile yapıp etmeleri üzerinde toplarız ya da üreme zincirinin bir halkası olmasının dile getirdiği anlam üstünde dururuz. Bundan dolayı canlılar biliminde konular, başlıca morfoloji, fizyoloji, genetik, embriyoloji, çevrebilim/ecologie, evrim/evolution gibi alanların birinde yahut birkaçında ele alınırlar.

İşte şimdi burada bu konuları bir bir, nesnel bağlantılarını elden geldiğince gözden yitirmeksizin kısaca inceleyelim.

"Sergiledikleri olağanüstü biçim çokluğu tek tek canlıların görünür özelliklerinin, demekki biçimlerinin, orantılarının, renkleri ile ölçülebilir büyüklüklerinin açıklanmasını zorunlu kılar."[1]

CANLILAR BİLİMİNİN BAŞLICA KOLLARI

"Söz konusu morfolojiye yaslanan açıklama, yalnızca dışa dönük değil. Aynı zamanda anatomi terimi altında tanınan hem yapılarla, hem uzuvların teşkili hem de karşılıklı mekân bağıntılarıyla ilgili bilgileri içerir."[2]

Sözün en geniş anlamıyla karşılaştırmalı tasvirci morfolojinin en önemli katkılarından biri, canlıların (eskiden neredeyse sâdece makrorganisma bakımından, bugünse, hem makro~, hem mikrorganismaca) sınıflandırılmalarını olabilir kılmasıdır. Sınıflama ilk elde canlılar âlemindeki akla durgunluk veren çeşitliliği düzenlemeğe koşulmuştur. "Şimdiye değin bir milyon hayvan, yarım milyon da bitki türü tesbit olunup tasvir edilmiştir. Daha tasviri yapılmamış canlı türlerin sayısı üç ile on milyon arasında değişmektedir. Her tür, cinsiyete, mevsime, yaş kümelerine göre değişen biçimler alabilir."[3]

İşte, karşılaştırmalı tasvirlere dayanan morfoloji aracılığıyla canlıların sınıflanması çağımızda başlıca iki yoldan yürütülmektedir:

  1. Taksonomi: Eski çağlarda canlılar, aralarında en çok göze çarpan ortak özelliklere göre mantık kalıplarına sokularak sınırlanmışlardır. Yakın çağlardaysa, özellikle Ondokuzuncu yüzyılda canlılar, evrimce belirlenen ayırımlar ile benzerlikler uyarınca; böylece sâbit belirtilere yaslanılmayarak, ataların ortak olup olmamasına bakılarak sınıflanmağa başlandılar. Bugünse, sınıflandırmada görünür özellikler, yânî fenotip ile soyağacı gibi unsurların yanısıra, canlılar arasındaki molekül seviyesindeki benzerlikler ile farklar da dıkkata alınıyor.[4] Yunancada 'düzenleme' anlamına gelen taksis ile 'yasa' demek olan nomos- tan anotomi, astronomi gibi deyimler örneksenerek Fransız De Candolle'ce 1813de önerilmiş taksonomi canlıların sınıflandırılmalarına ilişkin teori ile eylemin adıdır.[5]
  2. Sistematik: Sınıflama sistemlerine genel ad olmak üzre, Onyedinci ile Onsekizinci yüzyıllardaki doğa araştırmacılarının, öncelikle de Carl von Linnxus'un uygulamış bulunduğu deyim, Yunanca süstemanın Latinceleştiril- miş systematicasıdır. Ernst Walter Mayr, George Gaylord Simpsona dayanarak günümüzdeki sistematiğin tarifini şöyle veriyor: "Sistematik, canlıların çeşitliliğinin, ayrıca yine canlılar arasındaki ilişkilerin kovuşturulduğu biraraştırma alanıdır."[6] "İlişki", burada Mayr'a göre, artık taksonomide olduğu gibi, yalnızca dar soyoluş anlamında kullanılmıyor. "Buna karşılık mezkûr ıstılah, canlılar biliminin kapsadığı canlılar arasındaki bütün ilişkileri içerecek genişlikte alınmalıdır."[7] Demekki sistematik, taksonominin tersine, karşılaştırma ile tasvire dayanan morfolojinin sınırlarını aşıp canlılar coğrafyası (biyocoğrafya), çevrebilim, evrim ile davranış bilimleri alanlarına dek yayılır.

Sınıflandırmanın temeli olarak günümüzde taksonomlar ile evrim bilimcilerinin büyük çoğunluğu 'tür'ü benimserken sistematikciler de, bunun canlı doğadaki karşılığı olan 'topluluğ'u (Fr-İngpopulation) alıyorlar. Tür, karşıt ayıklanma basınçlarının karşılıklı tavizleriyle biçimlenen genotip ile onun dışlaşması diye tarif edilebilecek olan fenotiptir. Genotipten burada, aralarında çiftleşme, bunun sonucunda da üreme kabiliyetini bulunduran bireylerin oluşturdukları topluluk anlaşılmalıdır. Nitekim, Ernst Walter Mayr, türü, "üreme yönünden başka öbeklerden yalıtılmış, kendi aralarında hem gerçekten hem de bilkuvve (Fr potentiel) çiftleşebilen üyelerin meydana getirdikleri doğal topluluk"[8] diye anlıyor.

Sunulan şu tariflerden anlaşılacağı üzre, 'tür'ün tesbitinde 'üreme' kadar, ge- notip ile fenotip etkenleri de önemlidir. FeIix Mainx "karşılaştırmalar yoluyla" diyor "benzerlikler ile başkalıklar belirlenir, ana özellikler, gelip geçicilerden ayırtedilirler. Böylelikle birçok uzuv tipini yahut geniş bir canlılar öbeğini kapsayacak bir temel kuruluş tasarısı, plan çatılabilir. Karşılaştırmaların kapsamı oranında kuruluş tasarılarının da genelliği artar... Kuruluş tasarısında değişik canlıların birbirlerine eş düşen vucut üyelerine, uzuvlarına homolog yapılar denir. Homologi kavramının belirlenmesi, deneysel bilimin varsayımında özel bir yer tutar. Morfoloji araştırmasınca her somut canlıda homolog uzuvlar tes- bit edilirse, sözü edilen kavramın geçerliliği sınanabilir. Sözgelişi herhangi bir canlının niteliklerinden biri omurgalı olmaksa, omurgalıların öteki üyelerinde rastlanan özelliklerle onda da karşılaşmak beklenebilir. Böylelikle bilimce yararlı sayıldıkları sürece morfolojinin aşırı soyutlamaları, yalnızca zihinle kavranabilen, deneyle asla sınanamayan geometrinin konularından ayrılırlar."[9] Geniş çaplı bir morfoloji önermesine örnek olarak bütün türlerde karşılaşılan kromosom ile gen sayısının değişmemesi yasası gösterilebilir. "Bu, çekirdeği bulunmayan mikrorganismaların dışında kalan canlıların tümünde geçerlidir."[10]

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)


[1] Felix Mainx: a.g.e., 576. s.

[2] Felix Mainx: a.g.e., 576. s.

[3] Ernst Walter Mayr: "Principles of Systematic Zoology", 1. s.

[4] Bkz: Richard E. Dickerson ve Irving Geis: "The Structure and Action of Proteins", 66. s.

[5] Ernst Walter Mayr: "Principles of Systematic Zoology", 2. s.

[6] Ernst Walter Mayr: a.g.e., 2. s.

[7] Ernst Walter Mayr: a.g.e., 2. s.

[8] Ernst Walter Mayr: "Animal Species and Evolution", 19. s.

Tür: Canlılar biliminin geçmişi boyunca benimsenegelmiş birçok bakış açısı ile düşünceden esâslı şekilde sapan Charles Darwin in doğal ayıklanma yoluyla evrim varsayımının tür anlayışı da köklü değişmelere uğramaktadır. Esâsında, sistematiğin kurucusu Aristoteles'ce tarif edilip Yeniçağ sistematiğinin belirleyicisi Linrnzus tarafından da yeniden tescil edilmiş şekliyle 'tür', gözlemlenen her çeşitliliğin, içine yerleştirildiği, değişmez bir düşünce kalıbı (Y eidos: Biçim) olarak kabul edilmiştir. Gerçek olan, şu hâlde, tek tek varolanlara, canlılara en temel biçimlerini kazandıran, mensûb oldukları türdür. Bu temel, türsel biçime tip denilmiştir.

'Tür'ün, soyutlamadan, gerçekdışı bir tasarımdan başka bir şey olmadığını; canlılar biliminde en temel sınıflama biriminin birey olduğunu; ıstatistik yollardan tesbit edilebilen bir benzerlikler dağılımında ortak özellikler (Fr particularite) gösteren bireylerin, topluluk/population oluşturduğunu öne sürenler gitgide artmaktadırlar. Nitekim bunlara bakılırsa, Mayr'dan aktardığımız tarifin tersine 'tür', üreme yönünden başka öbeklerden tecrid olmuş, kendi aralarında hem gerçekten hem de imkân itibârıyla çiftleşebilen üyelerin, bireylerin meydana getirdikleri doğal topluluk şeklinde anlaşılmamalıdır. Artık omurgalılar arasında bile kimi topluluklarda bireylerin çiftleşmeksizin üreyebildikleri bilinmektedir. İşte, hepsi de dişi olan Laserta cinsine mensûp kertenkelelerin döllenmemiş yumurtalarından canlı yavruların çıktığını 1958de bildiren Rus zoologu İlya Sergeyeviç Darevski, 'tür'ü 'cinsiyetli üreme' şartına bağlayanlara karşı su götürmez bir kanıt getirmiştir —bkz: Charles J. Cole: " Unisexual Lizards", 84. s.; " Scientific American'da. —Dıkkat: 'Döllenmesizüreme': Parthenogenesis (parthino: Bakir;genesis: Üreme).

Çoğu kere 'tekcinsiyetli' (Fr unisexuel) çoğalma kategorisi içinde mütâlea edilmiştir. Oysa döllenmesizüreme, döllenmemiş yumurtanın gelişmesiyle olur. Yumurta, genellikle diployittir. Bu durumda, üreyen döldöşün bir çift yerine, bir tek atası olacağına göre, onun tekmil özelliklerini tevârüs edecektir —bkz: "Longman Dictionary of Scientific Usage", 564. s., satır: SBO53.

Tekcinsiyetli çoğalmada da, cinsiyet hücreleri, iki tam dizilik kromosom bulundururlar. Yumurtalar böylece genetik yönden hazırdırlar. Geriye bir tek, erkek hücre tarafından döllenmeleri kalır. Nitekim birtakım balık topluluklarında dişinin döktüğü yumurtalar, herhangi bir topluluğa mensûb erkek balığın salgıladığı menî (L sperma) tarafından annenin dışındaki ortamda harekete geçirildikten sonra yavru çıkar. Birtakım başka tekcinsiyetli balıklar da haployit yumurta dökerler. Tıpkı cinsiyetli üreyen topluluklarda olduğu üzre, bunların da cinsiyet hücreleri bir dizi kromosom bulundurur. Aynı yahut çok yakın bir topluluğa mensûb erkeklerin menîsince etkilenmedikce bunların döktükleri, döllenmiş yumurtaya (zigot) dönüşmez; yavru da peydahlanmaz. Bütün bu açıklamalara ek olarak bir balık türü yahut topluluğu (L Rivulus marmoratus) daha var ki, o da hünsâ (Fr-İng hermaphrodite) olup özdöllenme (Fr-İng self-fertilization) yoluyla ürer. Ancak, menîsiz meydana gelen çoğalma olayına kelimenin dar anlamında döllenmesizüreme denebilir —bkz: Charles J. Cole: B.g.y. Döllenmesizüremeye en çarpıcı örnek, kaya kertenkelesidir (L Lacerta saxiola). İlya S. Darevsky, bunu Kafkasyanın değişik yörelerinde tesbit etmiştir. O bundan başka bahse konu türün, çiftcinsiyetli bir çoğalma şeklinden döllenmesizüreme anlamındaki tekcinsiyetli çoğalma tarzına dönüştüğünü; ayrıca, Lasertanın kimi alttürlerinde döllenmesizüremenin yanında çiftcinsiyetli çoğalma tarzının da yer aldığına ilişkin delillerin bulunduğunu bildirmektedir —bkz: I. S. Darewsky ve W. N. Kulikowa: "Natürliche Parthenogenese in derpolymorphen Gruppe der kaukasischen Felseidechse" (Lacerta saxiola Eversmann), 172. s.; " Zoologisches Jahrbuch der Systematik"te.

[9] Felix Mainx: "Foundations of Biology", 578. s.

[10] Felix Mainx: a.g.e., 578. s.

Prof. Ş. Teoman Duralı

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.