Hat san’atında kullanılan âlet ve malzemeler - 2
KÂĞID
Eskiden kâğıdlar, bugün olduğu gibi doğrudan doğruya yazı yazabilecek şekilde kâğıdhâneden çıkmazdı. Umumiyetle beyaz renkte olan bu ham kâğıdlar gözü yorduğundan, önce arzu edilen renge boyanır, sonra âharlenir (cilâlanır), nihâyet âharin kâğıda tesbîti ve pürüzlerin giderilmesi için mührelenir, yâni tazyikle âdetâ ütülenip parlatılırdı.
Kâğıd boyamak için ekseriyâ nebatlardan istifâde edilmiştir. Renk veren nebâtî madde kaynatılır, o rengi alan su bir tekneye boşaltılır; kâğıdlar içine batırılır, renkli suyu emerler. Kurutulunca, istenen rengi alırlar. Kâğıd boyamakta kullanılan maddelere ve verdikleri renklere bir kaç misâl: Çay (krem rengi), cevizin yeşil dış kabuğu veya nar kabuğu (açık kahverengi), cehrî tohumu (sarı), al bakkam (kırmızı), mor bakkam (mor), şekerciocağı isi (şekerrengi), soğan kabuğu (kırmızımtırak)... En çok krem renginin tercih edildiği boyama işleminde, istenirse yazı sâhası ile etrafındaki boşluğun farklı renklere boyandığı da görülür ki, buna akkâse denir.
Boyandıktan sonra eski usûlle cilâlanan kâğıd üzerinde bir koruyucu tabaka teşkil eden âhar, is ile hazırlanan mürekkebi kâğıdın bünyesine geçirmeden üstünde tutar. Böylece, nemli pamukla silinerek, yalanarak veya kazınarak, yazılar kâğıd üzerinden çıkartılabilir, harflerdeki pürüzler giderilebilir. Âharlenen kâğıd, eskidikçe güzelleşir. Bu hususta en çok kullanılan usûl, şapla kestirilmiş yumurta akının kâğıd üzerine 1-2 kat süngerle sürülmesidir. Nişasta veya unun sulu olarak pişmişi de aynı maksadla kullanılır. Âharlenen ham kâğıd, eğer bir hafta içinde mührelenmezse, daha geç yapılacak mühreleme işlemi sırasında çatlamağa başlar, kâğıdın terbiyesi için verilen emekler boşa gider. Kâğıdı mühreleme maksadıyla kullanılan çakmak mühre, çıkıntılı yerine çok düzgün ve prizma şeklinde bir çakmaktaşı yerleştirilmiş, iki kollu bir âlettir.
Çakmak mühre.
Mührelenecek kâğıdlardan bir tabaka, büyükçe ve düzgün bir tahta üzerine konulur. Mührenin rahatça kayabilmesini sağlamak maksadıyla kuru sabuna sürülmüş bir çuha parçası, kâğıdın üzerinde gezdirilir. Sonra çakmak mührenin tahtadan yapılmış iki kolundan tutularak, çıkıntılı taraftaki çakmaktaşı alta gelecek şekilde, kâğıda tazyikle sürülmeye başlanır. Kâğıd serbest bırakılarak, mühre ileri geri muhtelif istikāmetlerde hareket ettirilir. Kâğıd hemen pırıl pırıl parlar ve ütülenmişçesine düzelir. Bir yıl kadar dinlendirildikten sonra, kalemin rahatça yürüyüp yazabileceği hâle gelir. Kazınarak veya yalanarak yazının tashih olunabilmesi de bu müddetin geçişiyle mümkün olur. Âharli kâğıd üzerindeki yazılar bu şekilde değiştirilebileceği için, Osmanlı Devleti'nin bütün resmî kayıtları, âharlenmeden sadece mührelenerek üstündeki pürüzleri giderilmiş olan kâğıdlara yazılmış, bu şekilde sahtekârlık önlenmiştir.
Âharli kâğıda yazı yazabilmek için, tebeşirli çuhayı bunun üzerinde biraz dolaştırmak lâzımdır. Tebeşir, kâğıd mührelenirken sürülen sabunun kayganlığını ve ellerden geçen yağı alır; yağlı zemînde mürekkep tutmaz. Âharli kâğıd yalanarak veya nemli süngerle silinerek, üstüne henüz yazılmış yazılar temizlenebilir. Bu sebeple Osmanlı devrinde okumuş/yazmış kimseler için "fazla mürekkep yalamıştır" denilmesi, teâmüldendi.
İS MÜREKKEBİ
İs mürekkebinin terkîbindeki is, yakılınca is veren beziryağı, balmumu, neftyağı, gazyağı gibi maddelerden elde edilir. İs mürekkebinin birleşimine giren ve onu kâğıd üzerinde tesbît eden arapzamkıdır. İs mürekkebi yapmak için pek çok formüller, yazılı olarak devrimize kadar gelmiştir. Bu mürekkebin hazırlanış tarzı zamanla sâdeleşmiş ve nihayet en gelişmiş terkîbin "is, zamk eriyiği ve saf su"dan ibâret olduğu görülmüştür. Bunların taş havana konularak uzun müddet bir arada dövülüp çırpılması gerekir.
San'at eserlerini yazmak üzere kullanılan mürekkep, kendi kendine kurumağa terkedilir. Ancak resmî yazıların çabuk kurutulması için yazının üzerine rıh (veya rîk) denilen renklendirilmiş bir çeşit ince kum, içine konulduğu rıhdan yardımıyla serpilirdi.
Mâdenî kubura vidalı olarak bağlı bulunan rıhdan; rıh denilen pembe kum ve lika denilen ham ipek.
Geçmiş yüzyıllarda okur-yazar zümrenin hokka içinde dâima yanında taşıdığı is mürekkebi, zamanla hiçbir sûrette solmaz. Bu mürekkep bir is süspansiyonudur, âharli kâğıda yazıldığı vakit satıhta kalır, yapılan hatâlar silinip kazınmağa, hattâ yalanmağa elverişlidir. Harflerin kıyısındaki pürüzlerin kazınarak düzeltilmesi tashih kalemtıraşıyla yapılır.
RENKLİ MÜREKKEPLER
Tarihimizde hayli değişik renklerde mürekkep yapılmışsa da, en ziyade kullanılanları sarı (zırnık), kırmızı (lâl), kırmızı (surh) mürekkep, beyaz (üstübeç) ve altın (zer) mürekkepleridir.
Zırnık mürekkebi: Zırnık adıyla bilinen, tabiattaki arsenik sülfür karışımının zahmetlice ezildikten sonra arapzamkı mahlûlü ile karıştırılması, sarı renkli bu mürekkebi hâsıl eder.
Zırnık mürekkebiyle kalıp olarak hazırlanmış, Çırçırlı Ali Efendi'nin (ö. 1902) celî sülüs istifi.
Lâl mürekkebi: Lotur+şekerci çöğeni+şap+su muayyen nisbetlerde karıştırılıp kaynatıldıktan sonra suyu alınır ve bunun içine kırmız böceğinin kurutulmuşu iyice dövülerek eklenir. Tekrar kaynatılmakla elde edilen lâl mürekkebinin, pek câzip kırmızı rengi vardır.
Surh mürekkep: Mushaflarda secâvend (tevakkuf) işâretlerinin konulmasında hayvânî asıllı lâl yerine zencefre (tabiî cıva sülfürü) ile yapılan surh mürekkep tercih edilmiştir.
Üstübeç mürekkebi: Zırnık yerine üstübeç kullanılarak, aynı usûlle yapılır. Bilhassa mushafların sûre başlıklarını, altın zemîn üstüne beyaz renkle yazmakta kullanılır.
Altın mürekkebi: Husûsi surette dövülerek mikronla ölçülecek kadar inceltilmiş yüksek ayarlı altın varaklarının koyu arapzamkı mahlûlü veya bal yardımıyla bir çini tabakta uzun emekle ezilmesi ve suyla yıkanıp süzülerek bir başka tabağın dibinde toplanmasıyla bu mürekkebin ana maddesini veren altın zerreleri elde edilir. Kullanılacağı zaman jelâtinli su ilâvesiyle hâsıl olan süspansiyon, fırçayla kamış kalemin ağzına sürülüp bununla yazılır; zer-endûd (=sürme altın) yazıların esası budur.
Varak altın, ezilmiş altın ve bunun parlatılmasında kullanılan üç aded zer-mühre âleti.
HOKKA
Yazı yazmak için kamış kalem ve is mürekkebinin kullanıldığı devirlerde, yazı takımlarında veya yazı çekmecelerinde hokka olarak; bunun dışında okur/yazar zümrenin yanında taşımak için divit şeklinde bulundurduğu mürekkep hokkasının seramik, cam, daha çokcası mâdenî (pirinç, bakır, gümüş gibi) şekilleri vardır. Mâdenî hokkalar müstakil olmaktan ziyâde, içine kamış kalemlerin konulduğu, kubur denilen silindir biçimindeki kalem mahfazalarının dibine vidalı olarak bağlanır; kubur resmini geçen hafta sunmuştuk. Prizma biçimindeki kalemdanların dip yanına çıkıntılı olarak tutturulursa divit adını alırlar.
Divit.
İçinde muhtelif renkte mürekkeplerin bulunduğu hokkalar ise yeri sâbit olarak çalışanlar için bir tepsi içinde saklanır ve gerektiğinde kullanılırdı.
Sultan V. Mehmed Reşad'ın (saltanatı 1909-1918) kullandığı yazı takımı. Burada sâir yazı âletleri de görülüyor.
Eski hokkalara mürekkep doğrudan doğruya konulmaz; lika denilen ham ipekten bir tutam hokkanın içine yerleştirilip de mürekkep bunun üzerine dökülürse, lika mürekkebi sünger gibi emer ve kalemin hafifçe likaya bastırılmasıyla lüzûmu kadar mürekkebi kalemin ağzına bular. Ayrıca, mürekkebi bünyesinde tuttuğu için, hokka başaşağı gelse bile dökülmeyi önlemek gibi mühim bir vazîfesi de vardır (bkz. Resim 2).
MISTAR
Yazı san'atında yeralan harf veya harfler topluluğunun satır içindeki duruşu ve belli bir çizgi hizâsında dizilişi bir takım kāidelerle belirlenmiş, satır çizgilerini belirtmeye yarayan ve mıstar (=satırlık) adıyla tanınan bir basit âlet bu sebeple benimsenmiştir.
Kıt'a ve mushaf için hazırlanmış olan farklı iki mıstar.
Yazma eserin tertîbinde, yazının kaplayacağı sâhadaki satır düzeni bu maksad için kullanılacak kamış kalemin nokta boyuna göre hesaplanır ve sahife büyüklüğünde bir mukavva üzerine çizgiyle tesbît edilir; satırın başı ve sonu iğne ile delinir. Bu deliklerin arasına ince bir ibrişim gerilir. İlk satırdan başlanıp son satıra kadar bunun kopuksuz ve düğümsüz olarak gerilmesi, satırın başıyla sonunun da dikine ibrişim çekilerek belirtilmesi gerekir.
Mıstarın kullanılması şöyle olur: Âharlenmiş kâğıdların her bir tabakası sahife düzenine göre mıstarın üstüne yerleştirilerek, henüz sabunla yıkanıp yağı giderilmiş parmaklar ibrişimin kabarıklığıyla hissedilmekte olan satır çizgileri üzerinde dolaştırılırsa, bunların izi kâğıda çıkar ve metin kısmı bu çizgi izine göre yazılır.
YAZI ALTLIĞI
Eski hattatlar sandalyede oturup masa üzerinde çalışmazlar, sedir veya mindere yerleştikten sonra sağ dizlerini dikerek onun üstünde yazarlardı.
Hattat Necmeddin Okyay'ın (1883-1976) dizi üzerinde yazı altlığı kullanarak yazışı.
Bakış açısının 90º olarak muhâfazası ve kâğıdın dizde düzgün durabilmesi, takrîben 20 x 25 cm eb'âdındaki kaba kâğıdların üstüste tutturulmasıyla hazırlanan bir altlığın diz üstüne konulmasına bağlıdır. Sert bir satıh kullanılmayışı, ele serbest hareket imkânı sağlamak içindir.
Hattat Sâmi Efendi'nin (1838-1912) yazı altlığı
KÂĞID MAKASI
Tabaka hâlindeki kâğıdları düzgün parçalarına ayırabilmek için kesici kısımları uzun îmâl edilen kâğıd makasları da kesmeyi âdetâ zevk hâline getirmiştir. Bunların bâzılarında sâhibinin ismi, tutmaçlarının üstüne oyularak çıkartılır.
Muhtelif kâğıt makasları.
Ancak kâğıd makaslarında daha yaygın olan oymalı yazı "Yâ Fettâh" (= Ey fetheden, açan 'Allah')'dır.
Bütün bu âlet ve malzemenin mükemmeliyeti, hattatın da mükemmel eserler vermesinin mutlak şartıdır.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.